İ - (Düz yazı) Allah’ın Cemali Nasıl Gö ...

Ali Oskan
302

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

İ - (Düz yazı) Allah’ın Cemali Nasıl Görülür?

Allah’ın selam, sevgi ve rahmeti üzerinize olsun.

Biz insanlar, cinler, melekler vd.leri gibi iradeli varlıklar açısından Allah’ı görmek, şartlar yerine getirildikten sonra, hem maddi ve hem de manevi iki yoldan da mümkündür.

Maddi yol, yani fen bilimleri ile veya bedensel (görmeye, Miraca) gidiş de diyebileceğimiz bu yolu şöyle izah edebiliriz:

Önce, iki varlığın birbirlerini görebilmeleri kesiflik ve şeffaflık (saydam) şartlarına bağlı olduğunu belirtmekle başlayalım biiznillah; kesiflik ve şeffaflık ise; hareket hızının yavaşlaması ve hızlanması sonucu meydana gelir. Her hangi bir varlığın hareket hızı yavaşladıkça o varlığın şeffafiyeti azalır, kesifliği artar; hareket hızı arttıkça ise; kesifliği azalır, şeffafiyeti çoğalır.

Örnek: Daire şeklinde döndürdüğümüz nesnelerin devir hızlarını arttırdıkça, giderek onların görünmez hale geldiklerini teşhis edebiliriz. Bunu bir vantilatörü bir, iki ve üçüncü kademede çalıştırarak gözlemleyebiliriz.

Bu sadece daire şeklinde hareket eden nesnelere has bir durum değildir, bir hat boyunca, yani bir doğru çizgi boyunca hareket eden nesnelerde de aynı kanun geçerlidir; bir doğru çizgi boyunca hareket ettirilen nesnelerin de, hızları arttırıldıkça, görme mesafemizden geçmeleri esnasında onlarında giderek görünmez hale dönüştüklerini gözlemleyebiliriz. Fakat bunu gözlemlememiz bir hayli zordur.

Aynı zamanda hareket hızları azalan varlıkların hürriyetleri de kısıtlanır ve birbirlerine bağımlı hale gelirler; bu sebeple de daha çok kesifleşirler, nasıl ki; saydam olan nesneleri, örneğin:

Camları arka arkaya birleştirerek sayılarını arttırdıkça giderek saydamlığı azalır, kesifliği artar. İşte onlar da aynen o camlar gibi olurlar ve ayrıca o camlar gibi birbirlerinin aynısı varlıklar haline dönüşerek ayniyet kazanırlar ve birbirlerine bağımlı varlıklar haline geldikleri için, birbirlerine dayanmak zorunda kalarak birbirleri ile birleşirler. İşte bu sebeple şeffafiyetleri (saydamlıkları) azalarak kesiflikleri artar. Hamele olan melekleri (Adem’e secde edenler) bu yüzden görebiliriz.

Allah’ın melekleri, bir büyük ümmettir, hem her türlü kusur ve noksanlıktan uzak olan Allah’ın bir ordusudurlar. (Enfal: 8, Tevbe: 26, 40, Neml: 37, Ahzab: 9)

Allah’ın evrene koyduğu kanunları aldığı emri yerine getirenler yüklenmiş (Müslim, Selam 124, Tirmizi, Tefsiu’l-Kur’an: 34, Ebu Davut, Sünnet: 18.)

ve temsilci işçiler almış. Hem onlardan bir kısmı Allah’ı tesbih eden kullardır. (Nahl: 49, Zümer: 75, Şura: 5)

Bir kısmı da kendinden geçmiş, Arşın yakınındadırlar. (Nisa: 172.)

Neyse, bu konu çok uzun yoksa, bu yazı bitmeyecek ve konumuz da melekleri görmek değil zaten, meleklerden yola çıkarak Allah'ın görülebilir olduğu hakkında bir fikir sahibi olmaktır; biz yine konumuza dönelim:

Yukarıda: “İki varlığın birbirlerini görebilmeleri kesiflik ve şeffaflık şartlarına bağlıdır” demiştik ve bu şartlar şunlardır: Kesiflik ve şeffaflık ortasında iki varlığı ele alalım ve a varlığının yavaş yavaş kesifleştiğini, buna mukabil b varlığının da yavaş yavaş şeffaflaştığını varsayalım, a varlığı kesifleştikçe diğerini görmesi giderek azalır, b varlığı ise şeffaflaştıkça diğerini görmesi giderek çoğalır. Serbest olan melekleri bu sebeple biz insanlar göremeyiz ama, onlar bizi görebilirler.

