Yaşam ile ölüm, yer ile gök, kara ile deniz, gece ile gündüz, artı ile eksi, sevinç ile üzüntü …
Galiba zıtların birleşimiyle haraket ediyor görünen şu kainat gemisinin esprilerine artık alıştı insanoğlu ve günümüze geleli daha barışçıl ve toleranslı bir diyalog zemininde anlaşmazlıklarını hallediyor, sanatsal ve kültürel etkinliklerle en kısa yoldan problemler çözülmeye çalışılıyor.
Hiçbirimiz için ikinci defa hayatı baştan başlatma, çocukluk ve gençlik dönemlerine geri dönüp yeniden, yepyeni sayfalar açma gibi bir şansı maalesef yoktur. Ne üzüntü verici bir durum ki, eksikliklerimizi ve yanlışlarımızı bertaraf etmek için ikinci defa yaşama şansımız da bulunmamaktadır. Bu yüzden her günümüzü anlamlı ve değeri paha biçilmez bir gün olarak algılamalı, herkesin yüzyıllardır peşinde olduğu o bulunmaz hazinenin aslında içimizde, derunumuzda saklı bulunduğunu bilmeli, çok uzak mesafelere gitmeden ve taklitçi-ezberci yaklaşımları terk ederek üretken bir sıçrayışla bu hazine kapısının koluna yetişebileceğimizi artık öğrenmeliyiz.
Tarihteki bütün başarıların kapıları iki şifreyle açılmıştır. Bunlardan biri dikkat diğeri ise ilgidir. Bütün dikkatimizi üzerinde yoğunlaştırdığımız, büyük bir aşk ve heyecanla ilgi duyduğumuz her işin üstesinden gelebileceğimizi asla unutmamalıyız.
Bilimsel sanatsal ve kültürel hedefleri, idealleri bulunmayanlar, genellikle yüzeysel, sıradan ve basit uğraşlarla zamanlarını telef ederken, sözkonusu idealleri olanlar ise, derinlikli, seviyeli ve anlamlı işlere yönelmişlerdir. İmparatorlukların en güçlü oldukları dönemlerde rehavete kapılmaları, lale devirlerine geçmeleri ve ardı sıra gelen gerileme ve çöküş bu bağlamda düşündürücü değil mi? Ya da sıradan insanların komedi, eğlence, magazin ve midesel faaliyetlere eğilim gösterirlerken, seviyeli ve idealist insanların hüzün, dert, merak ve endişe ile daha çok iç içe olmaları bir tesadüf olabilir mi?