Şiirlere musallat, ‘Garip’ bir hastalık var.
Dinleyen olur berbat, okuyan sara tutar...
...
Korsan Hikmet’ler daldı, çaldılar mücevheri.
Kuru iskelet kaldı, şiirimizden geri...
...
Nazım Hikmet kuyruğu, Birinci Yeni şiir,
Moskova’dan buyruğu, pîri Orhan Veli’dir...
...
İkinci Yeni kaos, ya da cinnet şiiri,
‘Garip’ üstüne bir sos, sanki kürar zehiri...
...
Ece hülyâya daldı, Sezai de Roza’ya,
Galiba mahsur kaldı, Ay’da Cemal Süreya...
...
Bunun kimi hayâli, kimi ma’nâyı attı.
Bitti nazmın mecâli, şâirleri yan yattı...
...
Ölçü gerekmez diye, lâf yığdılar bir sürü.
Şiir adlı vâdiye, estirdiler terörü...
...
Ne ise ki biz geldik, şiiri toplamaya.
Üçüncü Yeni dedik, girdik hemen sıraya...
...
Gözümüz yok kolayda, ölçü işi azimdir.
Şiir denen sarayda, aruz-hece bizimdir! ...
...
Har vurup savursa da, hayırsız evlâtları,
Bilmeliyiz bir sevda, edebî sanatları...
...
Ölçülü yazmak için, aldırmadan yaşına,
Şâirler hemen geçin, klavyenin başına! ...
...
Bunalımda insanlık, dâvet ediyor seni,
Şiirine sâhip çık; haydi Üçüncü Yeni! ...
Kayıt Tarihi : 13.1.2008 11:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Üçüncü Yeni >Muammer Erkul Tarihî bir yazı yazacağım, iyi dinleyin! Hatice, benim “adamım”dır, gece aradı. “Biliyorsun, Sefa Beyle kafalarımız uydu, sitede yazıp duruyoruz” dedi. Biliyordum haliyle. “Yeni bir fikrimiz var, dedi. Üçüncü Yeni şiir akımı...” * Şiir’in “şiyir” olmadığını dahi bilmeyen bazı mahlûkatın, şiir konusunda “özellikle” söz sahibi sayılmaları, sanatın bileğine atılmış jiletlerden biri! Hiçbir iş yapamayan adamların, kendilerini ve biri birlerini tatmin için; alt alta dizdikleri yazılara şiir demeleri hangi vicdana sığar? .. Kızınca sırtım terler benim... Ve ben heyecanla konuşurken Hatice hiç sesini çıkarmaz, inceliğinden. Sadece dinler... ..... Sizin ne düşündüğünüzü bilmiyorum şiir hakkında. Fakat şiir o hale geldi ki; siteler dolusu laf! .. Ben köşe yazarıyım. Çoğunda hece sayarım yazdıklarımın, kafiye ararım kelimeler arasında; bu ise gizli bir lezzet verir yazıya... Nesir okur insan, ama damağında şiirin tadı kalır... Peki bunlar şiir midir? Değil. Değil ama, birileri şiir sitelerine bizim köşe yazılarını doldurmuş... Yüzlercesini hem de... Neden? .. Çünkü şiir yok etrafta! Doldurmuş da iyi mi olmuş, kötü mü? .. Öyle anlamsız kelimeler var ki şiir adına; iyi olmuş denebilir. Ama benim şiir demediğim yazılarıma başkaları şiir derse, ve hele “Muammer Erkul işte böyle şiirler yazar”, derse iyi olmamış! .. Ben şair miyim, değil miyim? Ben şair değilsem; neden yazdıklarımda hece var, kafiye var? Yok, eğer şair değilsem; neden nesirlerim bile kondukları şiir sitelerindeki binlerce “şiir”den daha güzel, anlamlı? .. Şiir, şiire benzemezse nasıl şiir olur? .. Kafiyesi olmayan ve hecesi olmayan ve kendi iç dalgaları olmayan ve rüzgârı olmayan “şey”lere şiir demeye utanır insan... Yazacaksan şiir yaz birader. Yazamıyorsan, zırvalarına “şiir” demekten utan! ..... Sustum. Hatice konuştu sonra. Dedi ki: “İşte biz de aynen böyle diyoruz! ” Yani ‘Üçüncü Yeni’nin üçüncü adamı ben mi oldum şimdi? .. * Üçüncü Yeni şiir akımı çok