İ - (Düz Yazı) Kur’an’ı Allah’tan Dinlemek

Ali Oskan
302

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

İ - (Düz Yazı) Kur’an’ı Allah’tan Dinlemek

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi ve muhabbeti üzerinize olsun.

Kur’an’ı Kerim’i Cebrail’den (as) , Allah Resulü’nden (asm) ve hatta Ezeli Kelam Sahibi Allah’tan bile dinleyebiliriz.

“İ’lem Ey kardeş bil ki; sen Kur’an’ın istimaında bulunduğun zaman, onun çeşitli tavırlar ve perdeler üzerindeki muhtelif etvarlı nagamatının her birisi için; ve irşadi olan mütenevvi’ mertebelerine göre; ve Cebrail’den (As.) ta ondan dinlediğin adama kadar olan vesaitin hissiyatıyla insibağ olan derecelerine muvafık olarak her mevkiye münasib bir tarz-ı libas giyerek dinleyebilirsin.

Meselâ sen, kendi meclisinde kulağınla dinlediğin adamdan geçerek, tâ nübüvvet şahikasının zirvesinde oturup arz meclisinde ebna-i cinsi olan beni-Âdeme ve başkasına (cinn ve ruhanilere) Kur’an’ı okuyan Hazret-i Muhammed’den de (Asm.) dinleyebilirsin. Hem tâ Cebrail’in (As.) Cenab-ı Peygamber’e (Asm.) ufk-u a’lâdan hitap ederken dahi istima’ edebilirsin. Daha daha, tâ Mütekellim-i Ezeli’nin yetmişbin hicap arkasından kab-ı kavseyn-i ev edna’da Peygamberimizle (Asm.) konuşurken, o Rabb-i İzzet’ten dahi dinlemen mümkündür. İşte eğer kuvvetin varsa, her bir makamın ona layık bir tarz-ı libasını giy ve dinle! ” (Mesnevi-i Nuriye, Abdülkadir Badıllı tercümesi.)

Günümüz Türkçesi ile Said Nursi yukarıdaki iki paragrafta şöyle diyor: “Ey kardeş sen Kur’an’ı dinlediğin zaman onun çeşitli tavırlar ve perdeler üzerindeki ayrı ayrı hareketli nağmelerinin her birisi için; ve irşadi olan çeşit çeşit mertebelerine göre; ve Cebrail’den (As.) tâ ondan dinlediğin adama kadar olan vasıtaların hissiyatıyla boyanan derecelerine uygun olarak her mevkiye yaraşan bir üniforma giyerek dinleyebilirsin.

Meselâ sen kendi meclisinde kulağınla dinlediğin adamdan geçerek, peygamberlik doruğunun zirvesinde oturup yeryüzü meclisinde aynı türden olan Âdemoğulları ve başkasına (cinler ve ruhanilere) Kur’an’ı okuyan Hazret-i Muhammed’den de (Asm.) dinleyebilirsin. Hem tâ Cebrail’in (As.) Cenab-ı Peygamber’e (Asm.) pek yüksek ufuktan hitap ederken dahi dinleyebilirsin. Daha daha, tâ Ezeli Kelam Sahibi Allah’ın yetmiş bin perde arkasından kab-ı kavseyn miktarı mesafeden Peygamberimizle (Asm.) konuşurken, O Yüce Rabb’den dahi dinlemen mümkündür. İşte eğer kuvvetin varsa, her bir makamın ona layık bir üniformasını giy ve dinle.”

“Eğer kuvvetin varsa” diyor Üstad; pekala bizde böyle bir kuvvet var mıdır ve eğer varsa; nasıl kullanacağız?

Evet; bize bir değil üç tane kuvvet verilmiştir: 1 – Kuvve-i şeheviye. 2 – Kuvve-i gadabiye. ve 3 – Kuvve-i akliye.

Bu üç kuvvet ile o üç makama layık elbise (üniforma) giyip o makamlardan Kur’an’ı dinleyebilir ve hatta o makamlara yerleşebiliriz.

1 – Kuvve-i şeheviye (cazibe) mizden gelen his ve duygu üniformasını giyerek Peygamberimizden (Asm.) ,

2 – Kuvve-i gadabiye (dafia) mizden gelen his ve duygu üniformasını giyerek Cebrail’den (As.) ,

3 – Kuvve-i akliyemizden gelen akıl ve mantık üniformasını giyerek Ezeli Kelam Sahibi Allah’dan dinleyebilir ve hatta önceki üniformarı giyerek daha fazlasını yapabilir; belki likaullaha, dahası rıza mertebelerine ve dahası rü’yet-i cemal-i İlahiye ulaşabiliriz.

O halde bu kuvvelerimizi biraz daha inceleyip tanımalıyız.

Şimdi şu kuvvelerin mahiyetlerine bir göz atalım:

“Doğru yol yerinde ve zamanında cesaret, iffet ve hikmetin birleşmesinden ve özünden meydana gelen adalet ve adaletin işlerliliğine işarettir. Şöyle ki:
Bozulma, yıkılma ve felaketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde yerleştirilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet meydana getirilmiştir. Bu kuvvetlerin, birincisi, faydalı olan şeyleri çağırmak ve kendine çekmek için hayvani şehvet kuvveti, ikincisi zararlı şeyleri savmak için öfke kuvveti, üçüncüsü, fayda ile zararı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmek için tecrübeli akıl kuvvetidir.

Ancak, insandaki bu bu kuvvetlere İslam kanunlarınca bir sınır ve son tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin her birisi, aşırı eksiklik, orta hal, aşırı fazlalık halleriyle üç mertebeye ayrılırlar. Mesela, şehvet kuvvetinin aşırı eksiklik mertebesi humuddur ki; helale de harama da şehveti, iştihası yoktur. Aşırı fazlalık mertebesi fücurdur ki; namusları ve ırzları ayaklar altına almak, tecavüz etmek iştihasında olur. Orta hal mertebesi ise, iffettir ki; helale şehveti olur, harama yoktur.

Uyarı: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak, konuşmak, sevmek (mal, para, evlat ve eş) gibi ayrıntılarında da bu üç mertebe vardır.

Ve onun gibi, öfke kuvvetinin de aşırı eksiklik mertebesi, ödlekliktir ki korkulmayan şeylerden dahi korkar. Aşırı fazlalık mertebesi tehevvürdür ki; ne maddi ve ne de manevi hiç bir şeyden korkmaz. Bütün keyfi idare ve yönetimde baskı ve zorbalıklar; zulümler bu mertebenin ürünüdür. Orta hal mertebesi ise, yeri ve zamanında cesarettir ki; dini ve dünyevi hukuki için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.

Uyarı: Bu öfke kuvvetinin ayrıntılarında da yukarıdaki üç mertebenin yeri vardır.

Ve bunun gibi, akıl kuvvetinin aşırı eksiklik mertebesi kalın kafalılıktır ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. Aşırı fazlalık mertebesi kurnazlıktır ki, hakkı batıl, batılı hak şeklinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekaya sahip olur. Orta hal mertebesi ise hikmettir ki; hakkı hak bilir, boyun eğip uyar; batılı batıl bilir sakınıp kaçınır.” (İşaratül-İcaz’dan sadeleştirme)

Buradan yola çıkarak, bu kuvvelerin bizim konumuzla ilgili olan başka yönlerinin kullanımına değinelim inşallah:

O da bu kuvvelerden gelen aşırı fazlalık ve kötü olan letaif, duygu, his ve akletmelerin müsbet yönde kullanılmasıdır.

1 – Kuvve-i şeheviyeden gelen aşırı fazlalıkları: İhtiras, hırs vd. gibi duyguları iyi yönde yani, muhabbetullah yönünde kullanma,

2 – Kuvve-i gadabiyeden gelen aşırı fazlalıkları: İnat vd. gibi duyguları iyi yönde yani, marifetullah yönünde kullanma,

3 – Kuvve-i akliyeden gelen ifrat zeka, mantık ve akıl yürütmeleri Allah rızasını kazanma yolunda kullanmadır.

“Ey kardeş bil ki! Nefis çok acib bir şeydir ki; sayısız âletlerin ve nihayetsiz mizanların bir mahzenidir. Eğer tezekki ederse, bütün bu aletler, mizanlar, esma-i hüsnanın nihayetsiz hazinelerinin cilvelerini derketmeye vasıta olurlar. Yoksa eğer nefis, isyan ve tuğyan ederse; o kıymettar, âli aletlerin ve çok nazik ve gâli mizanların mahzeni olmasına bedel, yılanlar, akrepler ve haşaratın bir mağarası hükmüne geçer.

