İ - (Düz Yazı) Farkındalık(sız) lı Bili ...

Ali Oskan
302

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

İ - (Düz Yazı) Farkındalık(sız) lı Bilinç(sizlik) Katmanları (2)

2 – Farkındalıksız Bilinç Katmanları:

Varlıkta “farkındalıksız bilinç katmanları”nı oluşturan bilgiler ise; varlığa birinci ve hatta ikinci dereceden bile lüzum etmeyen haber, malumat veya bilgilerdir. Genellikle varlığın isteği dışında, bilinçaltına girip yerleşiveren davetsiz misafirlerdir, aynen bilgisayarın hafızasına girip yerleşen virüsler gibidirler. Ne var ki; bilgisayara bir tanesi bile girince hemen fark edilebilen bu davetsiz misafirler, varlıkların içinde en basit işlem hacmine sahip bilinen bir arının beyninde bile, fark edilmeleri neredeyse imkansızdır.

Çünkü, en gelişmiş bir bilgisayarın beyin işlem hacmi bir saniyede yüz milyonu geçse bile, işlem hacmi yönünden, en basit beyin yapısına sahip olan bir arının beyninin bir saniyedeki işlem hacmi on bir milyardır, en gelişmiş beyine sahip olan insanın ise, bir saniyedeki beyin işlem hacmini hesaplamak çok zordur. Kimileri bunu trilyonlarla ifade ediyor olmalarına rağmen, araştırmalar henüz daha insan beyninin ulaşılamamış ve kullanılamayan pek çok fonksiyonu olduğunu gösteriyor. Bu hesapları yapanlar da aynı durumda olduklarına göre, o halde hesapları da büyük bir ihtimalle eksiktir.

Ayrıca insan beyni hafıza yönünden sınırsız, hayal ve his yönünden sonsuzdur denilebilir.

Bir zaman bir yerlerde okumuştum, yanlış hatırlamıyorsam:

“Peygamberimiz (asm) hayatı boyunca; 270.000 istidat ve kabiliyet kullanmış, evliya ve azizler; 30-40.000 istidat ve kabiliyet kullanmışlar, Einstein ise; 5.000 istidat ve kabiliyet kullanmış.” Neyse biz yine konumuza dönelim biiznillah:

Varlıkların içinde genellikle insanların, insanların içinde ise genellikle çoğunluğu, kendilerine üçüncü, dördüncü ve hatta beşinci dereceden bile lüzum etmeyen haber malumat veya bilgileri bilinçaltlarına depolarken, bu çoğunluğun önemli bir bölümü ise, bir şeyler öğrendiklerini sanıyorlar. Oysa ki; bu farkındalıksız ve lüzumsuz bilgiler onlarda farkındalıksız bilinçleri ve o farkındalıksız bilinçler de üst üste gelerek farkındalıksız bilinç katmanlarını oluşturuyorlar. Daha sonra farkına varılıp geri dönülmez ise, bunlar: Farkındalıklı bilinçsizliklere dönüşüyor.

Bir örnek vermek gerekirse:

Yavru iken bir eve alınmış, gençliğine kadar orada beslenip eğitilmiş ve sonra ormana bırakılmış bir aslan düşünelim; onun için, o evde bilinçaltına itilen hemen her bilgi ile oluşmuş farkındalıksız bilinçler, uzun zaman içinde üst üste gelerek, farkındalıksız bilinç katmanları oluşturmuştur. Eğer aslan, ormana uyum sağlamak için yeni bilgiler ile bilinç sahibi olmaya çalışmaz, hala daha önceki sahip olduğu bilinçleri terk etmeden ve onlarla ormanda yaşamını sürdürmeye inat ederse; işte o zaman aslandaki o bilinçler, farkındalıklı bilinçsizliğe dönüşürler ve aslanı acıklı hallere düşürürler.