karşınıza çıkacak. Çünkü şiir nedir bilenlerin her biri; ardında geçici parlaklık bırakan salyangoz izlerinden muztarib... Bundan, şiirin kendisi de ıstırâb çekiyor! .. Herkes yazsın, elbette. Ama şiir yazamayanlar, her yazdıklarını; yeni isimler uydurup şiir gemisine yüklemeye kalkarsa, odun gemileri boş kalır! * “Üçüncü Yeni” demek, aslında “Yeniden Şiir” demek... Akımların sahibi olmaz! Yeniden şiir, diyen herkes; şiir gibi yazmaya karar verirse, belki bizi de saygı ile anarlar gelecek zamanlarda... NOT: Sefa Koyuncu ve Hatice Bayramoğlu’nun konu ile ilgili yazdıklarını http://www.mavizaman.com ile http://www.habernews.com adreslerinden izleyebilirsiniz. 18 Şubat 2007 Pazar [email protected] KAYNAK: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx? ID=319375 xxx 'Üçüncü Yeni'ye Selam >NUH KENİŞ • İzEdebiyat > İnceleme > Dil İlkeleri var: -Heceye ve kafiyeye önem veriyorlar. -Devrik cümleye karşı çıkıyorlar. -Aruzla yazmak da serbest. xxx Bu siteyi gördünüz mü? www.mavizaman.com Hoş bir edebiyat sitesi. Edebiyat dünyamızda yeni bir soluk olmuşlar. Bir edebiyat öğretmeni olarak ben,itiraf edeyim yeni fark ettim. Kendilerine 'ÜÇÜNCÜ YENİ' ŞAİRLERİ diyorlar: Sultan YÜRÜK Hatice BAYRAMOĞLU Bahar DİLEME Mehmet PEKTAŞ Cemile Melek ŞİRİN Yunus KARAÇÖP Servet YÜKSEL Ramazan ÇETİN Hanefi SÖZTUTAN Fatma MACİT Sefa KOYUNCU Saadet ÜN Aşık Hüseyin KELEŞ Mehmet Ali DEMİRBAŞ İlkeleri var: -Heceye ve kafiyeye önem veriyorlar. -Devrik cümleye karşı çıkıyorlar. -Aruzla yazmak da serbest. Bu temel ilkeler etrafında toplanan şairlerin enfes mısraları var: Şehadet sunulmuş tatlı canına Gökten hilâl düşmüş kutlu kanına Bir buse borcum var, o pak alnına Dilerim Rabbimden kısmet mehmedim... Sultan Yürük …. İstanbul, İstanbul âh… İnceldi mermer tesbih; Kopacak berzah berzah kelimelerden teşbih. Hatice Bayramoğlu …. Ne hayâl ne de rüya, Unutmaz bizi Hüda! Elbet bir gün gelecek, Her şey güzel olacak! Bahar DİLEME …. Yalnızım, yapayalnız, hayalinle avare, Ellere mahkûm oldu duygularım biçâre. Gönlünün zincirini kır diyorsun, ne çâre; Ah gülüm! Biliyorsun, biliyorsun kıramam… Hanefi Söztutan …. Olmaz senden başkası, benim kalbi nazarım Misafirim dünyada, asıl evim mezarım.. Kefenim belli benim, Topu topu üç kulaç Allahım ne olursun, namerde etme muhtaç.... Yunus Karaçöp …… Silmişim defterden tezelden onu Bıktırdın dilberden güzelden canı Ateşlere verdin o nazik teni Bir dahi mevladan dilemem seni Aşık Hüseyin Keleş .. Sonbahar rüzgârı eser de serin, Dizinde hâl kalmaz, gözünde ferin. Herkes gitti artık, işte kaderin, Yine kimsesizlik, yine yalnızlık... Fatma MACİT .......... Zarar vermez, yabancıya yerliye Yakıştırmaz hıyâneti erliğe, Baş kaldırmaz, düzenliğe dirliğe, Cesûr olur Anadolu insanı! Sefa Koyuncu …………………………….. Yolları açık olsun. Edebiyat dünyamızda kalıcı iz olurlar. Fazla uzak değiller, bir tık ötenizdeler… www.yazmasamdeliolacaktim.com'dan KAYNAK: http://www.izedebiyat.com/yazi.asp? id=62830 xxx VE SULTAN YÜRÜK DE ‘ÜÇÜNCÜ YENİ’ ŞİİR HAREKETİNE KATILDI! 