Hüzün Senfonisi -nehir şiir

Adnan Durmaz
490

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Hüzün Senfonisi -nehir şiir

Hüzün Senfonisi

İLM KESBİYLE RÜTBE-İ RİF'AT
ARZÛ-YI MUHÂL İMİŞ ANCAK
AŞK İMİŞ HER NE VÂR İSE ÂLEMDE,
İLİM BİR KIL-Ü KAAL İMİŞ ANCAK..
Fuzûlî

Senin güzelliğin kızım
Eski bir söylencede anlatılırdı
Hava gül sarhoşu keser yürüdün müydü
Dağlı yürek taştan taşa çalar kendini

Aşkın ki şaki eder insanı
Dinden imandan çıkarır
Dağa düşürür
Bir gülüşün nicesinin dirimi
Bir bakışın nicesinin ölümü

Kan tutmaz
Korku tutmaz
Uyku tutmaz
Gözlerin tutar...

1-Aşktan Evler

Dik gözlerini kalbin olsun gözlerin
M. Celaleddin Rumi

yel savurur-dalga çalar
kumdan evler kurmayalım
yıkılmayan yapı mı var
taştan evler kurmayalım

gel kadınım
aşktan evler kuralım
ufkunda gülüşün açsın her sabah
lacivert gecelerde ay doğsun bakışların

duvarı dünya olsun
tavanı gökyüzü
her an:
patlayan bir tomurcuk aşkın dalında
ne dün- ne yarın...
nerede olursak olalım
yürekten bağlı kalalım
gül diye büyüttükçe yürekte hüznümüzü
hükmü yok ayrılıkların...

2- Bakışın

bana işte öyle bakışın var ya
kahverengi kahverengi akışın
kendini gözlerinle sunuşun
öpüşün var ya hani
öpüş susuşun
sevişin var ya öyle
sınırsız teslim oluşun
bakıp bakıp gözlerimde ölüşün

bilmezsin
nasıl yolunur
nasır tutmuş yüreğim
neyim varsa
bırakırım
fırtınana
talan olur
bu kentin yasemen akşamlarında
kendini bir ince sızı bırakıp
beni alır
beni alır
gidersin

kalırım
çaresizıssızlığında
öyle kolları kopuk
öyle yaralı...

bana işte öyle bakışın var ya
her şeyin silindiği
gözlerinle beni öyle sarışın
gövdeme kendini giydirişin
seni soluyuşum senin içinde
yağmalanıp tükenişim derinlerinde
yitişim...

yitişim
koskoca bir kentin sana dönüştüğünde
sokakların orta yerinde sensiz
öyle kolları kopuk
öyle yaralı...

sendendir bu lacivert gecelerde
denizin masmavi dile gelmesi
yıldızların sağnak sağnak inivermesi
dilim lâ'l kesilir gözlerinde.
susar ellerim
bana kendini giydirip
sonra da böyle öksüz bırakma
yalım mavim
nazlı yarim
yanışım
bir tür çiçek açıştı gözlerinde
sürüklenir sürüklenir giderim
yavri yavri
bu kadar insafsız akma...

3- Küçük Yıldız

kumdan evler kurmayalım
birlikte düşler kurmayalım
deneyemedik, diye
ağlamayalım
hüzünlü küçük yıldızım
hep orada kal sen
gizemli masmavi sonsuzlukta
ben burada
ıssızlıkta

bir
sevgimiz olsun
dalgalar yıkamasın
yeller savuramasın
varsın
içimizde kalsın..

1995 izmir

4- Kıyamet

biz nerede ayrılırsak
kıyamet orada başlar
mavidir senin hüznün
coşkun bir yürek
çatırdar
oradan başlaryarım kalan bir bedenin
kendini sonsuzlukla tamamlaması
ve susar
kellesi kopartılmış
çarpınan bir ceset
gibi rüzgâr
biz nerede ayrılırsak
kıyamet orada başlar

sen gidersin
ey gönül büyücüm
ben kalırım
bir de son öptüğün yerde
gözlerindeki esrar
bırakırım geri kalan nem varsa
kıyasıya yağmalar

canlanır orada nice geçmiş ayrılık
eski bir plakta
kırgın bir müzeyyen senar
sessizliğin sinesinde
mavi bir sezen aksu
kanar

nereye gidiyorsun
kadınım
büyücüm
küçüğüm
söyle bana
beni böyle akşamların ortasında yaralı
parçalanmış bir yürekle koyup böyle
nereye

ömrünün en küheylan çağıyla
talan edip içimdeki cenneti
çaylar gibi aka aka nereye

zamanı parçalayıp bakışlarınla
cehennem ateşleri koyup döşüme
nereye gidiyorsun
kadınım
yumuşak kirpim
kahverengi denizim
beni nerde bırakırsan
kıyamet orada başlar

kalakalırız orada
başı kopartılmış rüzgâr
buz tutmuş hüzün
kuruduğu tüm kıyılar
kahverengi bir denizin
tam senin yanıbaşında
ey güngörmüş yaşlı çınar
söyle bana büyük aşklar
büyük ayrılıklarla mı tanımlanırlar

biz nerede ayrılırsak
kıyamet orada kopar...

5- Tanık

gelip geçtiler binyılların yokuşlarından
nice sevgililer el ele -omuz omuza
kelebekler-martılar-uğur böcekleri gibi
geldiler gittiler
yanıbaşında durdular
çoğunu yaşlı palmiyeler bile anımsar
nasıl da unuttu
saçlarından esen ölümsüz kokuyu rüzgâr

nice öpüşlerin tanığısın
ey yaşlı çınar
ki söyle
kaç öpüş var
dehşetinden yer sarsılır
gök çatırdar..

unutma
sana değen
o çocuk parmakları

yaşam ile ölüm onlarda kesişirdi
o gözler ki sonsuzluğa uzanan
sevgiye susamış kurak topraklardılar
kadın
çocuk
dişi
deli tayın
taştan taşa sekişiydiler
rahmiydiler içimdeki ateşin
sonsuz hasretimin kalesiydiler

sen tanıksın
yüreğime
yapıştılar
teslim oldular
teslim aldılar

artık sonsuza dek oradan bakacaklar

6- Haritamın Yırtıldığı Yer

ansızın gideceğim bu kentten
kimse farkına varmadan
beni sapkın ilan etmenin tam sırasıdır şimdi
çünkü fırlattım denize
okuduğum tüm kitapları
sonra dalgaların peşine düştüm
baktım ki asıl sevdiğim şu gökyüzü
attım kendimi sonsuza
mavi kesildim
tepeden tırnağa

inkâr ettim kitapların söylediği ne varsa
denizlere fırlattım yüreğimi de
gayri martılar dinlensin üstünde
bana yeter
kelebeğin kanadında coşan ürperti
kuralla-yasayla-teraziyle-tartıyla
kim varsa sevdiğim
terkettim tümünü de

özgürlüğü öğrendim
yalnızlığın kollarında

haritamın yırtılıp kanadığı noktada
orada öğrendim aşkı da
bütün aşklarımın sahtekarlığını
öğrendiğim an
sevgilim bana dedi ki
‘nasıl da ısırıyor
süt gelmezse
anasının memesini
dişi yeni çıkmış çocuklar’

sonsuzlar ortasında
o an kırık bir çöptüm
dalgalar tanıktır buna
gözümde bir damla su
deniz deryaya kesti
arı oldum
gül öptüm

7- Dudağı Dudağımda Ay Aylasıydı

yüreği yüreğimde
yırtılan bir göğün gürlemesiydi
dudağı dudağımda
gül goncası
can yongası
aşk huzmesiydi

oysa nice kumdan evler kurmuştum
yellerde savruldu
aldı dalgalar
gün oldu unuttu bakışlarımı
ardımdan ağlayanlar
başka hesaplarla
başka adamlarla
zamanda kayboldular

tanıksın yaşlı çınar
dudağı dudağımda
ay aylasıydı
öpüşü toprağımda
su damlasıydı
büyüdü
patladı
ve orada aşk çatladı
kıyamet başladı

bu kentin sokakları
benim yokluğumun farkında olmayacak
ardımdan hüzün kusacak deniz
ey gökyüzü kardeşim-ey yaşlı çınar
ansızın yanınızdan
bir kelebek olarak geçtiğimde
hayrete düşeceksiniz
gözlerinizin önünde
kendimi ateşe attığım zaman

yanışın
o müthiş güzelliğini
yalnızca siz göreceksiniz...

2l-5-l997- İzmir

8- Tarlakuşuydu Jülyet

sevgilim bana dedi ki
-ikimizi koparan bütün engeller kalksa
yürek ferahlığıyla el ele versek
aşkımıza dost düşman tanık olsa
başımızın üstüne el koyup yemin etsek

sevişmeler de tavsar aslanım
yitirir büyüsünü en derin bakışlar da
dönüşüverir jülyet basit bir tarla kuşuna
sen öpüşmeye doymuş dudaklarınla

dersin ki
-sevgilim
kaldır şu güzelim poponu da
yemek yap yiyelim
çamaşır-bulaşık yıka

aşklar da tarazlanır aslanım
tükenir en fazla beş yıl sonra

akşamdı
ve sahili boynuzluyordu deniz
yukarda gök
yıldız bahçesi
havada esrik bir rüzgâr
jülyet şişman bir kadın olarak geçti yanımızdan
romeo bunamış bir ihtiyar

dedim ki insan
yalnız da olsa ihtiyarlar
bir yaşam hasretle kanamaktansa
bir gün tükense de aşklar
birlikte yürümeli insan
gittiği yere kadar

kuşlar bile
kanatları birbirine bağlıyken uçamazlar
yürekten yüreğe kelepçe vurmayanlar
aşkı bir onlar yaşar

aşk ki sonsuz gökyüzüyse
kuşlar yanyana uçar

9- Keşke

keşke bu aşk bahçesine
hiç gelmeseydim
güneş delirmeseydi
bu haziran güzeli yağmur
beni böyle ince ince
damla damla öpmeseydi
soluğun imbat kokmasaydı
saçların esmeseydi
ben bu güzel kenti
hiç görmeseydim...
ne olur öteki kadınlara benzeseydin
evde kalmış olsaydın
bacaklarına ağda sürüp
sakallarını cımbızla alsaydın
beyaz atlı prensini bekleseydin
gözünü aynalardan ayırmasaydın
aslında beni sevmeseydin
seviyor gibi yapsaydın
çok sürmese seni terketseydim

bir gün ayrılacağımızı başından bilseydim
onun sen olduğunu bilmeseydim
seni hoyratça sevseydim

10- Bir Mavi An

anımsa

deniz rıhtıma çıkmıştı coşkudan
deliydi saçlarında fırtına esen rüzgâr
öpücük tufanıydı boşanan sağnak
aylardan nisandı- günlerden pazar
yalı kahvesinde
yüreğin bir tuhaf ıslak
unufak etmeğe yeterdi kenti
yaralı bir hayvan gibi gözlerindeki esrar

buralarda bahar ansızın gider
akşamları sokaklarda çiçek açar insanlar
açılsam maviliğe
gönlümü en ıssız koylara demirlesem
kaçış yok
dalgalar hep senin sesin
adı bilinmedik sokaklardan geçsem

bilirim
bütün kavşaklarda beklersin...

nasıl da isterdin
o çocuk ellerinin
öylece kalmasını avuçlarımda
ve gözbebeklerinde yitip yitip gitmeyi
çıkarmağa gücü mü yetmedi aşkımızın.
sen gelmeden önce giyindiğim geceyi

hani demiştin ya- insan aşkını
sonunu düşünmeden kuralsız yaşamalı
hesapsız-kitapsız-utançsız-arsız
şimdi bilmiyorum ben mi korkağım
yoksa bu nasırlı yürek mi tutarsız

demiştin ya yıkmadan kuralları
deli sağnaklar gibi yar sarılamaz mı
çiğneyip geçmeden birinin gözyaşını
gerçek sevgilere varılamaz mı