Farkındalıksız Bilinç Katmanları şunlardır:

a) Görsel Bilinç, b) Mantıksal Bilinç, c) Duygusal Bilinç, d) Ruhsal Bilinç.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi; kişinin günlük hayatında beş duyu ve beş duygusu vasıtasıyla belleğine farkında olmadan ve rasgele kaydedilen haber, malumat ve bilgiler zamanla görsel, mantıksal, duygusal ve ruhsal bilinçlerini oluşturur. A’dan önce b, 1’den önce 2 öğrenilir, tuzludan önce tatlı yenilir, sevgiden önce nefret tanınır ve güzelden önce çirkin seyredilirse, söz konusu bilinçler tersine ve çarpık oluşurlar.

Bu bilinçleri oluşturan haber, malumat ve bilgileri insan farkında olmadan kendini kaptırarak A) Eğilim, B) Arzu, C) Özlem, D) Aşk ve Şevk derecelerine çıkararak ister ve nihayet bu hastalık haline dönene dek sürer gider. Onlar artık örneğin; haber hastasıdır izleyicisi değil, futbol hastasıdır seyircisi değil ve müzik hastasıdır dinleyicisi değildirler. İster yüksek okul bitirmiş olsunlar ister alçak okul, ister ilkokul, ister son okul bitirsinler bir “Genel Kültür” müptelası olur çıkarlar ve bununla kendilerini yenileyip geliştirerek değiştirdiklerini sanırlar.

Farkındalıksız bilinç katmanlarının her biri, yine her biri için ayrı birer bilgi kaynaklarına ulaşma vasıtası olan, dört ayrı “görme” ile elde edilen bilgilerin tekrarlanarak hafızaya yazılmasıyla oluşurlar. Bu görmeler:

a) Nefsi Görme, b) Akli Görme, c) Kalbi Görme, d) Ruhi Görme’dir.

a) Nefsi Görme: Onlar varlıkların sadece dış yapısına bakar ve cemalperest (güzellik tutkunu) bir bakış açısıyla varlıkların sadece dış yapısından bilgi alırlar. Simetrik, estetik ve güzellikli olanların dışındakiler onları ilgilendirmezler. Böylece “Görsel Bilinç”leri dağınık bir şekilde oluşur.

b) Akli Görme: Düşünce yeteneklerini geliştiremedikleri için, olması gerekenden çok fazla ve gereksiz birçok yönlü bakış açısı ile olaylara ve varlıklara karışık ve birçok yönden nazar ettiklerinden, olayların ve varlıkların hakikatlerini birbirine karıştırıp, olaylar ve varlıklar hakkında doğru bilgi, sağlıklı tecrübe ve isabetli değerlendirmeye ulaşamazlar ve bu sebepten dolayı “Mantıksal Bilinç”leri karışık, çarpık ve tersine mantık üretir biçimde oluşur.

c) Kalbi Görme: “Mantıksal Bilinç” böyle oluşunca, “Kalbi Görme” de idrak özelliğinden yoksunlaşır ve doğru anlama faaliyetini sürdüremez çünkü, olması gerekenden çok fazla mantıksal değerlendirmenin içinden, doğru olanları seçmesi imkansız hale gelir ve bu sebeple de “Duygusal Bilinç”leri onları; his ve duyguların esiri yapacak bir şekilde oluşur.

d) Ruhi Görme: Hep tersine işleyen çarpık bir “Mantıksal Bilinç” ve doğru anlama kabiliyetinden yoksun bir “Duygusal Bilinç” ile alt yapısı meydana getirilen ruhi görme ise; hakikatleri tam göremez, hikmetleri yanlış anlar ve sırları tanımlayamaz. Buna bağlı olarak “Ruhsal Bilinç”leri de onları; öncelik ve sonralık, varlık ve yokluk, hak ve hakikat hakkında doğru mesleksiz bırakacak bir şekilde oluşur ve onlar bu nedenle doğru ve isabetli yorum yapamazlar.

3 – Farkındalıklı Bilinçsizlik Katmanları:

a) Görsel Bilinçsizlik, b) Mantıksal Bilinçsizlik, c) Duygusal Bilinçsizlik, d) Ruhsal Bilinçsizlik.

