Bir hazan rüzgârı savurdu sırlarımı,
Gecenin koynunda kaldı ellerin izi...
Sanki bir "muhabbet" ki kırıldı kâğıttan,
Yalnız kaldı sahife, yazılmamış sonu.
Gönül udunda çalınan bir "ah"ım ben,
Sen gittin, kaldı gözlerimde "lâl-i nigâh"ım ben...
Aşkın, bir çöl akşamı gibi yaktı tenimi,
Yıldızlar bile sustu, bu hüznü anlamadan..
Gölgen bir ninniydi, uyuttu ömrümü,
"Katre-i elem" oldu damla damla kanım...
"Firkat" denen hançer, saplandı can evime,
Bir "tevella"nın ardından, "teberra" kaldı adım.
Bir yağmur olup indim şehrin sokaklarına,
Her damlada bir harf, yazdım seni "mürekkep yâre"...
Ama rüzgâr savurdu satırlarımı,
"Vuslat" diye kaldı, gökyüzüne çizdiğim resim...
Belki bir gün, "zevk-i elem" olur adımız,
Külümüzden doğar, "bâd-ı heves"le bir yıldız...
Dilimde "hicran", kalbimde "veda"nın sesi,
Sen gideli, her gece "hüzn-ü temâşî"m ben...*
Kayıt Tarihi : 1.2.2025 12:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
- **Hazan rüzgârı:** Sonbaharın hüznünü ve geçiciliği simgeler. - **Lâl-i nigâh:** "Bakışın lâlesi" anlamında, donakalmış bir aşkı anlatır. - **Katre-i elem:** "Elem damlası", acının bedende birikmesi. - **Tevella ve teberra:** Alevi-Bektaşi geleneğinde sevgi ve uzaklaşma ikilemi. - **Zevk-i elem:** Acıdan alınan haz, çelişkili bir duygu. - **Hüzn-ü temâşî:** Hüznü seyretmek, melankolik bir içe dönüş.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!