Sevgili Rabbimizin rahmeti, sevgisi ve şefkati hepimizin üzerine olsun inşallah.
İnsanlığın ayan-ı sabiteden hareketle, o ‘nokta’dan geçerek (Big Bang) çıktığı kâinat âlemindeki gezintisinde, kendi özgür iradesiyle seçip idealize etmiş gibi görünen tekrar o ‘nokta’dan geçerek geldiği yere dönüş yolculuğunu, yani döngüyü tamamlama isteğini dünyada kimse durduramaz. Çünkü bu hasret bizim kuarklarımızdan itibaren benliğimize kadar işlemiştir.
Kendi küçüklüğümüzü hatırlayalım veya yeni yürümeye başlayan minicik, sevimli bir yavruyu izleyelim, koşarken duyduğu heyecanı hissedelim, her denemesinde düşmesine rağmen yine koşmaya çalışır, hâlbuki daha henüz yürümeyi bile beceremeyen bu yavrucuğu, koşma isteğine yönlendiren, hızdaki zevktir. Pekâlâ, bu minicik yavru, bu zevki nasıl öğrendi? Hatta bir bebekte bile, bu heyecanı teşhis edebiliriz:
Kucağınızdaki bir bebeğe, hızla dönerek daireler çizdirin ve bir taraftan da onu izleyin. Duyduğu heyecanı tanımlayamazsınız. Demek ki bu duygu ve buna bağlı olarak sonsuzluk isteği, bizde doğumdan itibaren var olan bir duygudur. Kundaktan mezara kadar, hızdan heyecan duyarız.
İki sevdalı kalbin en gizli yarasını,
Bir bakış ki kudreti hiç bir lisan da yoktur,
Bir bakış ki bazen şifa, bazen zehirli oktur.
Bir bakış, bir aşığa neler anlatır,