Binanaleyh, nefsin birinci şekilki vaziyeti kesbetmesi için, evla ve ekmeli, - Allahu a’lem – onun fenası değil bekasıdır.

Evet, sahabelerin yol tutukları tarzda, nefsin tezkiye ile baki kalması; Evliyanın ekserisinin sülûk ettikleri olan, bütün bütün ölümü ile neticelenmesinden daha çok sırr-ı hikmete muvafık geliyor. Evet nefsin cürsümesinde şedid bir açlık, azim bir ihtiyaç, acib bir zevk vardır. Eğer bu seciyelerinin mecraları hikmet-i hilkatına uygun tarzda tahavvül ederlerse, o zaman mesela ondaki mezmum hırs, doymak bilmeyen bir iştiyaka inkilab eder.. ve onun meş’um gururu, bütün enva-i şirkten necatına bir vesile olur.. Ve ondaki kendi nefsine ve zatına olan şedid muhabbet; Rabbine karşı zati ve fıtri bir muhabbete tahavvül eder. Ve hakeza, tâ bütün seyyiatı hasenatlara inkılab edinceye kadar gider.” (Mesnevi-i Nuriye, Abdülkadir Badıllı Tercümesi.)

Üstad günümüz Türkçesi ile şöyle diyor: “Ey kardeş bil ki! Nefis çok tuhaf bir şeydir ki; sayısız aletlerin ve nihayetsiz ölçeklerin bir mahzenidir. Eğer manevi olarak temizlenirse, bütün bu aletler, ölçekler, Allah’ın güzel isimlerinin nihayetsiz hazinelerinin tecellilerini anlamaya vasıta olur. Yoksa eğer nefis, isyan ve azgınlık ederse; o kıymettar, yüce aletlerin ve çok nazik ve değeri çok yüksek ölçeklerin mahzeni olmasına bedel, yılanlar, akrepler ve haşaratın bir mağarası hükmüne geçer.

Binanaleyh, birinci şekildeki durumu elde etmesi için, en iyisi ve en mükemmeli, - Allahu a’lem – onun yok olması değil bekasıdır.

Evet, sahabelerin sülûk ettikleri usulde, nefsin manevi temizlenmesi ile baki kalması; evliyanın çoğunun sülûk ettikleri usuldeki gibi olan, bütün bütün nefsin ölümü ile neticelenmesinden daha çok hikmet sırrına uygun geliyor. Evet nefsin özünde şiddetli bir açlık, büyük bir ihtiyaç, tuhaf bir zevk vardır. Eğer bu seciyelerin mecraları halkediliş hikmetine uygun tarzda değişirlerse, o zaman mesela ondaki kötü bir hırs, doymak bilmeyen bir özleme dönüşür.. ve onun uğursuz gururu, bütün şirk çeşitlerinden kurtuluşuna bir vesile olur.. Ve ondaki kendi nefsine ve zatına olan şiddetli muhabbet; Rabbine karşı zati ve fıtri bir muhabbete döner. Ve hakeza, tâ bütün kötülükleri iyiliklere dönüşünceye kadar devam eder.”

Yani, sözün kısası biz bu duygularımızı öldürmeyip Rabbimize yönlendirmeliyiz ki; Rabbimize karşı zati ve fıtri bir muhabbete dönsün.

İşte ancak böylece Kur’an’ı Kerim’i de: “…tâ Ezeli Kelam Sahibi Allah’ın yetmiş bin perde arkasından kab-ı kavseyn miktarı mesafeden Peygamberimizle (Asm.) konuşurken, O Yüce Rabb’den dahi” dinlememiz mümkündür.

İşte isteğimize böylece ulaşabiliriz inşallah ve biiznillah.

En doğrusunu Allah bilir.

“O’nu her türlü noksandan tenzih ederiz. O’nun bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. O her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yapar.”

(12. Ağustos. 2007 - İzmir)

Allah’a emanet olun.

Ali Oskan
Kayıt Tarihi : 27.7.2008 20:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Oskan