Bu halde olanlar ise, insanların içinde öncekiler kadar olmasa da çoğunluktadırlar ve öncekilerden en bariz farkları ise; “Nefsi ve Akli Görme”leri yoktur ve buna bağlı olarak “Görsel ve Mantıksal Bilinç”leri de oluşmamış olduğundan “Kalbi ve Ruhi Görme”leri eksik, sakat ve hastalıklıdır. Bu nedenle, “Duygusal ve Ruhsal Bilinç”leri yerine, “Duygusal ve Ruhsal Bilinçsizlik”leri oluşmuştur.

a) Nefsi Görme, b) Akli Görme, c) Kalbi Görme, d) Ruhi Görme.

a) Nefsi Görme: Onların varlıklara bakış ve inceleme şekilleri bir röntgenci gibidir. Gizli ve çekingen bakarlar, her an yakalanacakmış gibi. Beş duyularını her yerde hakkıyla ve gerektiği yerlerde özgürce kullanamaz oldukları için, beş duyularından akıllarına gelip, akıllarının sağlıklı veya sağlıksız çalışmasını sağlayacak verilerden yoksundurlar. Bu sebeple, varlıkları tanıyamazlar, varlıklar hakkında ne doğru ve ne de yanlış bir fikre sahip olamazlar. Ve onlarda “Görsel Bilinç” yerine, “Görsel Bilinçsizlik” oluşur.

b) Akli Görme: Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, beş duyularını gerektiği gibi kullanamadıkları için, akıllarını çalıştıracak verilerden yoksundurlar, buna bağlı olarak “Akli Görme”leri de yoktur, bu sebeple “Mantıksal Bilinç”leri de oluşamaz ve akli muhakeme de edemez olduklarından “Mantıksal Bilinçsizlik”leri oluşur.

c) Kalbi Görme: “Mantıksal Bilinç”leri oluşamadığı nedeniyle, kalplerinin iç yapısında (melekutunda) hastalık baş gösterdiği için, “Kalbi Görme”leri de net olamaz ve “Duygusal Bilinç”leri de sağlıklı oluşamaz. Bu, bir ikiyüzlülük ve arabozuculuk (nifak) hastalığıdır. Bu hastalık insana, hakikatleri ters yönde değiştirerek acıyı tatlı, çirkini güzel göstermek ile ünlü bir hastalıktır. Onlara yaptığı bu çirkin işi güzel göstererek beğendirir, Allah’tan, bu hastalıktan kurtulmak talep ve isteğinde bulunmak yerine, hastalığın devamının talep ve isteğinde bulundurur, Allah da bu isteklerini yerine getirerek onların hastalıklarını arttırır ve bu onların kalplerinin mühürlenmesine kadar gider. Onlarda oluşan “Duygusal Bilinçsizlik”tir?

d) Ruhi Görme: Elbette acıyı tatlı, çirkini güzel gösteren bir hastalıkla mariz bir kalbin “Duygusal Bilinç”i de sağlıklı ve tam oluşamadığı için, “Ruhi Görme”yi de körlendirip, ruhu hastalandırır ve sağlıklı bir “Ruhsal Bilinç” oluşmasını da engeller. Bu sebeple onlarda “Ruhsal Bilinçsizlik” oluşur.

Onların kalpleri de hastadır, ruhları da.

4 – Farkındalıksız Bilinçsizlik Katmanları:

a) Görsel Bilinçsizlik, b) Mantıksal Bilinçsizlik, c) Duygusal Bilinçsizlik, d) Ruhsal Bilinçsizlik.

İnsanların içinde, kendilerini bilinçli sanan küçük bir azınlığın düştükleri hallerdir. Onlar, insanın duygularının ve ruhunun olmadığını ileri sürerek reddederler. Beş duyu vasıtasıyla elde edilen bilgileri kabul ederler, diğerlerini reddederler, bu nedenle, “Akli Görme”den sonrası onlar için kabul edilemez ve dolayısı ile duygusal ve ruhsal bilinçleri de olamaz çünkü, akli görmeden sonrası akıllarına geldikçe onları sürekli reddederler.

