Kırların Kokusu (I)
“Yastığının kenarına düşmüş siyah saçları
hareketsiz ve karanlık bir şelaleyi andırıyordu...
Nihayet çınar yaprağını, bir inci dizisine sarıp
onun dağınık saçlarına attıktan sonra, kaçtım.”
Küçük kız, büyülü ormanda bulduğu, o parlak okun, çok değerli bir pırlanta olduğunu, bilmiyordu. Onunla akşama kadar oynadı ve sonunda onu kaybetti... Pırlanta ok ırmağa doğru yuvarlanıp çamurların içinde kayboldu. Küçük kız onu aradı, fakat bulamadı. Eve koşup o çok daha değersiz bezden, tahtadan, plastik oyuncaklarına sarıldı. Pırlantacık da karanlık çamurların içinde boşuna pırıldadı durdu.
Okuyorsun işte yazdıklarımı
İç geçirmeden
Soluklanmadan
Derin nefes almadan
Kalk uyuma gece bu
Gece uyunmaz
gulam şorolo
guşam galoş
amr amu amuca
pörtlek suna nazaran
godoş zulüm natuk
peresttin kereste
III. Allegro vivace
Bir gün
Yıllarca önce bir gün
İşte o gün geliyor ve biz ayrılıyoruz.
Ayrılıyoruz sevgili, ayrılıyoruz
Ayrılıyoruz savaşlardan savaşlara
Sabah kalktığında kırmızı güller bulacaksın bahçende...
Onları, gece gizlice gelip bahçene fırlattıktan sonra kaçtım.
Bekçiler ayak seslerimi duydu.
Köpekler havladı.
Ama beni kimse tutamadı...
Uzun zamanlar geçti
Günler günleri
Mevsimler mevsimleri
Zamanlar zamanları
Kovaladı durdu.
Yedigöller on dört pınardan
On dört pınar yüzdoksanaltı çokrağandan
Yüzdoksanaltı çokrağan da İvrizin pembe ayaklarıyla bastığı
İkibinyediyüzkırkdört gözyaşı göbelinden doğdu.
Her pınar bir ana vuracı, her göl bir oğulcuk koruganıydı.
Göllerin, arıların ve balların tanrıçası İvriz
Yüzyıllarca yıl önce
Bir meleğin taşıdığı tılsım
Elinden kopup
Düşmüştü yeryüzüne
İşte
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!