HDK emek çalıştayına 26 27 Ocak 2013 ...

Mehmet Halil
1192

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

HDK emek çalıştayına 26 27 Ocak 2013 İZMİR

‘’Su çatlağını bulur! ’’ sözü bu gün de, gündeme oturdu.
12 Eylül darbesinden sonra, üretim için üretim yapan emekçi sorunlarını dile getiren ilk siyasi sorgulamalar başladı diyebiliriz…
İşçi sınıfı, ve işçi sınıfını besleyen ana damarı, sanayi işçilerini, maden işçilerini, enerji ve tarım işçileri gibi üretimin merkezinde olanlar uzun yıllar unutulmuş gibiydi…
Sorun çok olunca söze başlamak zor oluyor… Nereden başlayacağını bilemiyor insan.
Sınıf mücdelesi, sınıf savaşı deyince, bizde madem ortada bir mücadele var, basın gibi, o mücadelenin taraflarını gözümüzün önünde tutalım. Taraflar arasındaki dengeye bakalım. Güçleri mukayese edelim.
Bir tarafta yöneten kesim, diğer tarafta yönetilen kesim.
Yönetenlerin elinde: Birlik (biz) , Bilim, Teknoloji, Takdik, Uyutma araçları yani güçlü (iletişim araçları) var.
Yönetilenlerin elinde: Nicelik var, laf var… ‘’Ben’’ var.
Ham madde olarak sayısal çoğunluğu oluşturuyoruz ama o çoğunluğu uyum içinde, kendi çıkarları doğrultusunda kullanma yeteneği, bilinci, tekniği, kararlılığı yok…
Yani eksik olan siyasi merkez…
Bir otomobilin marş motoru ne ise, siyasi parti de odur. İşçi sınıfı partisi, ya da kitlelerin partisi anahtarı çevirince o gövde sarsılmalı… Bunun için de kitleler o araca sahip olmalı, o araca güvenmeli ve o aracın birer parçaları olarak bir arada birleşmeli…
Kısaca en önemli şey sağlam bir yapı, yapıya olan güven… Bunlar birbirini tamamlayan iki önemli unsur.
Ruh ve beden gibi… Ne beden olmadan ruh olur, ne de güven olmadan o yapı…
Son otuz yılda bizim arzuladığımız yapı ne yazık ki oluşamadı… Oluşumlar, güven verecek yerde, olan güvenleri ve umutları da silip süpürdü… Hala da o güvensizlik ortamı devam etmekte…
HDK bu güveni yeniden kazandıracak bir başlangıç mı? Bu sorunun cevabı bizlere bağlı…
Eğer bu oluşum içinde yer alanlar,’’biz bu kadar zamanda başladığımız yerde duruyoruz. Neden? ’’diye sorgulamaya kendilerinde başlayabilirlerse olumlu adımlar atılabilir.
Yok eski hamam eski tas, her grup kendi kafasıyla davranırsa, daha çok uzun yıllar dizlerimizi dövmeye devam ederiz…
Nedir yapmamız gereken?
1. Hedefimizi belirlemeli, o hedefe ulaşmak için hesaplarımızı iyi yapmalıyız…
2. Yapıya güven kazandırmalıyız…
Bunları birbirinden ayırmak mümkün değil biliyorum, ama biraz somutlaştırmak için ayırdım.
Hedefimiz iktidarsa, ki öyle olmalı, ona göre yapılanmalı, motoru, parçaları, yani ittifakları, taktikleri ona göre tespit etmeliyiz… Etki- tepki yasasının kurallarına göre davranmalıyız…
Yok biz kendimizi tatmin etmeye çalışacak isek, bu konuda başarılıyız, aynen devam etmeliyiz…
Güven sorunu en önemli sorunumuz… Hedef iktidar ise çok ciddi bir işe soyunuyoruz demek.
Birlik, bilim, teknik, yetenek, sabır, direnç bunlar bir araya gelecek demek… Bunun için ustalık ve bu ustalığı kazandıracak zaman ve azim gerekli…
‘’Ben’’lerden sıyrılıp biz olabilmeliyiz… Biz olmak, olabilmek önemli, Biz olarak bir bütün olabilmek ilk şartımız… Bütün kusurlardan, süreç içinde arınarak kendimizi yenileyebiliriz…
İnsan birçok organların bir arada varlığıyla vücut bulmuştur… Saçımızı, tırmaklarımızı keseriz, sindirim sistemlerimizden fazlalıkları atarız ama, kolumuzu bacağımızı kesip atamayız… Böyle vücut olabiliriz. Parti de toplumsal bir vücuttan başka bir şey değildir.
Güven kazanmak için, ruh ile vücut ne ise, söz ile eylem de öyle olmalıdır… Birbirini tamamlasın ki güven kazanabilsin… Hedefimiz iktidar diyorsanız, o zaman iktidarı ele geçirmek için bütün olanaklarımızla mücadeleye soyunmak zorundayız. Bunun da en temel unsuru farklı kanallardaki güçlerin aynı hedefe birlikte yüklenebilmesi…
‘’Ben’’ bizim içinde kanser mikrabu gibi çok hızlı yayılır, yayılıyor, bunu deneylerle de gördük. O ‘’ben’’ içimizde olduğu müddetçe ileri adım atamayız.
