Henüz on yedi yaşındaydı. Badem ağaçlarının çiçekleri gibi savruluyordu sağa sola. Bahar ne demekti? Ta kendisiydi hürü kız baharın. Bir sevdiği vardı henüz diyemediği, bir derdi vardı baş edemediği hürü kızın. Lakin bilirdi hürü kız, dert ve dermanın Allahtan geldiğini.
Ağır hastaydı ablası, ağlasa gözyaşları akmıyor, çukur gamzelerine doluyordu oluk oluk hürü kızın. Kara gözlü elif abla, sana bir şey olmasın diye dualar ediyordu. Bir gün gitti Çukurova’ya hürü kız. Ablasına bakacaktı, İyi edip dönecekti evine.
Ne bilirdi evlenmeden iki çocuklu ana olacağını, ne bilirdi Çukurova’da kalacağını. Ne bilirdi elif kız, ablasına kuma olacağını.
Hasta yatağından doğruldu elif abla. Bırakmam iki çocuğumu senden başkasına dedi bir kere. Pel pel bakıyordu hürü kız, dışardan ip atlama sesleri geliyordu.
Ablası ne diyordu, hürü kız anlamıyordu. Bir gün geldi nenesi hürü kızın, ağlaştılar elif ablasıyla. Söyledi annesine
Vasiyetini elif abla, Hürü kız baksın dedi, çocuklarına. Annesi ağladı elifin, elif ağladı ve anlamaz hiç bir şeyden bir çocuk, bir küçük hürü kız ağladı.
Ve gitti bir gün ağıtlarla elif ablası. Sonra ortaya kader çıktı. Gelin ettiler hürü kızı eş diye Ömer ağaya, ağla hürü kızım artık sen ağla...
Ne gençliği bildi hürü kız ne gelinliği. Çocuklar yaptı peşi sıra. Elif abladan ikisi ve geldi ardı ardına dördü, beşi.
Çok yokluk çekti hürü kız, süpürge etti saçlarını ama bir gün çekip gitti Ömer ağa hiç bir şey demedi.
Genç bir dul olarak kaldı hürü kız, tek başına çekti yalnızlığı hürü kız. Neler çektirdi yıllar hiç anlamadı hürü kız, açtı badem ağaçları çiçekleri baharlarda, hiç bahar yaşamadı, hürü Kız, hep ağlar baharlarda.
Kayıt Tarihi : 25.1.2021 19:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!