bir ahu dilberin kır aynasını
kurtulur belki de elinden hayat
kınalı Mehmedin tutar yasını
eski bir çalgının telinden hayat
bir kısır döngüdür aklı insanın
yaz sancısıdır aşk
bakışlarına kış gizlenen düşlerin
kör hancısıdır
şakağına ayaz vurmuş kuşların
süslü tümceler kuran aşığın meydancısı
kirli gecelerini anlatan bedbahtın külhancısı
Siyah bir örtünün altında baba
Bir sonraki aydınlığı adımlar
Sığmayınca yürek düşen girdaba
Ağıtlara umut sarar kadınlar
Siyah bir örtünün altında baba
hep soysuz bir yosma girer kanıma
beni bir ateşi aşkla oyalar
her ıslak busesi soğuk canıma
sanki de baldıran zehri mayalar
dervişler vuslatı bekler kaç asır
Leylasın arayana her zaman çile düşer
Ya aşığa çöl düşer ya aşık çöle düşer
***
Bir sevdanın muştusu taşınırken surlara
Bir destan ki yazılır hikayem dile düşer
Geldim kutlu Ravzana al perdeyi aradan
Şu ümmetin halini arz edeyim sana Yâr
Karanlık Kâinata düşen nuru Hirâ'dan
Biraz daha içelim nolur kana kana Yâr
Senin hakikatinle düşerken Ebu Cehil
Beni bir hayalin örüklerine
Bağladı bu hayat çözemedim say
Takıldım gönlümün kırıklarına
Gerdanına inci dizemedim say
Depreşti içimde ıttıla kurdu
Marifet yolunun zehrini içip
Şerbet içtim diyen manadır sükût
Hakikat uğruna canından geçip
Haktan hakikatten yanadır sükût
***
Açık büfe kahvaltı jakuzide ılık duş
Kaz tüyü yataklarda hafif öğlen uykusu
Medeniyet sathında ne muhteşem yok oluş
Vicdansız insanlığın ibret dolu öyküsü...
Sen İstanbul olaydın Fatih'in ben olaydım
Geceleri uzaktan seyredeydim şehrini
Denizlerden rüzgarı saçlarına salaydım
Âşıkların içinden ben içeydim zehrini
Kutsal belde olaydın İsmail’in olaydım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!