İşte, Allah'ta melekler dahil bütün varlıklara bu şartlar dahilinde görünür veya onlar tarafından görülür.

Maddi yani, bedenen Allah’ın görülebilmesinin mümkün olduğunu biiznillah izah etmeye çalıştık. Bu yolla Allah’ın görülebilmesi imkan dahilinde olmakla birlikte teorikseldi, elbette bunun başarılabilmesi çok çok zordur ama, imkansız değildir. Çünkü, daha önce yaşanmış bir örneği vardır; Peygamberimiz (asm.) . O halde, eğer bir olay bir kez de olsa yaşanmışsa, elbetteki bunun bir veya bir çok defalar daha tekrarlanması imkan dahilindedir.

Şimdi de manevi yani, metafiziksel yani, ruhen Allah’ın görülebilmesi yolunu Risale-i Nur’dan alıntılarla izah etmeye çalışalım inşallah:

Bu yolu kısaca şöyle tarif edebiliriz: Cenab-ı Allah’ın isim, sıfat ve şuunatını (yetenek ve becerilerini) önce anlamak ve idrak etmek, sonra talim etmek, sonra onları tatbik etmek, yani yaşamak, yani kendinde tecelli ettirmektir.

Yalnız Allah’ı isim, sıfat ve şuunatıyla birlikte tanıyabilmemiz için önce bizde Allah’a aşk olması gereklidir, eğer Allah’a aşk yoksa, Allah aşkına nasıl ulaşılabilir?

Risale bize onu da tarif eder:

“Meyelanın muzaafı olan arzu ve onun muzaafı olan iştiyak ve onun muzafı olan aşk-ı İlahi, onu daima marifet-i Zülcelale sevk eder,” (Mesnevi-i Nuriye, Nokta, 214, 215)

1 – Allah’a meyilin iki katı arzudur, 2 – Arzunun iki katı iştiyaktır, 3 – İştiyakın iki katı Allah aşkı, 4 – Allah aşkı ise daimi olarak izzet ve azamet sahibi olan Allah’ı tanımaya sevk eder.

Yani; eğilim, arzu, özlem, aşk ve kesintisiz olarak izzet ve azamet sahibi olan Allah’ı tanımaya yöneltir.

Allah’ın isim, sıfat ve şuunatlarının her biri birer perdedir, bu perdeleri; Allah’a eğilim, bu eğilimin iki katı Allah’ı arzulama, bu arzulamanın iki katı Allah’a özlem, bu özlemin iki katı Allah’a aşk ve aşık olduğu Allah’ı daimi olarak tanımaya yönelmek ve dua ile tek tek kaldırmak ise, mana aleminde insanı hızlandırıp ivme kazandırır ve bu ivme ile hürriyet yani ferdiyet elde edilebilir yani, bir başka deyişle mana aleminde hız kazanma ile insan boyut değiştirir ve sonsuzluğa geçebilir.

“Hem, bununla beraber, Halık-ı Zülcelâl her şeye yakın olduğu halde, yetmiş bine yakın nurânî perdeleri vardır. Meselâ, sana tecellî eden Halık isminin mahlûkiyetindeki cüzî mertebesinden tut, tâ bütün kâinatın Halıkı olan mertebe-i kübrâ ve ünvân-ı âzama kadar ne kadar perdeler bulunduğunu kıyas edebilirsin. Demek bütün kâinatı arkada bırakmak şartıyla, mahlûkıyetin kapısından Halık isminin müntehâsına yetişirsin, daire-i sıfâta yanaşırsın.” (Yirmidördüncü Söz, Birinci Dal.)

Günümüz Türkçesi ile: “Hem bununla beraber, Sonsuz izzet ve şeref sahibi halk edici, Allah her şeye yakın olduğu halde, yetmiş bine yakın nurani perdeleri vardır. Mesela, sana tecelli eden Halık (halkedici) isminin, halkedilmişliğindeki küçük mertebesinden tut, ta bütün evrenin Halıkı (halkedicisi) olan en büyük mertebe ve en büyük ünvana kadar ne kadar perdeler bulunduğunu kıyas edebilirsin. Demek, bütün kainatı arkada bırakmak şartıyla halkedilmişliğin kapısından Halık isminin en son noktasına yetişirsin, sıfat dairesine yanaşırsın.”

