Ey dil ey dil niye bu rütbede pür gâmsın sen
Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen
Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen
Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen
Zülfü kimi ayağın koymaz öpem nigârum
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Devamını Oku
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu tarih kokan güzel şiirleri bizlerle paylaştığınız için teşekkürlerimi sunuyorum...
AYETİ CELİLEDE YÜCE MEVLA BUYURUYOR'BİZ İNSANI EN GÜZEL SURETTE YARATTIK VE ONU AŞAGILARIN AŞAĞISINA ATTIK' ZİLZAL SURESİNDE
MÜBAREK ŞEYH GALİP HAZRETLERİ İNSANA ASLINI HATIRLATIYOR ,AŞAĞILARIN AŞAGISINDA KALMAMASI GEREKTİĞİNİ DÖNÜŞ YOLUNU ANLATIYOR.TASAVVUFTAN ANLAMAYAN YORUMCU NEFİSLE YORUM YAPARAK BU MÜBAREK İNSANIN NE ANLATMAK İSTEDİĞİNİ ANLAMADAN ATIYOR.
Menfi ve müspet sıfatlar, her beşer/insan için geçerlidir. Çünkü insan peygamber bile olsa bu gibi amelleri yapmaya müsait ve müstaiddir. Allah, insana beşer yani bi-şer (şer işlemeye müsait varlık) ismini verirken "Peygamberler bundan muaftır" dememiştir. Kur'anda bunun böyle olduğunu anlatan yüzlerce ayet-i kerime vardır. Mesela Yusuf -a.s- Yusuf suresinde aynen şöyle der: " BEN NEFSİMİ ASLA TEBRİE ETMEM( GÜNAH İŞLEMEZ DEMEM). ÇÜNKÜ BÜTÜN NEFİSLER/KİŞİLER EMMAREDİR. ( GÜNAH İŞLEMEYE MEYİLLİDİR). RABBİMİN MERHAMET ETTİKLERİ (KORUMA ALTINA ALDIKLARI) MÜSTESNA."
Yine, Resulullah -s.a.v- için de Kur'anda "ABESE" suresi ve "TAHRİM" suresi gibi surelerde ve daha başka surelerde azarlama ve ikazlar vardır. Dahası: Yunus peygamberin ceza olarak balığın karnına düşürülmesi malum ve meşhur bir olaydır. Nuh Nebi de bazı yanlış ifadeleri yüzünden azarlanmış peygamberlerdendir. Hakeza... Demem o ki: bizler bu hayra ve şerre müsait ve müstaid varlıklar olarak yaratılmışız ve ekseriyetimiz de ne yazık ki hayırdan çok şer işlemeyi tercih ediyor. Biz bundan bundan muafız demedik, sadece umumi ahvali nazara vermek istedik ki, bunlar zaten, daha önce de belirttiğim gibi Kur'anda yüzlerce ayette ayan beyan dile getirilmiştir.
Hal keyfiyet bu minvalde iken, benim kendi nefsimi temize çıkarmam nasıl söz konusu olur ki? Bu iddiayı dile getiren şair ya da şaire eğer fakirin şiir sayfasına tenezzül edip de bir baksa idi, nefsimi kınayan şiirlerin ne kadar da çok olduğunu aynel yakin müşahede edecekti.
ah insan ah!
ne garip bir varlıksın sen!
sağa sola meczupluk cahillik küffarlık münafıklık ve nice kötü zan ve sıfatları sepet sepet dağıtırsın da kendi nefsine tek söz edip bir sıfat yakıştırmazsın..
ah insan ah.
ne de ahmaksın sen!
Menfi ve müspet sıfatlar, her beşer/insan için geçerlidir. Çünkü insan peygamber bile olsa bu gibi amelleri yapmaya müsait ve müstaiddir. Allah, insana beşer yani bi-şer (şer işlemeye müsait varlık) ismini verirken "Peygamberler bundan muaftır" dememiştir. Kur'anda bunun böyle olduğunu anlatan yüzlerce ayet-i kerime vardır. Mesela Yusuf -a.s- Yusuf suresinde aynen şöyle der: " BEN NEFSİMİ ASLA TEBRİE ETMEM( GÜNAH İŞLEMEZ DEMEM). ÇÜNKÜ BÜTÜN NEFİSLER/KİŞİLER EMMAREDİR. ( GÜNAH İŞLEMEYE MEYİLLİDİR). RABBİMİN MERHAMET ETTİKLERİ (KORUMA ALTINA ALDIKLARI) MÜSTESNA."
