İ - (Düz Yazı) Farkındalık(sız) lı Bili ...

İ - (Düz Yazı) Farkındalık(sız) lı Bilinç(sizlik) Katmanları (1)

Allah’ın selamı, sevgisi ve merhameti üzerinize olsun.

Farkındalıklı ve farkındalıksız bilinç ve bilinçsizlik katmanlarına geçmeden önce, şuur ve şuurun Türkçe ana karşılıklarından biri olan bilincin, mana ve tariflerinden birkaç örnek vererek yazımıza başlamak daha yerinde olacaktır inşallah.

“Hayat, vücudun nurudur; şuur (bilinç) , hayatın ışığıdır.” (1)

“Hayat bu evrenden süzülmüş bir özdür. Şuur (bilinç) ve his hayattan süzülmüş hayatın bir özüdür. Akıl da o şuur (bilinç) ve histen süzülmüş bilincin bir özüdür. Ruhta, hayatın saf ve halis bir cevheri, sabit ve bağımsız zatıdır.” (2)

“Kainatta en değerli varlıklar hayat sahipleridir, hayat sahiplerinin en değerlileri ruh sahipleridir, ruh sahiplerinin en değerlileri şuur (bilinç) sahipleridir, şuur (bilinç) sahiplerinin en değerlisi ise insandır.” (3)

“… ruh dahi Kur’an’ın açık ve kesin hükmü ile: “De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir.” / İsra: 85/ yüce ve ulu Allah’ın fermanı ile emir aleminden gelmiş bir şuur (bilinç) sahibi kanun ve bir hayat sahibi kanundur ki, evveli olmayan kudret ona harici bir vücut giydirmiş.” (4)

“Ruh bir harici vücud sahibi kanundur ve bir şuur (bilinç) sahibi kanundur. Sabit ve sürekli fıtri kanunlar gibi, ruh dahi emir aleminden, irade sıfatından gelmiş; kudret ona duygusal vücut giydirmiştir, bir duygu akımını o cevhere sadef etmiştir. Mevcut ruh, akıl sahibi kanunun kardeşidir. İkisi; hem daimi bir alemden ve hem de emir aleminden gelmişlerdir. Eğer, türlerdeki kanunlara Evvelsiz Kudret (sahibi Allah) bir harici vücut giydirseydi, ruh olurdu. Eğer ruh, şuuru (bilinci) başından indirse; yine devamlı bir kanun olurdu.” (5)

“İnsan dahi sanatlı halkedilmiş varlıkların en kapsamlısı ve en hayret vericisi olduğundan, halkediliş ağacına bir şuurlu (bilinçli) meyvedir. İnsan bir meyve gibi olduğu sebeple kainatın kısımları arasında en kapsamlı ve bölünmeye uzak bir cüzdür. İnsan şuur (bilinç) sahibi ve en kapsamlı olduğu cihetle, görüşü genel, şuuru (bilinci) de bütün olur. Görüşü genel olduğundan halkediliş ağacını tamamıyla görür, şuuru (bilinci) da bütün olduğundan, Sanatkar olan Allah’ın gayesini bilir. Öyleyse, insan Sanatkar olan Allah’ın özel muhatabıdır.” (6)

“… Madem kainatın en güzide neticesi hayattır; ve hayatın en güzide özü ruhtur; ve ruh sahiplerinin en güzide kısmı “bilinç” sahipleridir; ve “bilinç” sahiplerinin en kapsamlısı insandır. Ve bütün kainat ise, hayata hizmetkardır ve onun için çalışıyor; ve hayat sahipleri ruh sahiplerine hizmetkardır, onlar için dünyaya gönderiliyorlar; ve ruh sahipleri insanlara hizmetkardır, onlara yardım ediyorlar.” (7) (İnsanlar ise “bilinç” sahiplerine hizmetkardır, onlara tabi oluyorlar. A. Oskan)

“… Ne zaman ki onlar, şuur (bilinç) hissini kullanarak akli muhakeme ile amel etmediler; o zaman anlaşıldı ki, ruhlarında bir hastalık vardır. Ve en azından onun zararlı bir hastalık olduğunu bilmeleri gerektir ki, o hastalıktan çıkan hükümlere güvenmesinler. Çünkü o hastalık, hakikatleri ters yönde değiştirmekle acıyı tatlı, çirkini güzel göstermek ile şöhret yapandır…” (8)

Şuur insan için bu kadar önemli, gerekli ve insanın olmazsa olmazıdır. O halde önce şuur kelimesinin sözlük manasına bir göz atalım:

Şuur, Arapça bir kelimedir; ş-a-r kökünden türeyen kavramlardan biridir ve Türkçe karşılıkları ise şunlardır:

Bilinç, anlayış, idrak; vicdan; beş duyuyla algılama; kendi varlığından haberi olma; bir şeyin inceliklerinin farkına varma.