Allah’ın bu isim, sıfat, şuunat (yetenek ve beceriler) ve ünvanlarının bizde görünür hale gelmeleri bize ferdiyet kazandırır, bu da hürriyet demektir ve hürriyet olmazsa Allah’a gidilemez, dolayısı ile Allah’ın cemali de görülemez.

Önce sırasıyla fiil, isim, sıfat, görüntü, şuunat, ünvan, dilediği gibi kullanma ve terbiye edicilikler Risale-i Nur’un “Ta’lim-i Esma” diye tabir ettiği öğrenme, anlama ve yaşama öngörüsüyle Allah’ı gerektiği kadar tanıma gerçekleştirildikten sonra, bunları kendinde görünür hale getirerekten geriye dönülecek.

Pekala bu görünür hale gelmek ne demektir ve nasıl gerçekleşecek?

Bu da şöyle olacaktır inşallah: Allah’ın rububiyetinin kendi üstünde görünür hale gelmesi olan nefsini ıslah ve şeytanını teslim alması ile başlayıp tasarrufuna, tasarrufundan ünvanlarına, şuunatına, sıfat ve isimlerinin kendi üstünde görünür hale gelmelerine kadar gidilecek, işte bu da yüksek bir kemaliyettir ve kelimenin tam anlamıyla Allah ahlakıyla ahlaklanmaktır.

“Üçüncü vecihteki aynadarlığın iki yüzü var:”

Üçüncü yöndeki ayna olmanın iki yüzü var:

“• Birisi: Esmâ-i İlâhiyenin ayrı ayrı nakışlarını kendinde göstermektir. Adeta insan, câmiiyetiyle kâinatın küçük bir fihristesi ve bir misal-i musaggarası hükmünde olup, umum esmânın nakışlarını gösteriyor.”

Birisi: Allah’ın güzel isimlerinin ayrı ayrı işlemelerini kendinde göstermektir. Adeta insan, toplam yapısıyla evrenin küçük bir indeksi ve küçük bir örneği hükmünde olup, bütün isimlerin işlemelerini gösteriyor.

1) Bu Allah’ın güzel isimlerine aynalık edilmesi sebebiyle; fena fil isimliktir.

“• İkinci yüzü: Şuûnât-ı İlâhiyeye aynadarlık eder. Yani, kendi hayatıyla Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun hayatına işaret ettiği gibi, kendi hayatında inkişaf eden sem’ ve basar gibi duyguların vasıtasıyla, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun sem’ ve basar gibi sıfatlarına aynadarlık eder, bildirir.”

İkinci yüzü: Allah’ın yetenek ve becerilerine aynalık eder. Yani, kendi hayatıyla kendi kendisiyle ayakta duran (kaim olan) hayat sahibi Zat’ın hayatına işaret ettiği gibi, kendi hayatında gelişen işitme ve görme gibi duyguların vasıtasıyla, kendi kendisiyle ayakta duran (kaim olan) hayat sahibi Zat’ın; Allah’ın işitme ve görme gibi sıfatlarına aynalık yapar, bildirir.

2) Bu Allah’ın sıfatlarına aynalık edilmesi hasebiyle; fena fis sıfatlıktır.

“Hem insan, hayatında bulunan ve inkişaf etmeyen ve his ve hassasiyet suretinde galeyan eden ve kesretli bir surette olan çok ince hayatî duygular, mânâlar ve hisler vasıtasıyla, Zât-ı Hayy-ı Kayyûmun şuûnât-ı kudsiyesine aynadarlık eder. Meselâ, o hassasiyet içinde, sevmek, iftihar etmek, memnun olmak, mesrur olmak, müferrah olmak gibi mânâlarla-Zât-ı Akdesin kudsiyetine ve gınâ-yı mutlakına münasip ve lâyık olmak şartıyla-o neviden olan şuûnâtına aynadarlık eder.”

Hem insan, hayatında bulunan ve açılıp gelişmeyen ve his ve duyarlılık şeklinde galeyan eden ve çokluklu bir biçimde olan çok ince hayati duygular, anlamlar ve hisler aracıyla, kendi kendisiyle ayakta duran (kaim olan) hayat sahibi Zat’ın yetenek ve becerilerinin kutsallığına aynalık yapar. Mesela, o duyarlılık içinde, sevmek, kıvanç duymak, memnun olmak, sevinç duymak, içi açılmak gibi anlamlarla /// Kutlu Zat’ın kutluluğuna ve kayıtsız bolluğuna uygun ve yaraşır olmak şartıyla /// o cinsten olan yetenek ve becerilerine aynalık yapar.

3) Bu da yetenek ve becerilerine aynalık edilmesi sebebiyle; fena fiş şuunatlıktır.

“Hem insan, nasıl ki hayat-ı câmiasıyla Zât-ı Zülcelâlin sıfât ve şuûnâtına bir mikyas-ı marifettir ve cilve-i esmâsına bir fihristedir ve şuurlu bir aynadır ve hâkezâ çok cihetlerle Zât-ı Hayy-ı Kayyûma aynadarlık eder.” (Otuzuncu Lem’a, İkinci Mesele, 347)

Hem insan, nasıl ki toplam hayatıyla İzzet ve Azamet Sahibi Zat’ın sıfat ve yetenek ve becerilerine bir tanıma ölçeğidir ve isimlerinin görünmesine bir indekstir ve bilinçli bir aynadır ve böyle çok yönlerle kendi kendisiyle ayakta duran (kaim olan) hayat sahibi Zat’a aynalık yapar.

4) Bu da Allah’ın Zat’ına aynalık edilmesi hasebiyle; fena fiz Zat’lıktır.

İşte biz bu mertebeye gelirsek ve Allah da kendini gösterirse bu bir görebilmedir, fakat birkaç saniye de olabilir, daha uzunda olabilir.

Ancak, Allah’ın açısından ise; her iki yolun şartları da adetullah kanunları veya sebepler çerçevesinde ve manevi şartlar da bize göre tam ve hiç noksansız olsa bile, yine de O’nun onayına bağlıdır. Çünkü, O bizim geçmiş ve geleceğimizi tam olarak bildiği için, O’nu görmemizin bizi nereye götürüp nereye getireceğini de tam hesaplar ve ona göre bize görünür, kısacası bizim liyakatımızı tam ölçerek hareket eder.

Ey Alemlerin Rabbi Olan En Yüce, En Güzel ve En Sevgili Olan Zat! Sana sınırsız şevkimiz ve sınırsız şükrümüz var, bize Seni daimi gördür ve lütfen bizi Sana kabul eyle, amin

“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın” (Bakara, 32)

(22. Temmuz. 2008 – İzmir)

Allah’a emanet olun…

Ali Oskan
Kayıt Tarihi : 29.7.2008 14:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mahir Demir
    Mahir Demir

    Mesajınızı derin bir tefekkürle okudum. Müthişti.
    Bizimle kalbindekileri paylaştığın için mahlukatın duası olan Cemalullaha erişme yolunda Allah yardımcın olsun. mahir

    Cevap Yaz
  • Yakup İcik
    Yakup İcik

    KURAN,da(zaman katmanlari)ni ayri bir konu olarak isleyebilirsiniz böylelikle benim gibi merakli okurseverleriniz daha genis bilgi edinmis olur Ali Oskan hocam...

    selametle

    Cevap Yaz
  • İhsan Ertem
    İhsan Ertem

    Gül yürekli dost, zor bir işe kalkışmışsın.........
    Allah esması mutlak varın zati esmasıdır, bu öyle bir varlıktır ki kendinden başka bir varın olmadığı bir varlık......Allah esmasının zuhura geldiği anda kendi sıfatları dahi batındır, o halde ondan başka bir varlık mı var ki Allah c.c. ı görsün....bilsin.

    Kul ancak sıfatlarını layıkı ile bilendir.......

    Emeğini ve yüreğini saygı ile kaşşılamakla beraber aygı görüşte değilim.......

    Baki selamlarımla.......

    Cevap Yaz
  • Erdal Toygun
    Erdal Toygun

    Yüreğinize sağlık.
    Allah (c.c) razı olsun.
    En makbul Dua ve selamlarımla.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Ali Oskan