Siyasi rekabet bizim içimizde en ağır, en amansız darbedir. Yıllardır bu darbelerden kendimize gelemiyoruz. Bundan kurtulmak birinci hedefimiz olmalıdır.
İnsan kendine güvenmedi mi, örgütüne güvenemedi mi, mutlaka güvenebileceği bir başka şey arar. Senden daha güçlülerin kanatları altına sığınmaya başlar.
Bu günün güçlüleri, bizim bu zaafımızdan güç kazanmışlardır.
İnsan önce hisseder, sonra bu hislerini ifede etmeyi öğrenir… Ama tabi öğrenmek isteyen araştıran…
O nedenle hiç kimse ‘’en bilinçli biziz! ’’, ‘’en devrimci biziz! ’’ ‘’bizden başka yok’’ gibi düşüncelerle emek kesimini ve emek mücadelesini kendinden ibaret görmeye kalkmasın. Biraz da ‘’Neden başka insanları kazanamıyoruz! ’’ diye kendilerini sorgulasınlar…
İktidar mücadelesi ciddi ve riskli bir yoldur… Bu yolda insan yol arkadaşlarına güven duymak zorundadır, eğer siz o güveni veremiyorsanız, o sebepleri araştırmak zorundasınız… Sizinle bereber olmak isteyenler çok bilinçli olmasalar bile, hisleriyle başarılı olamayacağınızı anlarlarsa yanaşmazlar.
İnsan her işte başarmak için yola çıkar… Başarı insana moral kazandırır, mücadele azmi kazandırır, hedefe ulaşmak için daha ciddi çabalar sarfeder. Düşünür, kafa yorar…
‘’Ben yaptım oldu’’ mantığıyla yaparsanız kimseyi inandıramazsınız… İnanmak işin en önemli unsuru… Davranışlarımız inançlarımızın ölçüsüdür…
İnanç olmadan ‘’Görev’’ mantığıyla asker gibi iş yapmak inandırıcılığını yitirir… İnanmak için anlamak şart, anlamak için dinlemek… Birbirimize yakınlaşma bu aşamalarda, aradaki boşlukları atarak gerçekleşir…’’ Ben’’den sıyrılmanın ilk adımları buralarda atılır. Siz insanlara kendini ifade etme şansını tanımazsanız… ‘’Ben bilirim ‘’ ‘’ Bu iş benden sorulur! ’’ diye düşünür ve öyle davranırsanız, sadece siz olarak kalırsınız.
Toplumsal mücadele adı üstüne tüm emekçi topluluklarının mücadelesidir. Hiç kimsenin tekelinde değildir. Toplumsal mücadele özelleştirilemez, niyet be sizi yöneteceğim değil, biz kendimizi birlikte yönetelim olmalıdır. Güven kazanabilmenin yolu buralardan geçer. Eşitliğe saygı burada kurulmalı ki birbirimize güven ortamı kurulabilsin…
Bütün hastalıkların tek mikrabu ‘’BEN’’ dir…
Kadın sorununda da ‘’ben’’ öne çıkar… Eğer erkek bencilliği olmasa kadın sorunu olur muydu? Bu nedenle kadın sorunu daha çok bir erkek sorunudur. Bencillik hastalığından kurtulamayan erkektir.
Sınıf mücadelesinde olduğu gibi… Sömürücü sınıf sömürüsünden vazgeçemez, mücadele ederek alacağız, dediğimiz gibi… kadın sorununu ele alırsak, işte o zaman da erkek olarak kadına karşı güveni yitirmiş olursun…
Kadınla erkek arasında uzlaşmaz çelişki diye bir şey yoktur. Tam tersine birlikte üretmek gibi bir amaçları vardır. O halde kadın sorunun çözümü de en çok erkeğin bilinçlenmesiyle çözülecektir.
Bu bilinçlenme ezberlerle değil, içselleşmeyle, inançla olacaktır, güvenle olacaktır… Ezberlerle olursa meydanlarda slogan atarken patlarız, eve gidince yine kadını pataklarız… İstenilen bu değildir.
Buraya kadar olan düşüncelerimizi uygulayabildik mi? Sorun yarı yarıya çözülmüş demektir.
Çalıştaya hazırlık raporunda, ‘’ sendikaların bölünmüşlüğü’’ en önemli sorun olarak vurgulanmış, katılıyorum… Ama siyasi yapıların bölünmüşlüğüne hiç değinilmemiş… İmam ne ise cemaat de odur… Siyasi bütünlük yoksa sendikalar nasıl bütünleşebilir? Bunu düşünemeyen nasıl siyaset yapabilir?
Acele edip iki adım ileri iki adım geri yapıp yerinde saymaktan sa düşünerek, davranalım, birbirimizi anlayalım yavaş adım atalım ama sağlam adım olsun… Çok ses çok iş demek değildir… Çok ses yerinde sayan ayaklardan çıkar…
Kaybolan yıllarımızdan ders çıkaralım, bir daha büyük hatalar yapmamaya çalışalım…
Yolumuz açık, başarılı olsun!

Mehmet Halil
Kayıt Tarihi : 23.1.2013 19:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Halil