Bu tariflerle şuurun yani, bilincin nasıl bir yapı olduğu az çok anlaşıldığına göre, onun işlevsel özelliğini tarif etmeye çalışalım biiznillah:

Olumlu veya olumsuz bilinç; bilinçaltına (limbic sistem) isteyerek veya istemeyerek yani, iradeli veya iradesiz yani, farkında(lıklı) olarak veya farkında(lıksız olarak) olmayarak depolanan bilgilerle beynimizde oluşur; ve yine farkında(lıklı) olarak veya farkında(lıksız olarak) olmayarak rüyalarımıza, hal ve hareketlerimize ve hayat tarzımıza yansıyarak onları değiştirir.

Bilinçaltı (limbik sistem) dedik, onun hakkında kısa bir malumat verelim:

Beynin birçok bölgesinin olduğu gibi, limbik sistemin mekanizması da henüz tam olarak çözülememiştir.

Beynin, temporal lobunun (şakak bölgesi) orta kısmında yer alan limbik sistemde, kendileri çok küçük fakat işleri çok büyük birçok yapılar vardır, bunlar:

Amygdala, Hippocampus, Forniks ve Parahippocamus, Talamus ve Hipotalamus, Cingulate Gyrus, Brainstem (Beyin kökü) , Tegmental Bölge, Septum (Bölme) ve Prefrontal Bölge (genel olarak limbik sisteme dahil edilmese de, dolaylı olarak limbik sistemle güçlü bağlantıları olan bir bölge(dir) lerdir.

70 kg.lık bir insanın beyni ortalama 1,5 kg.dır. Limbik sistemdeki hipotalamusun ağırlığı ise bunun 300'de biri kadardır (5 g)

Konumuza kaldığımız yerden devam edelim biiznillah:

İnsan, farkında olmadan zaman içinde üst üste gelip biriken ve kendisine hiçbir fayda sağlamayan bu bilinçsizlik (olumsuz bilinç) katmanlarının, kendisinde oluşturduğu her bir katmana ait alışkanlıkları üzerinden atamayınca çıkmaza girer. Çıkmaza girmemesi için; görsel veya duyusal olarak aklına (neo cortex) giren ve oradan geçip özellikle tekrarlanarak bilinç altına (limbik sistem) yerleşen ve ruhunda özümsenerek; söz konusu bu bilinçsizlik (olumsuz bilinç) katmanlarını oluşturan, olur olmaz haber, bilgi ve malumatlardan yılandan ve akrepten kaçar gibi kaçmalıdır.

İnsan son nefesinde ve kabir veya haşirde veya ahirette sorulacak soruların cevaplarını ve gerekecek bilgileri bilinç altına depolayabilirse eğer; ancak o zaman son nefeste ve kabir veya ahirette sorulan sorulara doğru cevaplar verebilir inşallah.

Nasıl ki, bu dünyada bile yer değiştirirken, örneğin; kutup bölgelerine giderken, ekvator bölgesi bilgi, deneyim ve biliciyle gidemeyiz, gidersek eğer; ne kadar acıklı bir duruma düşeceğimiz açıktır işte, aynen onun gibi; öteki dünyaya giderken de oranın bilgi, deneyim ve bilinciyle donanmalıyız.

Buna yaşanmış bir-iki örnek verebiliriz:

Kişi ölüm döşeğindedir, başında birkaç kişi vardır ve sürekli kelime-i tevhid getirmesi için çaba sarf etmektedirler. Nihayet kişi vefat eder fakat, bütün çabaları da boşa gider ve kişi maalesef: “Çamur getir, harç getir” diyerek vefat etmiştir. Çünkü, o duvarcı ustasıdır, hayatı boyunca yanında çalışan yardımcısına seslendiği bu sözleri, aynı zamanda kendisinde de en kalın Farkındalıklı Bilinçsizlik Katmanını oluşturmuştur.

Yine bir başka örnekte ise: Başında bulunan 6-7 kadar hocanın çaba sarf etmesine rağmen, kişi kelime-i şehadet getiremeden vefat ediyor, bu kişinin son sözleri ise; bir türkünün nakaratı oluyor. Yani, bir türkünün nakaratı ile son nefesini veriyor.

İşte aynen onlar gibi; bizler de hayatımız boyunca veya en azından vaktimiz varsa eğer, ölüme yakın hayatımız boyunca; bilinç altımıza ister lüzumlu, ister lüzumsuz neleri yazmış veya depolamışsak, son nefesimizde de onları ister istemez tekrarlayacağız ve kabir veya haşirde de sorulan soruların cevapları yerine onları tekrarlayacağımız ilmi ve tecrübi olarak kesindir.

Varlıklardaki bilinç katmanları; farkındalıklı ve farkındalıksız olmak üzere ikiye ayrılırlar ve aynen onlar gibi, bilinçsizlik katmanları da farkındalıklı ve farkındalıksız olmak üzere ikiye ayrılırlar.

Yani, bir olumlu, bir olumsuz bilinç ve iki adet bilinçsizlik katmanlarının, her birinin kendine göre oluşma mertebeleri vardır. Önce “Farkındalıklı Bilinç Katmanları”nı ele alalım.

1 – Farkındalıklı Bilinç Katmanları:

“Farkındalıklı bilinç katmanları”, insanlar içinde genellikle azınlık tarafından oluşturuluyor. Onlar kendilerine birinci ve hatta ikinci dereceden lüzum eden bilgileri bilinçaltlarına depolayarak farkındalıklı bilinçlerini oluşturuyorlar ve o farkındalıklı bilinçler de üst üste gelerek farkındalıklı bilinç katmanlarını oluşturuyorlar. Farkındalıklı bilinç katmanlarını gerektiği zaman hepsini kullanabilen her bir insanda ‘Farkındalıklı Bilinçlilik’ hali meydana gelmiş oluyor.

Bu katmanlar şunlardır:

a) Görsel (nefsi) Bilinç, b) Mantıksal Bilinç, b) Duygusal Bilinç, c) Ruhsal Bilinç olarak dört katmandır.

Bir insanın nefs, akıl, kalp ve ruhtan gelen istekleri birbirlerinden ayırabilmesi ve her hangi bir şeyi hangisi ile görüp bildiğinin farkına varabilmesi için, o insanda bu dört bilinç katmanının da oluşmuş olması gerektir.

Bu bilinç katmanlarının her biri, yine her biri ayrı birer, bilgi kaynaklarına ulaşma vasıtası olan dört ayrı “görme” ile elde edilen bilgilerin tekrarlanarak hafızaya yazılmasıyla oluşurlar:

A) Yakıni Görme ile Görsel Bilinç, B) İlmelyakin Görme ile Mantıksal Bilinç, C) Aynelyakin Görme ile Duygusal Bilinç, D) Hakkalyakin Görme ile Ruhsal Bilinç oluşur.

Söz konusu bilgi kaynaklarına ulaşma vasıtası olan bu “görme”ler; ne ile görmektir, nasıl görmektir, neleri görmektir?

Bunları ateşten örnek vererek şöyle açıklayabiliriz:

a) Yakıni Görme; ateşe sadece dışarıdan bakmak-seyretmek veya ateşin tarifini duymakla elde edilen bilgidir. Sadece baş gözü ile varlığın dış yapısını yani, resimsel yönünü görür ve inceler.

b) İlmelyakin Görme; ateşi teorik (nazari) olarak öğrenmekle elde edilen bilgidir. Örneğin: Ateşin meydana gelebilmesi için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerektiği, gibi. Hem baş gözü, hem de akıl gözü ile birlikte bilimsel olarak varlığın maddi yapısı ve fiziksel yönünü görür ve inceler.

c) Aynelyakin Görme; ateşi görerek, bilerek ve hissederek elde edilen bilgidir. Baş, akıl ve kalp gözleri ile birlikte varlığın maddi ve manevi yapısı ve metafizik yönünü görür ve inceler.

d) Hakkalyakin Görme; ateşi görerek, bilerek, hissederek ve müşahade ederek elde edilen bilgidir. Baş, akıl, kalp ve ruh gözleri ile birlikte ateşin (varlığın) aslını yani, hakikat yönünü görür ve inceler.