17/07/2007 / 16:27 Sefa Koyuncu’nun başlattığı, “Üçüncü Yeni: Ölçülü şiir-kurallı nesir için el ele! ” akımı, aruz ve hece vezinleriyle yazan Sultan Yürük’ün de katılımıyla daha da güçlendi. Yürük, serbest şiir yazmayı bıraktı… ---------------------------------------- İSTANBUL(HABERNEWS/ÖZEL) -Yazarımız Sefa Koyuncu’nun öncülüğünde çalışmalarını sürdüren “Üçüncü Yeni: Ölçülü şiir-kurallı nesir için el ele! ” hareketi; ölçüsüz şiir ve devrik cümleli nesrin dil, edebiyat ve kültürümüzün geleceği için en büyük tehdidi oluşturduğunu her platformda ısrarla anlatmaya devam ediyor. Bu aziz toprağın ve bu şerefli milletin has sesini yansıtan “ölçülü şiir-kurallı nesir” gerçeğini kavrayan şâir ve yazarlar da, şiirde ölçüsüzlüğe, düz yazıda kuralsızlığa karşı mücadele veren ‘Üçüncü Yeni’nin saflarında yerini almaya devam ediyor. Bunun en yeni örneği de, aruz ve hece ile başarılı şiirler yazan Sultan Yürük, oldu. Sultan Yürük’le, Sefa Koyuncu arasındaki yazışmalara geçmeden önce şâiremizi kısaca tanıyalım… Sultan Yürük kimdir? Samsun-Bafra doğumlu, evli ve iki çocuk annesi olan Sultan Yürük, 1969 dan bu yana İstanbul’da yaşıyor. İlk şiir denemesi 11 yaşındadır. Daha sonraları şiire ara verdiği halde son 10 yıldır yazmaya yoğun olarak devam ediyor. Şiirlerinin epey bir kısmı Türkiye Gazetesinde yayınlandı. Bir kısım şiirleri de Zehra Birsen Yamak’ın çıkarmış olduğu 'Yürüyen merdiven antolojisi 1' ve Birleşmiş Şairler Yazarlar ve Bestekârlar Derneği’nin yayınlamış olduğu 'İstanbul Sevdalıları' adlı antolojide yer aldı. 2 şiiri de Berna Tuncer’in çıkarmış olduğu 'Gülüm' adlı kasette okundu. Kütahya Simav Anadolu Sanat ve Kültür dergisinde köşe yazarı olarak yazdı. Daha sonra İstanbul İremcik dergisinde yazmaya başlamıştır. Önce serbest şiirler yazan Sultan Yürük TGRT FM Yürüyen Merdiven programı sunucusu Av. Şair Zehra Birsen Yamak hanımın; neden hiç hece ölçülü şiirler de yazmıyorsun sözleri üzerine, ilk olmasa da, hece ölçülü şiirlere de ağırlık verdi. Bu arada Ankara Gölbaşı Lisesi edebiyat hocası; Şair Mehmet Nuri Parmaksız Hoca’nın yardım ve destekleriyle aruz öğrendi ve aruz ölçülü şiirler yazmaya başladı. Aruz, hece ve serbest; yani her türden karışık yazmayı sürdürürken, 2007’de tanıdığı Sefa Koyuncu’nun, “Üçüncü Yeni: Ölçülü şiir-kurallı nesir için el ele! ” hareketine katılan Sultan Yürük, serbest şiir yazmayı tamamiyle bırakıp, kaleme aldığı hece ve aruz ölçülü başarılı şiirleriyle yazı hayatına devam ediyor… Ve yazışmalar… Ahmet Altan’ın Eylül şiiri berbattan da berbat! Ben de serbest yazdım, bunu inkâr edecek değilim. Ama aralarında dağlar kadar fark görüyorum. Sayın Sefa Koyuncu, serbest şiirlerimden tek bir örnek vereceğim. Bu, asla onay almak için değildir. Kendi özümden gelen ve kimseden etkilenmediğimi bir kez daha belirterek ve de affınıza sığınarak… SEN MEVSİMİ Ne zaman gözlerimi kapatsam Sen mevsimidir Ben Sen isimli bir coğrafyaya giderim Ve Sen isimli coğrafyanın Sen isimli iklimlerinde Sen yağarım, sen eserim. Sen donar; Sen yanarım, sen yanarım. … Sen isimli iklimlerde Sen isimli bir çiçek olur Sen açar, sen kokarım. … Sen isimli aynalardır gözlerim Ben kendime sen olur Sen bakarım, sen bakarım. … Ne zaman gözlerimi kapatsam Sen mevsimidir Ben Sen isimli bir coğrafyada yaşarım Sen isimli coğrafyanın Sen isimli iklimlerinde Hem senin içinde Hem senden yoksun Sana ağıtlar yakarım Bir damla yaş iner Yanak yaylalarıma Ve Sen isimli bir güneş açar Sen tüterim, sen tüterim Sen tüterim... … Sultan Yürük Şiir olarak da görmeyiniz; hiç önemli değil! Serbest şiir dedikleri Ahmet Altan’ın şiiri gibiyse, zâten ben de karşıyım! Saygılarımı sunuyorum efendim...Sultan Yürük (07.07.2007) … Sultan; artık yenilerini yazmadığına göre, senin önceki serbestlerine bir diyeceğim yok. 'Serbest' deyince, herkesin aklına estiği gibi yazdığını ve buna da şiir dediğini görüyor ve sen de bundan şikâyetçi olduğunu ifâde ediyorsun. Yani, serbest akıma el birliğiyle ve güçlü bir şekilde karşı çıkmazsak, bu yıkıcılığın önü alınamaz… Serbest şiir yaygınlaştıkça, düz yazı da bozuluyor. Çünkü serbest şiir, nesirde devrik cümlenin yaygınlaşmasına aracılık ediyor. Bugün Türk edebiyatına ve Türk milletine yapılacak en büyük hizmet, bu yıkıcılığın önüne set çekmeye çalışmak ve aruzlu-heceli şiir ile kurallı düz yazıyı canlandırmaktır. Sefa Koyuncu(07.07.2007) Ve Üçüncü Yeni’ye katılan Sultan Yürük’ün, aruz vezniyle yazdığı şiirlerden bir örnek: SESLENİŞ Kim ne kazanmış derim; dildeki aslın silip? Gam çekerim has dilim, güldeki faslın bilip. ... Bülbüle gülden azap, gönlüme yârdan cefa Derdime dert ekletir; dilde kayıp bin defa. ... Çok göresim geldi der, yâr kulağın çınlatan Mektubu azcık yakar, hayli meram anlatan. ... Öz dilimin katlidir, geçmişe tırpan vuran Dil türeten cehlimiz, kendini sırttan vuran. ... Cevrederek yaktı yâr; gör neyi teşkil eder? Öz dili dilden atan; gönlünü meşgul eder. ... Bab ba ba der, dillenen, yavru beden dil söker Türk'lüğü dilden vuran, ilk bebeden dil söker ... Gör ki sefil 'nikbinim' hürriyetin düşlüyor Türk olarak, Türk'lüğün; zürriyetin dişliyor Sultan Yürük Vezin: Müfte'ilün / Fâilün / Müfte'ilün / Fâilün (-.. -) (-. -) (-.. -) (-. -) Kaynak: www.mavizaman.com Üçüncü Yeni, aruz danışmanı! Bu arada, Sultan Yürük’ün, Üçüncü Yeni şâirlerine aruz vezniyle ilgili danışmanlık yapmaya başladığını da belirtelim. Konu ile ilgili yazışmalar da şöyle: Sultan; özellikle aruz bilgilerini aktif tutmaya, aruzla yeni şiir yazıp bana göndermeye çalışırsan, bunları iftiharla yayınlarız. Sen de kabul edersen, arkadaşlarımızdan aruz öğrenmek ve aruzla yazmak isteyenleri sana yönlendiririz. Bu çalışmalar mail yoluyla değerlendirme, karşılıklı yazışma, danışmanlık, rehberlik yapma şeklinde olabilir. (Sefa Koyuncu) Teşekkür ederim Sefa Koyuncu; tabii ki aruz öğrenmek isteyen dostlara bilgim çerçevesinde seve seve yardımcı olmaya her zaman hazırım. Bana yazacak dostlarla bildiklerimi paylaşmayı ben de çok arzu ederim. Yeterli olamadığım yerlerde, M.Nuri Parmaksız Hocam’ın da seve seve yardıma koşacağından eminim. (Sultan Yürük-07.07.2007) Sözün özü: Sizi de, ölçülü şiir ve kurallı düz yazılarınızla ‘Üçüncü Yeni’ye bekliyoruz! KA YNAK: http://www.habernews.com/haber.asp? haberid=11169 XXX ‘ÜÇÜNCÜ YENİ’YE HOŞ GELDİN SAADET ÜN! 27/09/2007 / 20:29 Mehmet Pektaş, ‘Üçüncü Yeni: Ölçülü şiir-kurallı nesir’’ şâirleri arasına katılan Saadet Ün’e yazdığı ‘aramıza hoş geldiniz’ mesajında, “Türk şiiri binlerce yıllık tarihi boyunca hiç bu kadar yörüngesinden uzaklaşmamıştı” dedi. ---------------------------------------- HABERNEWS/ÖZEL(Sefa Koyuncu) -Şâir-yazar Mehmet Pektaş, ‘ölçülü şiir ve kurallı nesri’ esas alan ‘Üçüncü Yeni’ hareketinin ‘bir ihtiyaç, bir hasret’ olduğunu söyledi. Pektaş, Üçüncü Yeni’ye katılan, şâir Saadet Ün’e hitaben yazdığı ‘hoş geldiniz’ mesajında önemli görüş ve tespitlere yer verdi. Pektaş’ın, yazısına geçmeden önce, Saadet Ün’ü, tanıyalım. Ün, kendisini şöyle anlatıyor: Ben kim miyim? “1963 yılında Şanlıurfa da ölen dört kardeşimden sonra dünyaya pramatüre bebek olarak gelmişim. Ve ailemin tek çocuğu olarak kaldım. Çukurova’ya ırgatlık için gelen ailem daha sonra Urfa’ya dönmeyerek İskenderun’a yerleşmişler. Akdeniz kokusuyla yani deniz kokusu ve portakal çiçeklerinin kokusuyla büyüdüm. Bundan dolayıdır Akdeniz tutkunluğum. Ortaokul 2. sınıfta okulu terk etmek zorunda kalarak, daha çocuk denecek yaşta evlendirildim. Okuldan ayrılarak evlendirilmem içimdeki okuma isteğini söndürmedi. Eğitimin her yaşta sürmesi gerektiğine inandığım için yıllar sonra dışardan okumaya başladım. Ortakokul, Düz Lise ve Kız Meslek Lisesi Çocuk Eğitimi ve Gelişimi Bölümünden sonra Açık Öğretim Fakültesinde eğitimime devam ettim. Şu an AÖF Sosyal Bilimler Önlisans mezunuyum. Şiire ilgim daha ilkokul çağlarında başladı. İlkokuldayken bir çocuğun yazabileceği, aile, ev, okul, arkadaş konularıyla ilgili şiirler yazıyordum. Yazdığım şiirlerimi şu an internet üzerinden kültür, sanat ve edebiyat sitelerinde yayınlamaktayım. Mavi Çınar ve diğer dergiler ile değişik illerdeki yerel gazetelerde ve de çeşitli şair-şiir antolojilerinde şiirlerim yayımlandı. Şiirlerimi serbest ve hece ölçüsünde yazıyorum. İmkanım oldukça çeşitli illerde düzenlenen şiir şölenlerine, etkinliklerine katılıyorum. Şiir benim vazgeçilmezimdir. Şiire sevdalıyım. Üye Olduğum Dernekler; Eskişehir Şairler Derneği Eskişehir Sanat Derneği Ankara Çağdaş Şair ve Yazarlar Derneği Ve İLESAM üyesiyim. Mayıs 2005’te, ilk gözağrım olan “Kadınlığım” isimli Evraca Yayınevinden kendi imkanlarımla çıkardığım bir şiir kitabım bulunmaktadır. Bu şiirkitabım 2007 Sabit İnce Edebiyat Ödülleri Yarışmasında Birinci Mansiyon ödülüyle ödüllendirilmiştir. Şiiri hayatın bir gerçeği olarak görüyorum ve kimi zaman gerçekleri, kimi zaman sadece duyguları, kimi zaman hayalleri birlikte yoğurup bir nebze bugüne ve sonraki nesillere aktarmaya çalışıyorum…” Saadet Ün’ü kendi anlatımıyla tanıdıktan sonra, gelelim Mehmet Pektaş’ın, ‘Üçüncü Yeni’yle ilgili oldukça önemli tespitlerin yer aldığı “Aramıza hoş geldin Saadet Ün” başlıklı yazısına: “Efendim merhabalar. Aramıza hoş geldiniz. Şu aralar biraz yoğunum, malum bir de ramazan, grubu çok yakından takip edemiyorum. Aruz vezniyle ilgilenip bu konuda mesaj yazmanız beni fazlasıyla memnun etti. Çünkü divan şiirinden anlayanlar, zevk alanlar gün geçtikçe azalıyor. Ben bugün edebiyatımızda böyle(Üçüncü Yeni'deki gibi) bir çalışma bilmiyorum. Yalnız birkaç sene evvel elime bir dergi geçmişti. Derginin ismi 'Yüzakı'. Bu dergide aruz ağırlıklı ürünler yayınlanıyordu. Dergide Dilaver Cebeci, Bekir Sıtkı Erdoğan gibi tanınmış imzalar da vardı. Derginin sonraki sayılarını takip etme imkânım olmadı. Bu yönüyle değerlendirildiğinde burada yapılan çalışmanın önemi daha da belirginleşiyor. Divan şiiri ve aruz konusunda naçizane bazı görüşlerime Sefa Bey, habernews.com'da yer vermişti. (http://www.habernews.com/haber.asp? haberid=11173) Vaktiniz olursa okursanız, aklınıza takılan bazı soru işaretlerine cevaplar bulabilirsiniz. Ben de bu grupta yeni sayılırım. Burası sıcak, samimi, her türlü düşüncenizi, çalışmanızı rahatlıkla paylaşabileceğiniz bir dost ortamı. Burada hiçbir şeye inanmazsanız da samimiyete inanmanızı rica edeceğim. Aruz hakkında şimdiye kadar öğrenmeye çalıştıklarınızı bir tarafa bırakın. Eğer bu işi öğrenmeyi gerçekten istiyorsanız gruptaki herkes elinden gelen gayreti göstermekten çekinmeyecektir. ‘Üçüncü Yeni’ bir ihtiyaç, bir hasrettir! Üçüncü Yeni, şiirin modern eğilimleri göz önünde bulundurulduğunda farklı bir hareket. Bunu bir 'meydan okuma', bir 'başkaldırı' olarak değerlendirmiştim. Gün geçtikçe de değerlendirmemin doğru olduğuna inancım artıyor. Yine şiirin modern eğilimleri göz önünde bulundurulduğunda Üçüncü Yeni bir ihtiyaçtır, bir hasrettir. Türk şiiri binlerce yıllık tarihi boyunca hiç bu kadar yörüngesinden uzaklaşmamıştı. Geçen asırdaki sosyal ve siyasi çalkantılar şiiri bir bunalıma sürükledi. İkinci Yeni gibi akımlar bu bunalım sürecini uzatarak şiirin bu günkü durumunu hazırladı. Bugünse, şiir tanımları alabildiğine genişlemiştir. Şair olarak kabul edilenler güzel söz söylemek adına ya kendilerinin bile anlamadıkları bir takım kelimeler sarf ediyorlar, ya da hayattan ve toplumdan uzak yapay bir dünyada çalışmalarını sürdürüyorlar. Üçüncü yeni hareketi şiiri tekrar eksenine oturtma hareketi. Bir anlamda şiire kaybettiği itibarı kazandırma hareketi, şiiri hak ettiği yere getirme gayreti. Üçüncü Yeni'nin sloganı 'Ölçülü şiir, kurallı nesir.' Bizim milli ölçümüz, malumunuz hece ölçüsüdür. Gruptaki çalışmaların neredeyse tamamı hece ağırlıklı. Aruz Öğreniyoruz başlığı altında iki çalışma yapıldı. Her ikisine de katılımlar oldu, en azından herkes bu işi denedi. Hani diyorsunuz ya 'beni hastanede bulurdunuz herhalde' çok şükür hastanelik olan olmadı. Yapılan çalışma benimle beraber grup yöneticilerini de sevindirmiş olacak ki 'Aruz Öğreniyoruz 2' başlığıyla tekrar bir çalışma daha yapıldı. Çok güzel sonuçlar da alındı. En azından bu işin Mefâîlün / Mefâîlün / Fe'ûlün gibi bir kelimesini bile anlamadığımız, ilk bakışta öcü gibi gelen bir şeyden ibaret olmadığını kavradı. Aruz vezni çok güçlü bir vezin. (mümkün olduğu kadar, cümlelerimi seçerek habernews.com'da yayınlanan ifadelerimin dışına çıkmaya çalışıyorum. Bu yüzden size kopuk gelebilir.) Hecenin zorluğundan bahsediyorsunuz ki serbestle kıyaslanınca zordur. Hece cümle bazında bir vezin oysa aruz heceye kadar iniyor. Buna paralel olarak da müzikalitesi çok yüksek. Doğrudur belki bize Fars kanalıyla geçmiştir. Fakat bu vezin Osmanlı sahasında altı yüz yıl kullanılmıştır. Ve tabir yerindeyse sözün zirvesine erilmiştir. Sayısız kitaplar, sayısız şiirler yazılmıştır ve bir gün gelip devrini tamamlamıştır. Peki biz ne yapalım; Divan şiiri devrini tamamladı diye sırtımızı mı dönelim? Edebiyat sürekliliği gerektirir. Bu yönüyle eskiyle bağ kesilmez/kesilemez. Bizde ilk büyük değişiklikler Tanzimat'la beraber başlıyor. Daha önce de yazdım galiba, Namık Kemal 'hürriyet' gibi yeni bir konuyu ele alıyor ama kaside formuyla yazıyor. Veya Şinasi Allah'a alışılmışın dışında yalvarıyor; şiirine 'Münacat' adını veriyor. Gayretimiz divan şiirini yeniden canlandırmak değil. Canlansa bunun 21.yy. edebiyatına katkısı ne olabilir ki? Fakat izlenecek yol inkâr da değil. Aksine sahip çıkarak modern açılımlar için temel almak. Evet, aruz biraz zorcadır. Neden zorcadır? Çünkü Türkçenin hece yapısı açık hecedir. 'baba' gibi, 'dede' gibi, 'ana' gibi. Bunun yanında bizde uzun ünlü yoktur. Bu yüzden aruzun Türkçeye yüzde yüz uyumu pek mümkün değil. Ancak 20. yüzyılda bu edebiyat devrini tamamladı dedikten sonra Yahya Kemal gibi Mehmet Akif gibi isimler yetişti. Ben kendi sınırlı bilgim ve ilgim ölçüsünde aruzu Türkçeye en iyi tatbik eden kişi olarak Mehmet Akif'i gösteriyorum. Akif sokağın dilini bile aruza uydurabilmiş büyük bir aruz ustası. Hem de vezni hiç zorlamadan, kelimeleri hiç zorlamadan. Adeta konuşurmuşçasına. Toplumumuzun büyük kısmı Akif'i İstiklal Marşı ve Çanakkale Şehitlerine gibi manzumelerle tanısa da galiba asıl Akif bu şiirlerden sonra başlıyor. Dil konusu her devirde kanayan yaramız… Kusuruma bakmayın, bir türlü asıl konuya gelemiyorum. 'Yazdığınız şiir denemelerinde kullandığınız kelimeler eski dile ait.' diyorsunuz. Dil konusu malum her devirde kanayan yaramız. Güzel dilimizi kimi zaman özcülerin(tasfiyecilerin) elinden kimi zaman da Arapça, Farsçacıların elinden alamadık değil mi? Dil konusu Divan edebiyatına yöneltilen eleştirilerin başında gelir. Dili devrin sosyo-kültürel yapısı içinde düşünmek lazım. Her ne kadar zaman zaman tartışma konusu edilse de, şiirle toplum(buna dış âlem de diyebiliriz.) en derin şekilde ilişkisini sürdürür. (Servet-i Fünuncular 'sanat için sanat yapıyoruz' derler. Fakat bu ruh halini hazırlayan çevredir) Bu şiirleri yazan varsa muhakkak okuyan da var. Okuyan var ki öyle güçlü bir sanat ve edebiyat atmosferi oluşmuş. Ta Urfa'dan bir Anadolu çocuğu gidip en büyük şairlerden birisi olarak adını tarihe yazdırmış(Nabi) . Halk şairleri bile aruzu denemiş, kalenderi, divan gibi türler oluşmuş. İrticalen aruzla şiir söyleyen divan şairleri yetişmiş. Aruz Türkçeye tam uymadığından bazı Arapça ve Farsça kelimeler alınmış olabilir. Bu da normaldir. Çünkü bir imparatorluk dilinden bahsediyoruz. Sadece Arap'tan ve Fars'tan değil hükmettiği milletlerin dillerinden, kültürlerinden elbette bir şeyler alacak. Kozmopolit bir kimlik kazanacak. Yunanca’dan (efendi gibi) bile 500 civarında kelime alınmış galiba. Bazen de bir moda halinde sanat kaygısıyla aşırıya kaçılmış Veysi, Nergisi gibi şairler anlaşılmaz