Yine, Resulullah -s.a.v- için de Kur'anda "ABESE" suresi ve "TAHRİM" suresi gibi surelerde ve daha başka surelerde azarlama ve ikazlar vardır. Dahası: Yunus peygamberin ceza olarak balığın karnına düşürülmesi malum ve meşhur bir olaydır. Nuh Nebi de bazı yanlış ifadeleri yüzünden azarlanmış peygamberlerdendir. Hakeza... Demem o ki: bizler bu hayra ve şerre müsait ve müstaid varlıklar olarak yaratılmışız ve ekseriyetimiz de ne yazık ki hayırdan çok şer işlemeyi tercih ediyor. Biz bundan bundan muafız demedik, sadece umumi ahvali nazara vermek istedik ki, bunlar zaten, daha önce de belirttiğim gibi Kur'anda yüzlerce ayette ayan beyan dile getirilmiştir.
Hal keyfiyet bu minvalde iken, benim kendi nefsimi temize çıkarmam nasıl söz konusu olur ki? Bu iddiayı dile getiren şair ya da şaire eğer fakirin şiir sayfasına tenezzül edip de bir baksa idi, nefsimi kınayan şiirlerin ne kadar da çok olduğunu aynel yakin müşahede edecekti.
Şeyh Galip denen zat da, daha önce de hülasa ettiğimi gibi, Vahdet el-vücut felsefesini kabul eden ve kendisini -haşa ve kella- Allah'ın bir parçası sayıp kutsallaştırmaya kalkan bir meczup tasavvufçudur. Daha Kur'anda geçen tabirlerin manalarını anlamaktan bile aciz olduğu halde, o muhkem ayetleri müteşabih ayetler yerine koyup, acayip manalar yüklemeye kalkan birisidir. Mesela: Arş Allah'ın, kaniatı yarattıktan sonra üzerine kurduğu ve sekiz meleğine taşıtığı bi- misal tahtının adıyken onlar buna yanlış mana vererek kainatın tavanı olarak lanse etmeye kalmışlardır. Yine, Kürsü, Allah'ın tahtının önüne koyduğu ve kendine has, ayaklarını bastığı ve de genişliği kainatı dıştan ihata edecek azamette olan bi-misal eşyanın adı iken onu da manası meçhul bir hale dönüştürmüşlerdir. Bütün bunlar ve bahsi geçen mevzuların gerçek manaları ve mahiyetleri, Kur'anda yüzlerce ayette en bariz bir ifadeyle ve de herkesin anlayacağı bir şekilde beyan edilmiştir. Dileyen oraya baksın ve gerçek tevhidi sapık mutasavvıflar ve onların meczup müridlerinden değil, sadece ve sadece Kur'anın beyanlarından öğrensin.
İnsan'ın gerçek mahiyetini yani neyden ve nasıl ve de niçin yaratıldığını en güzel ve en doğru şekilde anlatan Kur'andır. Buna rağmen ehl-i tasavvuf denilen felsefeciler bu ilahi tariflerle iktifa etmeyip ona akla, mantığa ve kitaba sığmaz yeni manalar ve vasıflar yüklemeye kalkmışlar, bu da kafi gelmemiş olacak ki, Allah'ın muhkem ayetleriyle yaptığı beyanlara da tefsir ve te'vil ismi altında saçma sapan yorumlar ekleyerek onu -haşa ve kella- ilahlık makamına kadar yükseltmişlerdir. Mesela: insanın kainatın özü ve en kıymetli varlığı olduğunu iddia etmişlerdir ki, bunun gerçekle bir alakası yoktur. İnsan, arzi bir varlıktır. çünkü onun hamuru/çamuru arzdan alınmıştır. Arz/dünya ise kainat denilen yüz milyarlarca galaksinin içinde bir toz zerresi kadar cirmi olan bir gezegendir. Ayrıca, insan, Allah'ın en değerli varlığı değil, bir kısım dünyevi mahlukatına üstün kıldığı bir varlıktır ki, bu da, bütün insanlar için geçerli bir değer ölçüsü değil, sadece Nebiler, veliler ve muttaki mü'minler için geçerli bir değer ölçüsüdür. Dahası: Allah, insanları ve cinleri sadece sınav için ve kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. Onlara lütfettiği bütün organlar ve duygular, onun yarattığı mahlukatındandırlar. Ruh da, bu kategoriye girer ve Allah -haşa- onu- kendi ruhundan parçalayıp/üfleyip vermemiş, yarattığı ruh denen varlığı onlara emaneten vermiştir.
"CELAL VE İKRAM SAHİBİ OLAN RABBİNİN VECHİ/ZATI MÜSTESNA, BÜTÜN VARLIKLARIN/MEVCUDAT'IN ÜZERİNDE FANİLİK( ÖLÜMLÜLÜK) DAMGASI VARDIR." Er- Rahman suresi-
"BÜTÜN NEFİSLER/KİŞİLER ÖLÜMÜ TADICIDIR."- Ayet-i kerime meali-
"(YA MUHAMMED!) BİZ SENDEN ÖNCE DE HİÇ BİR BEŞERE ÖLÜMSÜZLÜK VERMEDİK." -Ayet-i kerime meali-
"(YA MUHAMMED!) SEN DE ÖLECEKSİN, ONLAR DA ÖLECEKLER!" -Ayet-i kerime meali-
"BEN CİNLERİ VE İNSANLARI ANCAK BANA KULLUK/İBADET ETSİNLER DİYE YARATTIM!" Ayet-i kerime meali-
"BEN SİZİ ADEM'DEN, ADEM'İ TOPRAKTAN, EŞİNİ DE ONUN NEFSİNDEN( EĞE KEMİĞİNDEN) YARATTIM. SONRA DA ONLARDAN DİŞİLİ ERKEKLİ NESİLLER TÜRETTİM..." -Ayet-i kerime meali-
"YEMİN OLSUN Kİ, BİZ İNSANI EN GÜZEL BİR ŞEKİLDE( KATIŞIMDAN) YARATTIK. SONRA DA ONU ESFEL-İ SAFİLİNE (CEHENNEM ÇUKURLARININ EN DERİNİNE) ATTIK. BUNDAN İMAN EDİP SALİH AMELLER İŞLEYENLERİ MUAF KILDIK Kİ, ONLAR İÇİN SONU GELMEZ MÜKAFATLAR VARDIR." -Tin suresi-
"BİZ, O EMANETİ, SEMAVATA, ARZA VE DAĞLARA ARZ ETTİK (VERMEK İSTEDİK) DE, ONLAR BUNU ÜSTLENMEKTEN İMTİNA ETTİLER. LAKİN İNSAN BUNU ÜSTLENDİ. ÇÜNKÜ İNSAN, ÇOK CAHİLDİR VE ÇOK ZALİMDİR." -Ayet-i kerime meali-
Yukarıya naklettiğim manada yüzlerce ayet varken, daha önce de belirttiğim gibi, tasavvufçular güruhu bu sarih manalı ayetleri görmezden gelip, üste bir de toptancılık yaparak insanoğlunu -haşa ve kella- ilahlaştırma cür'etinde bulunmuşlar ve ne yazık ki bu habis niyetlerinde de büyük ölçüde muvaffak olarak, avamları( Kur'anadan ve sahih hadislerden habersiz kişileri) kandırmayı başarmışlardır. İşte bu şiiri yazan zat da bu kötü niyetli gafil ve cahillerden birisidir. Çünkü, Allah'ın mevzuyla alakalı ayetlerini bile görmezden gelmiş ya da onlara tevil ismi altında yanlış manalar yükleyerek hem kendini, hem de kendisine inanan avamları dalalete atmıştır vesselam.
Arap olsan anlardın zaten
İnsan âlemin yaratılış nedenidir. İnsan âlemdeki varlıklar içinde en mütekamil olanıdır. İnsan maddî yapısı itibariyle âlemde var olan her unsurdan bir numuneye sahiptir. Bndan dolayı insana “âlem-i suğra” (küçük âlem) denir. Âlemde son yaratılan varlık insandır. İnsanın aslı topraktır. Ruhî yönü itibariyle ise insan ilk önce yaratılan varlıktır. Onun ruhu “nefh-i ilâhî” (Hakk’ın kendi ruhundan üflemesi) ile sonradan yaratılmıştır, fakat ölümsüzdür. Çünkü insan ruhunun menşei Hakk’ın zatıdır.
Şeyh Galib'in bu muhteşem eserini günde görmek ne güzeldi.
Güzel şiiri güzel seslendirme
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
çoğu zaman kimim ben dediğimde aldığım cevaptır... acıdığında canım sahibimi hatırlatandır...
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta