Hiçlik Şiiri - Özgen Öz

Özgen Öz
149

ŞİİR


23

TAKİPÇİ

Hiçlik

Savruluşun Hikâyesi

Ne kadar savrulmuşum,
sol yanımdan vuruldukça
yaralarımın içinden bir nehir aktı,
adını bile bilmediğim bir dilden
çaresizliğin şarkısını söyledi.

İmgesiz hedefler kurmuşum meğer,
düşlerim pusulasız kalmış,
her adımda biraz daha kaybolmuşum
kendi içimdeki labirentlerde.

Kök saldı acılara yüreğim,
sanki dikenli bir ağacın dallarında
uykusuz kuşlar barınıyor.
Her kanat çırpışlarında
bir hatıram dökülüyor toprağa,
bir çocukluğum, bir yarım kalmışlığım
sessizce gömülüyor geceye.

Iskalamadan düşüncelerimi,
vuruyor hayat,
vuruyor hatıralar,
vuruyor kendi ellerimle büyüttüğüm gölgeler.
Bir hiclikten doğmuş hece gibi,
sustu dilim,
düştü içimdeki kelimeler,
birer taş gibi boğazımda.

Göğüs kafesimde idama yürüdükçe
büyüyor çığlık,
ama kimse duymuyor,
çünkü çığlıklarımın dili yok.

Siyaha bürünür gök mavisi,
gözlerimde solgun bir ay
ve paramparça yıldızların enkazı.
Her şey düşüyor,
ben düşlerken bile düşüyorum,
kendi boşluğumun içine.

Bitmeyen bir yolculuktu bu,
her adımım başka bir uçurum,
her durak başka bir veda.
Bir gün dönerim sandım,
ama yol kendi kendini yutuyordu
ve ben, yolun sonunda kendimi bulacağımı sanırken
kendimden biraz daha uzaklaştım.

Kalbimde ne çok mezar varmış meğer,
her biri bir ad taşıyor,
ama isimler silinmiş,
yalnızca suskun taşlar kalmış geriye.

Ah dostum,
ben bu savruluşta öğrendim,
kırılmanın da bir öğretisi varmış,
dağılmanın da bir bütünlüğü.
Küllerimden doğmayı değil,
küllerimde kalmayı öğrendim önce.
Çünkü her doğuşun bedeli,
önce uzun bir yanışmış.

Ve işte şimdi,
yolumun neresinde olursam olayım,
biliyorum ki bu yol
sonu olmayan bir şarkıdır.
Ben yürüdükçe yankılanacak,
ben sustukça derinleşecek.

Bitmeyen bu yolculukta
belki bir gün göğün mavisi,
tekrar rengini bulur yüreğimde.
Belki siyahın içinden
bir ışık sızar,
belki o ışık
beni yeniden doğurur.

Ama o vakte dek,
savruk bir yaprak gibi,
rüzgârın nereye sürükleyeceğini bilmeden
yürümeye devam edeceğim.

Özgen Öz
Kayıt Tarihi : 6.9.2022 02:57:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bir adam vardı; kalbini her defasında sol yanından vurulmuş gibi taşıyan… Dünya ona hiçbir zaman tam bir yuva olmamıştı. Hep bir eksiklik, hep bir yarım kalmışlık. Çocukluğundan beri göğsünde bir boşlukla yürürdü. O boşluk bazen sevgiyle doluyor gibi olurdu ama kısa bir an sürerdi; sonra yine siyaha çalardı mavisi. Hayatın hedefleri vardı ama o hedefler ona hep imgesiz gelirdi; çünkü hiçbirinde ruh yoktu. Ne kadar çok adım atsa da, adımlarının onu nereye götürdüğünü bilmezdi. Sanki yol, yol olmayı unutmuştu. Bir gece rüyasında kendini uçsuz bucaksız bir çölde buldu. Göğün yıldızları birer birer sönüyor, ay paramparça oluyordu. Göğüs kafesinde bir çığlık kabarıyordu ama ses olmuyordu. Her adımı biraz daha derine, biraz daha karanlığa çekiyordu. Yürüdükçe yol kendi üzerine kıvrılıyor, sanki başladığı yere dönüyor gibiydi. “Bu yolun sonu nereye varır?” diye sordu kendi kendine. Ama yol ona cevap vermedi. Yalnızca rüzgâr, taşların arasında savrulmuş yaprakları sürüklüyordu. Derken içinden bir ses duydu: “Bitmeyen bir yolculuk bu. Aradığın cevap yolun sonunda değil, yolun içinde gizli.” Adam irkildi. Kimin sesi olduğunu anlamadı. Belki kendi ruhunun fısıltısıydı, belki de çok uzaklardan gelen bir bilgelik. Ama o andan sonra yürümeyi bırakamadı. Çünkü anladı ki her acı, her kırılma, her savruluş, ona yeni bir parça öğretiyordu. Kalbinde sayısız mezar vardı; her biri bir hatıranın gölgesiyle doluydu. Ama o mezarların içinde sessizce çiçek açan umutlar da vardı. Siyahın içinden yeşeren ince bir filiz gibi… Yürüdükçe karanlığın içinde bir ışık belirdi. Önce küçük bir kıvılcımdı. Sonra, yavaş yavaş büyüyerek ufku aydınlattı. O ışık, ona kaybolmadığını hatırlattı. Ve belki bir gün göğün mavisi, yeniden rengini bulacaktı. Adam artık biliyordu: bu yolculuk hiç bitmeyecekti. Ama bitmemek, aslında bir son değil; sonsuzluğun ta kendisiydi.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!