Onlar sadece; beş duyudan gelen verilerle çalışan aklı ve deney ve gözlem vasıtasıyla elde edilen bilgileri kabul ederler. Bu nedenle, “Kalbi Görme” dediğimiz idrak faaliyetinin, akılla kalbin birlikte çalışmasıyla olduğunu kabul etmezler ve yalnız akılla olduğunu iddia ederler.

İşte, bu sebepten dolayıdır ki, bazı İslam düşünürleri onları: “Aklı gözlerine inmiş” diyerek vasfetmişlerdir.

a) Nefsi Görme, b) Akli Görme, c) Kalbi Görme, d) Ruhi Görme

a) Nefsi Görme veya Görsel Görme veya Zahiri Görme de diyebileceğimiz görme ile onlar varlığın yalnızca dış ve maddi yapısını görürler ve incelerler. Onlar için varlığın sadece fizik yapısı vardır, metafizik diye bir şey mevcut değildir. Bu sebeple; onların “Görsel Bilinç”lerinin oluştuğunu sandıkları, tersine “Görsel Bilinçsizlik”leridir. Çünkü, varlığın maddi yapısının ardındaki, varlığı manalandıran gücü, kör bir fizik kuvveti olarak nitelerler yani, varlığa çok yönlü bakmaları gerekirken bir kaç yönlü bakarlar. Bu da gösterir ki, onların “Zahiri Görme”leri bile tam değil, hatta yarım bile değildir.

Halbuki burası bilgi edinme şubesidir, buradan gelen bilgiler “Akli Görme” şubesinde değerlendirilir, ilim olur, “Kalbi Görme” şubesinde içselleştirilerek uygulamaya geçilir yani, meslekleşir ve “Ruhi Görme” şubesinde ise yorum gibi bir ürün verilir.

b) Akli Görme: Yukarıda izah edildiği gibi, tek yönlü bakış açısıyla “Zahiri yani, Görsel Görme”den gelen verilerin eksik ve noksan olması nedeniyle, onların “Akli Görme”lerinin bir gözü kör, diğer gözü de şaşıdır. Onlar “Akli Görme”lerinin şaşı olan tek gözü ile varlığın hakikatini çoklukta ararlar, oysa ki; biz insanlar birlik ve çokluğun ortasında olduğumuza göre, onların önce birliğe sonra çokluğa gitmeleri gerekirdi, fakat onlar önce çokluğa giderek sayısız varlık çeşitlerini tek tek dolaşıp incelemeye girişirler ki, hepsini dolaşmaları mümkün değildir, bu da birliğe dönüşlerini imkansız hale getirir ve çokluk içinde boğulmaları da kaçınılmaz olur. Bu sebeple onlarda “Mantıksal Bilinç” ortanın altında oluşur yani, tamamen olmasa da “Mantıksal Bilinçsizlik” oluşur.

c) Kalbi Görme: İşte bu “Mantıksal Bilinçsizlik” kalbin özünün önüne siyah tülden bir perde olur ve kalp görmesi gereken her şeyi siyahi renkte görür yani, kalp lüb (öz) vasıtasıyla görür, kalbin lübü (özü) kalbin gözüdür ve bilinçsiz mantık da bu göze takılan güneş gözlüğü gibidir her şeyi tam göremez. Örneğin; birkaç kilometre ilerimizde, bir adadaki ormanın içinden yılan gibi kıvrılarak göğe yükselen bir duman, kesinlikle oradaki bir ateşten çıkarak yükseldiğinin göstergesidir. İnsan oradaki ateşi baş gözü ile göremese de sağlam bir “Mantıksal Bilinç” desteğindeki “Kalbi Görme” ile görür yani, akıl ve mantık desteği ile kalp bunu idrak eder. Fakat, “Akli Görme”lerinin şaşı olan tek gözlerinin verileriyle oluşan “Mantıksal Bilinçsizlik”leri, onların kabul etmedikleri kalp gözlerinin önüne siyahi bir perde olarak, kalp gözlerinin ateşi görmesini veya kalplerinin ateşi idrak etmesini engeller. Onlar: “Biz o adaya gidip baş gözümüzle o ateşi görmeden oradaki ateşin kesinlik derecesinde var olduğunu kabul etmeyiz.” derler. Zaten onlar insanda duygusal yapı olarak kalbin varlığını kabul etmezler. Bu sebeple onların kalbi duyguları incelmeyip kaba kalır, aklın kabulleriyle kalbin idrakleri birbirine karışarak zamanla kalb körelir, ölür ve kalbin işini akılla yapmaya çalışırlar. Bu bir “Duygusal Bilinçsizlik”tir.

d) Ruhi Görme: Kalp ölünce, “Kalbi Görme” de körelince “Duygusal Bilinç”te olamaz ve bunlar olmayınca “Ruhi Görme” diye bir görme de söz konusu bile olamaz ve dolayısı ile onlarda “Ruhsal Bilinç” yerine “Ruhsal Bilinçsizlik” oluşur.

Onlar ruhu tamamen inkar edip reddederler, ruhun varlığını kabul etmezler ve onlara göre ruh diye bir varlık yoktur. Ruh olmazsa, elbette “Ruhi Görme” de, “Ruhsal Bilinç” de olamaz.

Buraya kadar olumlu bilincin ve olumsuz bilinç(sizlik) lerin yapısal ve işlevsel yönlerini ve bilinçaltının bu bilinçlerin oluşumundaki ve son nefesteki rollerini acizane bildiğimiz kadar tarif ve izah etmeye çalıştık biiznillah.

Buradan sonra ise; Allah’ın izni ile bu olumlu bilinç ve olumsuz bilinç(sizlik) lerin ahiretteki işlevlerini ve insan için ne demek olduklarını, birkaç cümle ile de olsa ifade etmeye çalışalım.

Bilinç veya Bilinçsizliklerin Ahiretteki Fayda ve Zararları:

“Ruh bir harici vücud sahibi kanundur ve bir şuur (bilinç) sahibi kanun ve prensiptir… Eğer ruh, şuuru (bilinci) başından indirse; yine devamlı bir kanun olurdu.” (9)

O halde şöyle diyebiliriz: Ruhsuz bir bilinç olamaz, hayatsızdır, bilinçsiz bir ruh ise; sadece bir kanundur. Bu durumda:

4. Sırada izah etmeye çalıştığımız; Farkındalıksız Bilinçsizlik Katmanları ile muttasıf olan kişiler, ahirette vücut ve hayat sahibi olamazlar. Zaten onlar ahirete de inanmayıp reddettikleri için, ademe (yokluğa) gideceklerdir. Onlar kendi “Duygusal Bilinç”lerini bile oluşturamadıkları için Sünnetullah veya adetullah veya sebepler çerçevesinde yokluğa gideceklerdir. Hiç değilse onu oluşturabilselerdi, bilinçsiz bir ruh olarak daimi bir kanun olurlardı.

3. Sırada izah etmeye çalıştığımız; Farkındalıklı Bilinçsizlik Katmanları ile muttasıf olan kişiler, burada sağlıklı bir “Duygusal ve Ruhsal Bilinç” oluşturamadıkları için, ahirette de sağlıklı bir vücut ve hayat sahibi olamazlar ve ateş ile tedavi olunurlar:

“İnsanın çekirdeği olan kalp, kulluk ve ihlasın toprağı altında İslamiyet’in hayat suyu ile sulanarak imanla kendine gelirse, o zaman o kalbin çekirdeği, kendi cismani alemine bir ruh olacak olan, emir aleminden nurani ve misali bir ağacı bitebilir. Fakat eğer o kalp çekirdeği, İslamiyet’in hayat suyuyla sulanmazsa; kurumuş ve büzüşmüş bir çekirdek halinde kalarak, nura dönüşünceye kadar ateş ile yakılması gerekecektir.” (10)

2. Sırada izah etmeye çalıştığımız; Farkındalıksız Bilinç Katmanları ile muttasıf olan kişilerin “Duygusal Bilinç”leri, onları his ve duyguların esiri yapacak bir şekilde oluştuğu için “Duygusal Bilinç”leri rab bildiklerine bağımlıdır. “Ruhsal Bilinç”leri de; öncelik ve sonralık, varlık ve yokluk, hak ve hakikat hakkında doğru mesleksiz bırakacak bir şekilde oluştuğu için, “Ruhsal Bilinç”leri de yok sayılır. Onlar da “Duygusal Bilinç”leri oluşana dek elem, keder ve azapla, “Ruhsal Bilinç”leri oluşana dek ise sevinç, mutluluk ve heyecanla tedavi olunurlar. (Bk. ‘Cennet ve Cehennemin Hakikati’ isimli yazımız.)

1. Sırada izah etmeye çalıştığımız; Farkındalıklı Bilinç Katmanları ile muttasıf olan kişiler ise; onların aklı nurla yıkanmış, kalp çekirdekleri nura dönüşüp kalpleri nurla bezenmiş, ruhları da nur olup bedenlerini ve kalplerini sarmalamıştır. Onlar ne isterlerse onu yaparlar, akıllarından nereyi geçirirlerse anında orada olurlar, hangi evrene gitmek isterlerse anında o evrende olurlar ve aynı zamanda da her an Allah ile beraberdirler. Onların meskeni artık sonsuzluktur ve daimi olarak Allah’ın cemalini müşahade ederek seyrederler.

Allah’ım bizleri de lütfedip onlarla birlikte haşreyle, amin.

Alemlerin Rabbi olan yüce Allah’ım, en doğrusunu Sen bilirsin, eksiklik, noksanlık ve yanlışlarımızdan, aczimiz ve fakrımızdan Sana kainatın kuarkları adedince tevbeler olsun, bizleri affeyle, bağışla. Amin, amin, amin.

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın” (Bakara: 32)

Alemlerin Rabbi Olan Ey Yüce Rabbimiz! Sensin Rahman, Sensin Rahim, Sensin Kerim, Sensin Hannan, Sensin Mennan ne olur bizi hakkalyakine ulaştırıp en üst bilince mazhar ederek canımızı kabzet. Amin, amin, amin.

(12. Eylül. 2008 – İzmir)

Allah’a emanet olun.
Ali Oskan

Alıntılar:

(1) 29. Söz.
(2) 10. Söz ve 30. Lem’a.
(3) Tarihçe-i Hayat, Dördüncü Kısım.
(4) 29. Söz.
(5) Hutbe-i Şamiye, Hakikat Çekirdekleri.
(6) Mesnevi-i Nuriye, Reşhalar. (Abdülmecid Nursi Tercümesi)
(7) Tarihçe-i Hayat, Dördüncü Kısım.
(8) İşaratü’l-i’caz, Münafıklar Bahsi.
(9) Hutbe-i Şamiye, Hakikat Çekirdekleri.
(10) Mesnevi-i Nuriye, Habbe. (Abdülkadir Badıllı Tercümesi)

Ali Oskan
Kayıt Tarihi : 15.10.2008 02:19:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yakup İcik
    Yakup İcik

    insanlar bilgilerle beyinlerini sarz ettikce ruh alemi ona iyi hayat gösterir,inanci güclü kilan her yazi benim gözbebegimdir...
    saygilarimla

    Cevap Yaz
  • Dila Berk Berkiten
    Dila Berk Berkiten

    Mükemmel.
    Ayrıca teşekkürler Yazrdığınız ve bilgilendirdiğiniz için.
    Emeğiniz makbul olsun İnşallah
    Saygılarımla

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Ali Oskan