anımsa
akşamın leylağında
öpüşmek rengiydi bahar
ne zaman o geceyi yaşasam
avuçlarım ellerinin sıcaklığını duyar

işte o demiştim
akşamları batıdan doğan
en parlağı yıldızların
karanlık gecelerde yol göstereni
serüvencilerin ve hırsızların
şairlerin yüreklerine dökülen esin
işte o demiştim Venüs yıldızı

aşkın tanrıçası
sensin

anımsa
nazlı bir kızdı mayıs
hava su berrak
billurunda yalnızlığım nemlenir
yıldızları indirdim Karşıyaka’ya
ötesinde lacivert dokuyan dağlar
soldu gün ömrümüzün dalında
imge yakamozlayan şu denize ne denir
gümüşselviler uzuyor tüm kıyılarda
karşıda bir yerlerde sanki Attila İlhan
maviden maviden mısra demlenir
güneşin battığı yerde öpüştü renkler
geride yumşacık bir yeşil dinlenir

rüzgâr okşar dallarını palmiyelerin
otobüsler ışıklar içinde
insan yüzleri dingin
neon lambaları rengarenk
zaman ellerde yüzlerde
mavi mavi dökülüyor
bir kız kelebekler gibi
telefon ediyor sevgilisine

mavi
masmavi gülüyor...

akşamdı
gelmesen
büyü bozulacaktı
eski bir plakta yine
hicran yine hicran çalacaktı

gelmesen
mavi
kan içinde kalacaktı

bilmezsin
uzak dağ başlarında karanlık geceleri
üç haneli köylerde
ağır ağır tükenmeyi hiçlikten
ne gece kuşları -ne rüzgârın uğultusu
hiç bir şey tutamaz insanının yerini
kendinle buluşup boğuşman boş
silemezsin unutuluş sisini
bilemezsin korkunçtur
yaşarken ölmek duygusu
gecen ölümlerden ıssız
yüreğin delik deşik
ışığın loş
yararsız
bütün saatleri kırsan
çıldırsan
hırsından bin parçaya ayrılsan
en güzel an da düşer
ömrümüzün dalından
kimseler tutamaz çetelesini

oysa uzak bir sonradan
oturup geriye baktığın zaman
belki parmak uçlarında tozu bile kalmayan
gizi gülümseyişin taç yaprağında saklanan
belirli anlar vardır
insanı tanımlayan...

geceydi
nazlı bir kızdı mayıs
yıldızlar yağmıştı karşı sahile
geldin
elin yüzün ben geldin
sanki gerçek değildin
ama gerçekten geldin
gözlerin tüm bakışların bahçesi
hey palyaçom
gecemi çıldırtan ay
masalımın prensesi
hoş geldin
ellerini ellerime gül diye bırak
halin halimle tamam
bir şiir okuyayım yüreğime bakarak
ölümsüz olsun şu an
ki ben bu müthiş anı
bir daha yakalayamam.

11- Yağmayan Gök Sancısı

omzunda ağır yüküyle
geceyi bekleyen acı suskunluk
düşlerinde sarar diri gövdeni

yağmayan gök sancısı.
gözlerimde gördüğün
bilmezsin
bu
benim ağlamam

uzaklık dediğin aşılır
yol tepilir
dağ yıkılır
tamam
yüreğin ne kusuru var sevme faslında
sen beyaz duruşuna hayran olduğum kuğu
ben çöl kartalı
bazan sevmek ayrılmaktır aslında

nereye düş eksek orda kuraklık
kural koyucular peşimiz sıra
ayak izlerimiz kan
nar çiçeği gülüşlüm var git yoluna
yüreğim bulur seni
ne zaman beni ansan

ah bilmez miyim oysa
o dişi aklığın teslim olur deli sularıma
uzansam
gül olur tomurcuğun
çöl demez toprağıma
yangınıma kanat vurur yüreğin
cansuyum olursun canıma aksan

aşılır tüm engeller
şu firavunlar sultası
sokaklar dolusu lağım faresi
hatta yalnızlıklar bile
yıkılır sınır surları
sevmeyi biliyorsan

yağmayan gök sancısı
gözlerimde gördüğün
bilmezsin
bu
benim ağlamam
aramızda bir şey var ki aşılmaz
bir ona yetmez gücüm
zaman...