Bu görmeleri hakikat mesleği açısından şöyle kategorize edebiliriz inşallah:

a) Yakin Görme ile görünen bilgi ise; gören abid ve salihtir.

b) İlmelyakin Görme ile görünen ilim ise; gören alimdir.

c) Aynelyakin Görme ile görünen irfan ise; gören ariftir.

d) Hakkalyakin Görme ile görünen hakikat, hikmet veya sır ise; gören aşık ve vakıftır.

Bir insanın, bu “görme”lerin her birine ulaşabilmesi için ise; ancak her biri için ayrı bir istek derecesini kendisinde oluşturması gereklidir. Bunlar:

A) Yakıni Görme için: Eğilim, B) İlmelyakin Görme için: Arzu, C) Aynelyakin Görme için: Özlem, D) Hakkalyakin Görme için ise: Aşk veya Şevk gereklidir.

a) Eğilim: Başlangıç olarak bir insan, herhangi bir şeyi ilk defa gördüğü veya duyduğu zaman, onun şekilselliğinin ve simgeselliğinin ne olduğuna karşı içinde bir merak duygusu meydana gelirse; ardından onu öğrenmeye yönelik bir eğilim meydana gelir. İşte bu eğilim de ancak, bakma-seyretme ve duyma ile elde edilen şekilsel, simgesel ve mecaz yönlü “Yakıni Görme”ye yetebilir olması sebebiyle, onu ancak “Görsel Bilinç”e ulaştırabilir.

b) Arzu: İçindeki eğilim duygusunu iki katına çıkarıp arzuya dönüştürebilmek için önce; şekil, simge ve mecazda takılı kalmayıp, o şeyi maddi ve fiziksel yapısını öğrenme merakını arttırması gereklidir. Merak arttıkça eğilim de yavaş yavaş arzuya dönüşür ve o arzu ile o şeyin maddi ve fiziksel yapısı hakkında bilimsel bilgi edinir ve bu da ilim ile herhangi bir şeyi kesin bilme de demek olan “İlmelyakin Görme” derecesi ile “Mantıksal Bilinç”e ulaşabilir.

c) Özlem: Arzuyu iki katına çıkarıp özleme dönüştürebilmek için; o şeyin manevi, metafizik veya iç yapısını öğrenme merakını arttırdıkça, arzu duygusu da giderek özleme dönüşür ve özlem ile o şeyin manevi ve metafizik yapısını da öğrenir. Bu da; görme, bilme ve idrak etme de demek olan “Aynelyakin Görme” yani, aynısıyla görme derecesi ile “Duygusal Bilinç”e ulaşabilir.

d) Aşk ve Şevk: Özlemi aşka ve aşkı da şevke dönüştürebilmek için ise; o şeyin aslını öğrenme merakını arttırması gerekir. Böylece özlem aşka, aşk ta şevke dönüşür ve o şevk ile o şeyin aslı öğrenilir, bu da: görme, bilme, idrak etme ve yaşama da demek olan “Hakkalyakin Görme” derecesi ile “Ruhsal Bilinç”e ulaşabilir.

Onların gözleri nura aşina olmuş, akılları nurla boyanmış, kalp çekirdekleri nura dönüşüp kalpleri nurla yıkanmış, ruhları da nur olup bedenlerini sarmalamıştır. Onların gördükleri nur, işittikleri nur, tattıkları nur, kokladıkları nur, dokundukları nurdur; onların bildikleri, hissettikleri, anladıkları, yaşadıkları ve dahi hayatları nurdur.

(Not: 1. Bölüm burada sona erdi, devamı ve tamamı 2. Bölümdedir.)

(12. Eylül. 2008 – İzmir)

Allah’a emanet olun.

Ali Oskan
Kayıt Tarihi : 15.10.2008 02:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yakup İcik
    Yakup İcik

    ' bir şeyin inceliklerinin farkına varma.' bircok seylerin inceliklerinin farkina daima vardiran duyarli yazarlar vardir okurseverlere, mesela Ali Oskan bey bunlardan biri
    keyifle okuyorum sizi zaman zaman...
    saygilar

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Ali Oskan