Var olan prensipli düşüncemizle,
Kararlılık ve zorunlulukla,
Çıktık yollara, bindik sallara,
Aştık tanrısal ve korkulu dağları,
Geçtik cennet nehirleri ve cehennem çöllerini,
Yola çıktık güneşin doğuşuna doğru.
Ulaşmalı bataklığın ana vatanına,
Binlerce yıllık uykunun kaynağına,
Görmeli bu yüce bataklığın esiri olan insanların durumunu,
Anlamalı bu devasa bataklıktan yayılan,
Narkotik buharının ciddiyetini.
Uçtuk Elburz Dağları üzerinden,
Bir yanımızda masmavi Bahri Hazer,
Diğer yanımızda da eski çağ mitlerimizde kalan,
Tatlı bir rüya diyarı Deylemistan,
Garip bir hüzünle izledik yüksek sesle şarkı söylemesini,
Anavatanımız Türkmen ellerinin,
Kırmızı-yeşil ipek elbisesiyle,
Tavus kuşu figürlü bir İran güzeli gibi,
Altımızda uzanıyordu Horasan.
Uzandık geçtik İndus nehrini,
Bağladık iki düzine su kabağını birbirine,
Çıplak ayak, yalınayak, karınlarımız aç, sırtlarımız çıplak,
Dolaştık parya sınıfından bir Hintlinin elinde.
Akan bataklık Ganj nehrinde yüzdük,
Çamur deryası ölülerin külleriyle,
Ölüm kokuyordu her şey, ölüm tarlasıydı her yer,
Hiçbir belirti yoktu hayata dair, Hint'in dünyasında.
Brahmanlar toplanmıştı toplumsal hayatı zehirleyen kast düzeninin başına,
Ardından geliyordu subaylar ve soylular,
Daha sonra ise büyük mülk sahipleri ve tüccarlar,
Onlardan sonra da işçiler ve sanatkarlar,
Bir de hayattan dışlanmış, insan sayılmayan paryalar var.
Bütün bir toplum, bütün kıta üryandı bataklıkta,
Kadınlar ineklere kıskançlıkla bakmakta,
Hava sihir, batıl inanç, büyü, mucize ve tapınak rüzgarlarıyla bulutlanmakta.
Sokaklarda, kıvrılıp ölmekte olan yetimler,
Ekmeği, suyu, uykuyu, evi, çocukları ve yaşamayı,
Bir ot kadar da olsa güneşin altında uzanmayı,
Hayal etmekte bile zorlananlar.
Dolaştık baştan sona,
Ulaştık yukarıdan aşağıya,
Girdik gerçek cehennemin bedenine,
Hasta etti bu bataklık bizi,
Kast sisteminin ezdiği bu dini rezalet,
Götürdü kalplerimizi alıp,
Budist ülkelerin ücra köşelerine.
Gözümüzle gördüğümüz,
Kulağımızla duyduğumuz gibi,
Ve daha önce de belirttiğimiz gibi,
İnsanlığın belası,
Yüce afyon alışkanlığının başı,
Bulunmakta Hindistan'da,
Dört bir yana yayılmakta,
Serbest bırakılmakta bu veba üç bin beş yüz yıldır,
Yalan ve korku kokmakta salgısı,
Karanlığa sürüklemekte yaşam dünyasını.
Ayrımcılık, kader ve otoriteye bağlılık,
Her zaman dinden almakta zehrini,
Din zoruyla sürdürmekte köhnemiş kölelik sistemini.
Tam iki bin beş yüz altmış yıl önce,
Mistik bir filozof olan Sidhartha Guatama,
Halk içinden çıktı ortaya Buda,
Baktı etrafına ve kaldırdı başını,
Brahmanların ayrımcı ve zalim sistemine karşı.
Ve dedi ki:
'Din ve ibadet adına insanlara yükümlülük getirilemez,
Bir şeyi ya isteyerek yaparlar ya da istemeyerek yapmazlar.'
Ve ekledi:
'İyilikten iyilik, kötülükten kötülük doğar,
Kim ne yaparsa onu kendisi için yapmış olur,
İnsan ne ekerse onu biçer.'
Ve şöyle devam etti:
'Hayatta acı vardır ve ancak bu dünyada mümkündür acıdan kurtulmak,
Başka yol yok, başka yer yok,
Acıyı yenmek için arzu ve isteklerden vazgeçmek gerek.'
Acısız mutluluğa ulaşmak için doğru görmek, doğru söylemek,
Doğru bilmek ve doğru iletişim kurmak gerek,
Kısacası ekonomik ve sosyal adalete ihtiyaç vardır.
İyilik yapıp kötüyü atmalı, öldürmemeli yaşayanı,
Canlıları dövmemeli veya onlara saldırmamalı.
Buda'nın tanrısı yoktu,
İnsanlara öğüt veren,
İyiyi ve kötüyü gösteren.
Felsefi bir din kurdu.
Belki de bu yüzden,
Bu din herkese kolay geldi,
Budizm, insanları korkutmayan,
Onları ateşlere atmayan,
Bir din olarak yayıldı tüm dünyaya.
Hükümdarlar tarafından,
Buda'nın emirleri,
Yakından takip edilmese bile,
İlahi dinler kadar çelişkili değildi,
Budizm'in sözleri ve eylemleri.
Günümüzde turuncu kefenli keşişler,
Aşırı mistisizm ile uyutsa da,
Yaşanmaktadır hayat yaldızlı tapınaklarda,
Yine de zarar vermediler insanlığa,
Allah'lı dinler kadar.
Yorulmadan yürüyen, doğa yüzlü, bilim gözlü,
Yol arkadaşım ile çıkıp bir baktık Everest'in zirvesinden,
Arapların çöl cehennemine,
Pasifik'in yeşil cennetine.
Hayranlıkla baktık aşağılara,
Saygıyla selam gönderdik karınca oğullarından,
Hayata koşan kalabalıklara.
Hiç kimsenin toplumda yüksek bir yeri olmamalı,
Neredeyse kendimizi tanrı,
İnsanları zavallı olarak görecektik,
Eğer orada biraz daha kışlasaydık.
Oysa cennetimiz de cehennemimiz de doğa,
Rehberimiz ise bilimdir,
Dinler açısındansa sloganımız her zaman ölümdür.
Kayıt Tarihi : 16.3.2024 23:13:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!