12- Aşk Ermişi

yüzün
hüzün değil
bir çocuğun muzip gülümseyişi
kadın
insan
çiçek
dişi
insanlar geçiyor mimiklerinden
yüzünün sahnesinde
sayısız figüran
tıpa tıp kaç kişi

gülüşün
ceylanın taştan taşa sekişi
susuşun
mehtabın suya inişi
küsüşün
ayçiçeğin boyun eğişi
gelişin
yüreğimin gül kesilişi

gözlerinde gördüm bakışlarımı
dedin
-bırak öpsün
gözüm gözünü
ki sensin aşk ermişi...

13- Oysa Beni Al İsterdim

bir hazan sessizlik kaldı gözlerinden
akşamın sinesi kanadı gidişinle
gülüşün sustu
su berrağı sesinden geriye
o vesveseli yalnızlık ki
rüzgârların dilinde
yine hicran makamından şarkılar söylemekte

saçlarına takayım diye
ellerimi uzatsam kopartırım diyordum
gittin ki yıldızlar
denizin yüzüne döküldü
dalgın bakışlarının kaldığı mavilikte
hepsi de bir bir öldü

gittin
yerle bir oldu her şey
yüreğimde patlayan bu kıyameti
başından biliyordum...

oysa beni al isterdim
deli sokuluşlarınla
günüm denizine batsın
ayım yitsin bulutunda
nar çiçeklerinin dalında rüzgâr
toprağının sinesinde
nisan yağmurun olayım
beni alsın dalgaların
beni sarsın
kayalara çarpa çarpa
parçalasın isterdim
nabzına
damarlarına
kanına karışayım

gecene taşınırım şimdi tüm trenlerle
sonsuz çöllerine-sana en uzak yere
şimdi yıldızsız yokluğunda
karanlığı kanatmak var şiirlerle
anlatılmaz sancılara boğmak var
ben duramam buralarda giderim gayri
belki ardımsıra gelir gözlerin
bir de saçlarına sevdalı rüzgâr...

uzak kıyılarda öpücüklerle
kurmayı düşlediğim
kumdan evler kaldı
yıldızlar inecekti saçaklarına
deli dalgalar aldı
söylenmemiş bir masal vardı
sana-bana ilişkin
sen deliliğe vurdun
ben sürgünlüğe çevirdim yolumu

o uzak kıyılar
boğazlanan düşlerle debelendi
birlikte seçtik biz bu kıyameti
ayrılık tam öptüğüm noktada yakaladı
sevdamız hançerle ertelendi...

ayrılık
seni ilk tanıdığım gün gözlerindeydi
gülüşünün kıvrımına saklanmıştı
dalgın dalgın duruşuna
usul usul gelişine
bundandır her buluşmamızda
yarın gidiverecek bir yolcu gibi
sarıldın bana
bin yıldır yollarıma bakıp da
umudu doğmadan ölen
kadınım baktım

oysa beni al isterdim

aktın
öylesine hasretlerle
aktın
hep hazin bir biçimde kanattın aklığını
tutsam ellerimdeydin her defasında
su
yaşam
aşktın
çöl kaldım sana cansuyum
kollarımdayken uzaktın...

ayrılık kirpiklerinde titreyen vesveseydi
bakışının ardındaki dünyanın
girişindeydi
kanayan yaraydı gülüşünün kıyısında
beni gözlerinle sarışındaydı
gönlüme gövdeni giydirişinde
gözümün bebeklerinde ölüşündeydi
yavri yavri
bilemedim ayrılık
kıyametler koparan
bir damla öpüşündeydi

oysa beni al isterdim..

adnan durmaz,ben gidersem ay sen'deler,art yay,ank

Adnan Durmaz
Kayıt Tarihi : 13.9.2006 13:10:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Adnan Durmaz