çıngıraklı düşler gelmiş uzaklardan
bakışıma vahşi deniz dalgası
mucize günde ölümsüzlük şarkısı
cenneti dişliyoruz elmanın her katında
dilim süryâni şarap kokusu
balıkçı motorları, eli gül çingene
gülün eli çingene
dem çekiyor yılların darasında
petek gözlerde süzülüyor
güneşin iç sıvısı
ve ben
eteklerimi savura savura
dans ediyorum…
Kayıt Tarihi : 12.12.2004 20:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Aynur Uluç](https://www.antoloji.com/i/siir/2004/12/12/hediye-gun.jpg)
Bu defa okuduğumda ise Orhan Velin'in Dalgacı Mahmut'u olmak geldi içimden..
DALGACI MAHMUT
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem.
haddede şekil alır,kıvama gelir.haddenin en iri geçkisinden en küçüğüne yaptığı yolculuk bir Radde'yledir.her bir raddede metal ısınır,uzar,incelir,inceldikçe pekişir...
ve martı gün alacasında yok oluncaya dek hayat bir okuldur...
Önemli değil üçüncü şahıslar
Fiil çekimleri önemli değil
Gözlerde süzülüyor güneşin sıvısı
Ve ben, eteklerimi savura savura
Dans ediyorum…
TRT de bir dizi seyretmiştim..Belgesel nitelikte..Doğada her hayvanın oyun oynama zevkini anlatan bir belgeseldi..En çok bilineni kedilerin yumakla olan macerasıdır...Ama her canlı oynuyor aslında.. Kozmik bir boşalma(dejarj? ve şarj?) hali canlıların oyun içinde kendilerinden geçmeleri..
Yaşama heyecanını kıvıl kıvıl kuşanarak evrenin içindeki uyuma gizlenen neşeyi görüyordunuz o belgeselde..
İnsanlar mantıkları sayesinde başarılı oldular..Ama doğa içindeki oyunlarını unutuyorlar mı bu arada acaba?
Heidi vardı hani hepimizi saran o küçük kızın kitabı..
Sanayi toplumunun içinden Alp'lere kaçan ayaklarından engelli küçük klarayı yüreğiyle onaran dağcıl küçük kız hani..
Bizlere kozmik sevinci hatırlatan bu küçük kızın yamaçlardan kelebek gibi koşan yanına neden insanlık olarak içimiz ağ(k) mıştı birden..
Sanayi toplumunun bitişik nizam evlerinde sıkışan ve özüne yabancılaşan yüreklerimiz bu küçük kızın (heidinin) yüreğine niçin sarsılmaz bir sevgi bağı ile bağlanmıştı..
Heidi, elbet hediye bir güneş olmuştu özüne yabancılaşan insanlığa
Alaka kurulur mu bu yazdıklarımla şiir arasında bilmem..Ama ben bunları gördüm şiirde.
Bakışlara vahşi deniz dalgası?.. Buradan her yere gidilir artık. Hırçınlık da olabilir, her ne görülmüşse.. gözlere oturan, salt coşku da.
Mucizevi bir gün, bereketli yeşile çağıl çağıl akan şarkıyla büyüleniyoruz. O bir şövalye şarkısı. Onurlu bir yaşamın mücadelesini veren ve inançları uğruna hayatlarını hiçe sayanların ezgisi.
Olağan, alışılmış ne varsa noktayla kucaklaşmış. Durmuş, bambaşka bir akıştayız şimdi. Havada Süryani şarap kokusu.
Şarabın yasak değil kutsal olduğu bir inançta, yüz yıllar boyu bağlarla dokunmuş Süryani köyleri. Ve çok uzak ülkelerden bile talep görmüş o kutsallık duygusu içerisinde üretilen şarap. Ünlenmiş Anadolu' nun zengin kültürel renklerinden biri olarak.
Elinde gül demetleri, el çabukluğuyla rüyadan rol çalıyor balıkçı motorları. Aynı mucize güne taşıyor.
Ne başkaları önemlidir artık ne de bundan sonra cümlelerin nasıl biteceği.
Yapılacak tek şey vardı, bu büyülü atmosferde, onu yapıyor şiir de.
Eteklerini savura savura dans etmek..
Bütün bu güzellikleri toplayan gözbebeklerinde yansıyacak tek şey bulabilirsiniz. Güneşin süzülen sıvısı. İstekli ve neşeli. Gözyaşına dönüşecekse içindeki büyük sevecenlik yaşarttığı için dönüşecek.
Gün mucizelerle dolu ve eteklerini savura savura dans eden, şiirle özdeşleşen yaşam tutkusu.
TÜM YORUMLAR (13)