Hidayet Karakuş, 6 Eylül 1946 yılında Isparta'da dünyaya gelmiştir. İlkokulu köyünde okuduktan sonra 1964 yılında Isparta Gönen İlk öğretim okulunu tamamlamıştır. 1966 yılında Selçuk Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünden mezun olmuştur.
Şiire okul yıllarında başlayan Hidayet Karakuş, şiirlerini çeşitli dergilerde yayımlamıştır. İlk şiiri olan "Günaydın Gül Yaprağı" 1979 yılında yayımlanmıştır. Adana, Manisa ve İzmir'de Türkçe öğretmenliği yapmış olan yazar 1992 yılında emekli olmuştur.
Şiir dışında romanları, çocuk kitapları ve radyo oyunları da bulunan Hidayet Karakuş, 1981 yılında Mehmet Ali Yalçın roman ödülünü aldıktan on yıl sonra yazdığı ikinci romanı "Uykusu Derin Şehir" ile 1990 Ferit Oğuz Bayır Roman ödülünü kazanmıştır.
1993 yılında Sivas Katliamından eşi ile birlikte sağ kurtulan Hidayet Karakuş, son romanı olan "Şeytan Minareleri"nde Sivas Katliamının görülmeyen yüzünü anlatmıştır. Yazar yaşamını ise İzmir'de ailesi ile birlikte sürdürmektedir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!