Kaç gecedir öfkemle kazıyorum bu yolları,
Ayaklarımda taşlar, dizlerimde kan,
Sen yoksun, ama adını yazıyor rüzgâr,
Her solukta, her nefeste, her köşe başında.
Bir ağıt mı bıraktın ardında?
Yoksa kan revan bir sevda mı?
Sana dair ne varsa, parçalanmış,
Zift karası gecelerde dövünüyor içim.
Yüreğim taş kesildi,
Sana dönmeye mecbur kaldıysa,
Bu beden de kafes oldu, bu sokaklar zindan!
Yokluk diye bir şey var mıydı gerçekten?
Varmış, yokluğun soğuk bir bıçak gibi
Saplandı göğsüme, döne döne kanattı.
Şimdi, her solukta bir parça daha eksiliyorum,
Her adımda biraz daha gömülüyorum toprağa.
Koca dünya sırtıma çökmüş,
Bir dağ gibi kambur taşıyorum seni,
Gözlerin, unutulmuş mezarlıklar gibi derin,
O suskunluk yok mu?
Bir lanet gibi bağlanmış boynuma.
Gecelerden nefret ettim,
Güneşin doğuşundan bile korkar oldum,
Çünkü seninle gelen umut bile
Kül olmuş, ezilmiş altında anıların.
Nereye baksam, sana rastlıyorum,
Paslı kapılarda, terk edilmiş evlerde,
Dağılmış, çökmüş bir kasabanın
Son nefesini veren sokaklarında.
Kuru ağaç dalları gibi savrulan hikâyeler,
O hikâyenin içinde ben,
Kavgalı, hasarlı, yaralı.
Adını sayıklamaktan dilim nasır tuttu,
Sen ise bir taş kadar sağır,
Bir dağ kadar uzak kaldın.
Hangi yola düştüysem ardın sıra,
Her adımda biraz daha öldüm.
Bir damla yaş akmaz gözlerimden artık,
Çünkü göz pınarlarım da kurudu seninle.
Bu hasret, bu hicran,
Bir kılıç gibi savrulmuş ömrümde,
Her darbesinde biraz daha dağıldım.
Bitti mi?
Bitmedi, bitmeyecek!
Bu kavgada ne ölüm var ne teslim,
Kan kokan bir sevdadır bu,
Taşlarda iz bırakan bir yara!
Kavuşmak mı?
Boş ver, hicran dediğin,
Zaten sonu olmayan bir yol değil mi?
Kayıt Tarihi : 19.10.2024 00:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!