Bundan seneler önceydi. Ben de belki yirmi yirmi beş yaş daha gençtim, o da ilkokula giden bir bebelikti... Belliydi ailesinin durumu, fakirdiler, sıkıntı çekiyorlardı... Nasıl sıkıntı çekmesinler ki el de yok avuçta yok, çocuklar küçük, baba hasta... Zırt pırt gelip giderdi Ali benim dükkanıma... Her geldiğinde de 25 kuruşu kapardı... Bazen iki ile çarpıp öyle verirdim 25 kuruşu, o zaman aklı tavana vururdu. Doğru bakkala çikolata almaya koşardı...
Kızardı bana çevremdekiler, bu çocuğa her gün para verme, yarın bir gün büyüyünce senden haraç almaya gelir, der, benim moralimi bozmaya çalışırlardı... Bense Ali'den hiç umudumu kesmezdim. Ne olurdu ki hem benim ona verdiğim yirmi beş kuruş ya da elli kuruş, o tarihte devede kulak bir para miktarı...
Dört kardeştiler. Şimdilerde hepsi büyüdü, çoluk çocuğa karıştılar. Evlenip barklandılar. Kimisi başka başka şehirlere gitti çalışmaya, ekmek parası kazanmaya...
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum