Seninle diyaloglarımda,nezaket kurallarının zaman zaman dışına çıkacağımı daha önce iletmiştim.Bunu nasıl değerlendireceğinle de ilgilenmiyorum,çünkü bunu,güneşin gedikten aştığı bir noktada yazıyorum…dünyayı vermişler bana yönetiyorum,susuz havuzlara dalıyor,doktorun duvara çizdiği kapıdan çıkmaya çalışıyorum…
Hepsi bir tarafa,kaba saba,taştan yontma bir adamım…….heykelim ben bir heykel..
Sahte güneşler ve yalan yağmurlar sağanağında dikili durmaktan,solup ufalanmaya yüz tutan bu heykelin; Ay’ın dolanıp gittiği gecelerden bir gece,gökte yer beğenemeyen bir yıldıza takıldı gözleri…hiçbir şey dikkatini çekmemişti o geceye kadar… ne tozlu döner tezgahları,ne caf caflı vitrinler,ne de türlü insan manzaraları….fakat dilenci kılıklı bir şairin her gün yüreğine tükürdüğünü hissetmeye başlamıştı son zamanlarda.Denir ki o şair; Alaattinden önceki sahibiymiş lambanın ve denir ki; her üç dileği de,şiirlerinin taze bir anne sütüyle durulandıktan sonra,gökteki en haspa yıldızın toprağına gömülmesi olduğundan,cin’in hışmına uğramış ve ölü dağ kokan bir lambaya hapsetmişti kendini….
işte o günden sonra nazlı bir Ankara keçisi olup çıkmıştı haspa yıldız.Yerinde bir türlü sabitlenemeyen bu yıldız,her gece ayrı bir renkle yüzüyordu sözlerin göğünde ve tek dostu; yüzeyini kaplayan kayalıkları ve taş parçalarını da pahalı külçeler sanan kankası çoban köpeği yıldızının,fahriye abla yazarına yamanmak için kayar adım,dağları karlı bir şehrin bakır yataklarına bela gibi düşmesinden sonra (ve denilir ki o günden sonra o şehir hep afetlerle anılır) iyice yalnızlaşmıştı…
Gecenin bağnaz penceresinden kendisini seyre koyulduğu için boynuna kramplar giren bir heykelin varlığından habersiz di hala… peyder pey kapılar açmaktaydı içine….sonuncusu sadece heykelde bulunan,toplam on dokuz kapıdan yüreğini gösteriyordu eşref-i mahlukata..
Heykel bir taş tomarı değildi artık,ustasının kalbiyle seviyordu hasba yıldızını,öyle böyle değil hani,aşk son haddeye gelmişti…O sıralar Çin Seddini sözleriyle inşa eden bir büyük uludan aman diledi…Üstadın getirdiği şu sözlerden ta haspa yıldızına uzayan bir merdiven çaktı heykel;
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köseli yıldızsın
Fabrika dumanlarında resmin
Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
Hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun
Benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köseli yıldızsın,,,
S.KARAKOÇ
Heykelin şu an kaçıncı basakmakta olduğu bilinmiyor,bilinen tek şey; bir gün ama bir gün mutlaka o yıldıza ulaşacağının kaderinde yazılı olduğu…
Emin ÇelikliKayıt Tarihi : 7.12.2007 01:18:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
çocukhh! ! büyümeni bekliiiicemhh.....
![Emin Çelikli](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/12/07/heykelin-aski-ve-haspa-yildizi.jpg)
ama
bu yolda olduğunu samimiyetle göstermesi
ne güzel
karınca misali
tebrikler
Kutluyorum sizi....tam puan.
Sevgi ve saygılar
TÜM YORUMLAR (6)