Hikaye = Dost Şiiri - Yorumlar

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Şair Eşref Bulvarıyla, Basmane’den gelen yolun kesiştiği kavşağın başındayım. Kavşağın güney cephesinden gelen 63 numaralı Bornova belediye otobüsü önümden hızlıca geçti. Arkasından durağına koşmaya başladım. Otobüse yetişemezsen, kim bilir kaç dakika bir sonraki gelecek otobüsü bekleyecektim. Onun için son sürat koşuyordum. Son anda binerken nefes nefese soluyordum. 56 yaşında bir insanın koşması da her zaman fark ediliyordu. Koşuşumu seyreden genç bir delikanlı, “maşallah amca koşucular gibi koşuyorsun, gençken sporcu muydun? ” diye takılıyordu. Gülerek başımı salladım. Bereket hava sıcak değil. Şubat ayının fazla soğuk olmayan, baharın girdiğini müjdeleyen serinliği vardı. Eğer koşacağım mesafe uzun olsaydı terleyebilirdim.

Bindiğim otobüs çok kalabalıktı. Hani derler ya “iğne atsan yere düşmez”, o şekilde. Kapı önünde biriken yolcular, şoförle birlikte arka taraflara bağırıyorlar. “Arkaya beyler arkaya… Sıraları ikileyelim… Binecek yolcu var…” İşe geliş gidiş saatlerinde belediye otobüslerine binmek gerçekten zor bir işti. Hadi bindin, otobüste yer bulamazsın, ayakta ise rahat nefes alamazsın. Herkes neredeyse birbirine yapışmıştır. Tabi gençler de hemen her zaman olduğu gibi, ne yaşlılara, ne özürlülere yer vermezler. Pişkin, pişkin bakarken, çoğu kızların ağzında sakız, arkadaşlarıyla ipe sapa gelmez, gereksiz, sulu, vıcık konuşlar yaparlar. Bazıları cep telefonuyla konuşmak yasak olmasına rağmen, uyarılara kulak asmadan dakikalarca zevzek bir arkadaşıyla zevzek konuşmalar yapar. Sanki onlardan başka otobüste kimse yoktur. Dünya umurlarında değildir. Saygının, sevginin gittikçe kaybolduğu dönemde yaşamak, çağdaşlaşma adı altında, bireyciliğin, sorumsuzluğun, saygısızlığın, sevgisizliğin ne hale geldiğini görmekti. Hemen her biri övünmeye gelince cumhuriyet gençleri olduğunu söyleyecekti. Ön taraftan binenlerin ittirmesiyle ileriye doğru hareket etmek zorundaydık. Söylenerek, itiş kakış arasında otobüsün arkasına doğru ilerlemeye çalışıyorduk.

63 numaralı belediye otobüsü, yaşadığım Bornova’nın Manavkuyu bölgesinden geçiyordu. Eski Manisa yolu dedikleri, şimdiki Sakarya caddesinde bulunan öğretmen evi durağında iniyor, evime gidiyordum. Evimle durak arasında on dakikalık bir mesafe vardı. Çalıştığım işyeri Şair Eşref Paşa bulvarında bulunan itfaiye durağının karşısındaydı. İşe giderken, işyerinin karşısında iniyor. İşten çıkıp eve gelirken Montrö durağına kadar yürüyordum. İş çıkışı Montrö durağına doğru koşturmak genel âdetimizdi. İşyerinde birlikte çalıştığımız üç arkadaşla, Montrö durağından aynı yöne otobüse biniyorduk. Arkadaşlardan biri yaşlıydı. O koşturmaya pek katılmazdı. Yaklaşık otuz beş yaşlarındaki genç olanıyla ikimiz koştururduk. Genç olan Gaziosmanpaşa otobüsüne binerdi. Bindiği otobüs Manavkuyu’dan geçip Evka-4’de kadar giderdi. Atatürk mahallesinde oturduğu için ona en yakın otobüs Gaziosmanpaşa otobüsüydü. Otobüse Manavkuyu’da inecek yolcular binerdi. Ancak ne şoför, ne de Gaziosmanpaşa yolcuları bundan hoşlanmazdı. Aynı yöne giden Gaziosmanpaşa otobüsüne rastlarsak, Manavkuyu’da ineceklerden biri olarak “Manavkuyu’da inecekler binmesin” diye bağırarak, otobüse binerdim. Yaptığım muzip davranışı bildiği için sadece arkadaş gülerdi. Başkaları Manavkuyu’da ineceğimi bilmezdi. Hangi otobüs olursa olsun, yönümüze giden otobüse binmek hakkımızdı. Bindiğimiz belediye otobüsüydü. Yakın inecekler binemez diye bir kural yoktu. Ancak halk kendi kendine söylenirdi. Niye Manavkuyu’da inecekler biniyor. Bize yer kalmıyor diye… Bazen onlara şoför de katılırdı ki, şoförün katılması suçtu.

Otobüs içinde ilerlerken uzaktaki pencere kenarında, arkasından gördüğüm için tam seçemediğim tanıdığa benzeyen biri vardı. Merakla oraya doğru sıkıştırarak yürümeye başladım. Yanına gelince yanılmadığımı anladım. Kirk Dauglas’tı. Meşhur Amerikalı artistin ismini taşıyordu ama en küçük bir akrabalık bağı yoktu. Kirk Dauglas, ailesiyle birlikte Manavkuyu’da yaşıyorlardı. Bir kez ailesiyle birlikte evimize akşam oturmasına gelmişlerdi. Kirk Dauglas’ın eşi Nancy Dauglas eşimin tanıdığı Avustralyalı Fiona’ın arkadaşıydı. Fiona İngiliz kökenli Avustralyalı, dünyayı dolaşırken Arjantinli Ricardo ile tanışarak evlenmişler, bizim mahallede oturuyorlardı. Eşim yabancı arkadaşları sayesinde İzmir’e gelir gelmez onlarla tanışmıştı. Birbirlerine sık gelip gitmeye başladılar. Eşim gündüz ziyaretlerinin birinde Nancy’nin evinde eşi Kirk’le karşılaşmış. Aralarında geçen kısa sohbette, İnsani olarak çok beğendiği için, benim de tanışmamı isteyerek akşam oturmasına davet etmişti.

Tamamını Oku
  • Necdet Arslan
    Necdet Arslan 07.08.2012 - 00:35



    Dolu dolu bir sayfadaydım.Ve gün içinde en çok kazanımı burada yakaladım.


    Çok teşekkürler Dost.
    Erdemle.Selamlarımla.

    Cevap Yaz
  • Adem Uysal
    Adem Uysal 06.08.2012 - 11:57

    Amerikalı birisiyle aramızda ne gibi problem olabilir ki? biz onları onlar bizi tanımıyorlar.problem halkta değil, yöneticilerdedir.yöneticiler, kimlerle dost olunup olunmayacağına karar vererek uygulamnaya koyarlar. hatta bizde de meşhur olan bir söz vardır ne zaman duysam sinirimden gülerim...işte o meşhur söz:' Türk milleti olarak çok üzgünüz, tüm dünyanın başı sağolsun...'

    Cevap Yaz
  • Özcan Akkuş
    Özcan Akkuş 05.08.2012 - 11:50

    Yüreğinize sağlık üstadım saygılar...

    Cevap Yaz
  • Namık Cem
    Namık Cem 05.08.2012 - 10:28

    çoğu insan işgal ülkelerine özgürlük,demokrasi götürüldüğüne inandırılarak yaşatılıyor Amerika da
    kutlarım
    namık cem

    Cevap Yaz
  • Ayhan Bayram
    Ayhan Bayram 05.08.2012 - 04:35

    Hayli ilginç ve sürükleyici bir yazı..tebrikler..

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta