Allah’ın selamı, sevgisi, muhabbeti ve şefkati üzerinize olsun.
İçtihad nedir?
İçtihad Kur’an veya hadislerdeki müteşabih (manası gizli) olan ifadelerin veya teşbihi anlatımların düşünerek veya ilham, sezgi ve mantık yoluyla manasına ulaşabilmektir. Ayrıca nasih ve mensuh olmuş hükümlerin yerine günün şartlarına göre yeniden hüküm çıkarma ameliyesidir.
İçtihad eden müçtehid içtihadında isabet ederse iki sevap alır, yok eğer isabet edemezse hata etmiş olur ve bir sevap alır. Yani içtihad öyle bir saydır ki isabeti de sevaptır, hatası da sevaptır, çünkü o hem fikri ve hem de fiili emek sarfetmiştir.
Kimler içtihad edebilir?
Her mü’min ihtiyaç olduğunda içtihad edebilir. Zaten gerçekte içtihad edemiyecek durumdaki bir Müslüman mü’min olamamış demektir. Asr-ı Saadet modelinde ne mezhep vardır, ne tarikat vardır ve ne de ittifak, “Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsınız doğruyu bulursunuz”, çünkü onların her biri bir okul, her biri bir ekoldü, her biri kendi içtihadına göre dini hayatına uygulayıp yaşıyordu, tabii ki dinin değişmeyen nasları dışında.
Mü’min kimdir?
Mü’min Allah’ın Kur’an’daki “Ey iman edenler iman ediniz” çağrısına uyarak marifetullah ile ulaştığı Tahkiki İman’dan muhabbet ve aşk-ı İlahiye ile yükselerek Hakiki Tevhid’e ulaşabilendir. Hakiki Tevhid Allah’ta tevhide varmaktır, ama Allah’ta tevhide varabilmesi için önce kendinde, yani enesinde tevhide varması gerektir, kendinde tevhide varamayan asla ve kat’a Allah’ta tevhide varamaz, yani eneyi kırıp Hüve’yi gösteremez.
Kendinde tevhid ne demektir?
Kendinde tevhid içindeki çeşitli kişilikleri (şizofreni) birlemektir. Örneğin: Kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliyeyi tevhid etmektir.
Kendinde tevhid nasıl olur?
Şehevi, gadabi ve akli kuvveleri ifrat ve tefritten kurtarıp dengeye getirerek olur. Kuvve-i şeheviye (psikoloji) dengeye gelmeden kuvve-i gadabiye (nevroloji) , kuvve-i gadabiye dengeye gelmeden ise kuvve-i akliye (psiko-nöroloji) dengeye gelmez. Çünkü kuvve-i şeheviye ve gadabiyenin dengede olmamaları, beyinde kimyasal reaksiyonlara sebep olarak yerinde ve zamanında olması gereken nöron ilişkilerini olumsuz yönde etkileyerek sağlıklı ve normal işleyişi bozar.
Bu kuvvelerin dengesi sağlandığı takdirde kuvve-i akliye Kuvve-i Temyiz olur ve bu hakkı batıldan ayırma yetisidir.
Bu kuvvelerin birleştirilmesi ise: Kendi içinde tevhide varmaktır, bu tevhid de Adalettir.
İşte ancak bundan sonradır ki, kişi hakiki tevhide yönelip hakiki tevhide varabilirse mü’min olur ve ardından da teslim, tevekkül ve saadet-i dareyne doğru yol alabilir. Çünkü denmiştir ki: “Allah’ın mü’min kulları için ne bir korku (dengesiz gadap-nevroz) , ne de bir üzüntü (dengesiz şehvet-psikoz) vardır.”
Bırakalım bir insanın tevhide ulaşamamasının ne demek olduğunu, “bu ilmi öğrenmekte tereddüt edip beklemek bile küfre sebeptir” diyor, İmam-ı Azam:
“İnsan tevhid ilminin inceliklerinden herhangi birinde güçlükle karşılaşırsa, sorup öğreneceği bir alim buluncaya kadar, Allah katında doğru olana inanması gerekir. Böyle bir kimseyi arayıp bulmakta gecikmesi caiz değildir. Bu hususta tereddüt edilerek beklemek mazur görülmez. Eğer tereddüt ederek beklerse, kafir olur.” (Fıkh-ul Ekber, İmam-ı Azam)
Yukarıda bahsettiğimiz gibi içtihad eden bir mü’min eğer isabet ederse 2 sevap alır, isabet edemezse 1 sevap alır, onu eleştirenler ise; hem de kendi fikirleri ile değil de başkalarından alıntılarla eleştirmeye ve yargılamaya kalkarlarsa, onların ellerinde (bırakalım diğer zararları) su-i zandan başka hiçbir şey kalmaz.
Bu sebeple çok dikkatli olmalıyız. Her kes kendi fikrini dile getirebilir ve buna hiç kimsenin hele hele ne Allah ve ne de İslam adına karşı çıkmaya hak ve selahiyeti yoktur. Ben müslümanım diyen müslümandır. “La ilahe illallah diyen kurtulmuştur”
“(Resulüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın…” (Al-i İmran, 64)
Bizler niçin Abdülmuttalip kadar bile olamıyoruz?
Çünkü bizler değil hakiki tevhidi amiyane bir tevhid olan tevhid-i zahiriye bile ulaşamamışız ki; Allah inacımız maddiyyun (materyalizm) dininin bir mezhebi olan deizmin seviyesinde kalmış, yani Allah diye bir varlık vardır ama (haşa) o arşta oturan ve hiçbir şeye karışmayan bir kral gibidir, onun kitabının, peygamberinin ve dininin ve hatta kendisinin bile korumasını üstleniyoruz. Birileri çıkıp ahmaklık ederek Allah’a, Kur’an’a, Peygamber’e (asm.) veya dine kötü bir söz sarf ettiğinde ayranımız kabarıyor, sanki bunların sahibi bizmişiz veya Allah’ın bunları korumaya gücü yetmezmiş gibi. Oysaki bizler düşünce enerjilerimizi buna harcayacağımıza, hakiki tevhide ulaşmaya kullanıp ve sadece tevhid penceresinden Allah’a bir kez bile bakabilmeyi denesek; Allah’ın istek, irade ve fiiliyatı olmadan bir küçük yaprağın bile kımıldayamayacağını görüp, kendimizin ne büyük bir küfran içinde olduğumuzu fark edeceğiz.
Ayrıca bizim Allah’ımız, bizim peygamberimiz veya bizim dinimiz derken, biz bunu, sahibiyet yönünden bizim değil tabiiyet yönünden bizim olduğunu birbirine karıştırmamalıyız.
Deizm anlayışı bizi nereye götürüyor?
Bu anlayış bizleri direk olarak hiçbir şeye karışmayıp seyreden veya bazen karışan Allah’ın, istek, irade ve halk etmesinde ve dünyayı idaresinde ortakları var sanısına götürüyor ve bu da bizleri ömür boyu şefaat peşinde koşturtuyor. Bu durumda Allah bize o kadar uzak ki, biz ancak bir şefaatçi veya bir aracı ile Allah’a ulaşabileceğimizi sanarak, bir resul, bir şeyh, bir üstad veya bir cemaat liderinde takılıp kalarak ömrümüzü geçiriyoruz. Halbuki, Hz. Ömerin heyecanlı çıkışına karşın Hz. Ebu Bekir ne demişti: “Kim ki, Muhammed’e (asm.) tapıyor idiyse; bilsin ki Muhammed (asm.) ölmüştür. Kim ki, Allah’a tapıyor idiyse; bilsin ki, Allah ölümsüzdür.”
En doğrusunu Allah bilir.
O’nu her türlü noksandan tenzih ederiz. O’nun bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. O her şeyi hakkıyla bilir ve her işi hikmetle yapar. (Bakara: 32.)
Allah’a emanet olunuz.
27. Kasım. 2006
Ali OskanKayıt Tarihi : 18.8.2008 05:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!