bir dil kullanmışlar. Bu da her edebiyatın bünyesinde zaman zaman görülebilecek bir durum. Ama bizdeki ikinci yeni bence daha karmaşıktır. Başta samimiyetimize inanmanızı rica etmiştim. Bu cümleye istinaden iki cesur iddiada bulunacağım. Birincisi inanın 500 kelime bilseniz, Divan şiirini çok büyük oranda anlarsınız. Divan şiiri yayılan değil derinleşen bir edebiyat. Divan geleneği yadırganacak kelimeleri kullanmaya izin vermez. Bugün bize yabancı gelen kelimeler de şiirlerde sürekli tekrar edilir, yani bir anlamda kullanılan malzeme aynıdır. Yabancı dil öğrenmek için binlerce kelime ezberliyoruz. Söz konusu olan bizim kültürümüz, bizim edebiyatımız, bu kadarcık bir özveriyi de hak ediyordur herhalde. İkincisi 10 tane aruz vezni bilseniz. Divan şiirlerinin %80'inin veznini çözersiniz. Bu iki iddiamın da arkasındayım. En çok kullanılan 10 vezni isterseniz gönderebilirim. Yaşayan Türkçe kullanılmalı Şimdi gelelim dostlarımızın şiirlerine. Şairlerimizin aruzla yazdığı şiirler dil açısından beni memnun etmişti. Hangi eski kelimelere rastladınız tam anlayamadım. Somut örnekler verseydiniz keşke. Gözümden kaçmış olabilir. Üzerlerinde düşünme fırsatı bulurdum. Yazarlar ve şairler dil konusunda herkesten daha hassas olmalıdır. Çünkü bir dil asıl kimliğini sanatçılar elinde kazanır. Büyük divan şairi Şeyh Galip, Hüsn ü Aşk isimli mesnevisinde şairler için şöyle bir söz söylüyor: 'Onlar ki kelama can verirler'. Şair kelâma can verendir. Kelime dediğimiz basit bir şey değil. Her kelimenin arkasında bir kültür var. İskender Pala'nın bir köşe yazısında okumuştum: Osmanlı zamanında hazinede bir dalgalanma oluyor. Bu durumu kamuoyuna açıklamak gerek, fakat Osmanlıca’da bu dalgalanmayı ifade edecek bir kelime yok. İngilizce karşılığı 'crise' yani bizim bugün rahatlıkla kullandığımız 'kriz' kelimesi. Ecdat, hazinede kriz oldu deyip geçmiyor. Önce bu duruma ne ad vereceğini düşünüyor ve 'buhran' kelimesi üzerinde uzlaşılıyor. Buhran da Türkçe değil ama gösterilen hassasiyet dikkate değer. Eskiyi bırakalım sadece 'fastfood' kelimesi üzerine düşünelim. Bir kelimeyle koskoca bir 'fastfood' kültürünü aldık. Öztürkçe kelime hazinesi sanırım 3.000 kelime civarında. Bu sözlükte yer alan 'zor' gibi kelimeler de Türkçe kökenli değil. Türkçenin ilk büyük eserleri olarak kabul edilen Göktürk kitabelerinde bile kullanılan dil Öztürkçe değil. Divanü Lügati't Türk'te sanırım 8000 civarında kelime var. Bu rakamların ise ancak %10'u ile konuşulup yazılır. O da eder birkaç yüz kelime. Afrika kabilelerinin dilleri de bundan farklı olmasa gerek. Demek istediğim dile kelime giriş çıkışı bir istila boyutunu almadığı sürece doğaldır. Belki dilin zenginleşmesi adına da bir kazançtır. 'Bütün samimiyetinizle bana cevap verin' diyorsunuz. En başta bu konuda teminat vermiştim. 'Lütfen kızmayın' diyorsunuz. Ben tabiatım gereği nerdeyse hiç sinirlenmem. Evet, 'şimdiki devride gençlerimize eski dil ile yazılan şiir verip okutursak o genç bu şiiri anla'mayacak. 'Şiiri anlamak için elinde sözlük' olması gerekmemeli. Gençliğin durumu ortada; 'oha falan oluyorlar' birbirleriyle 'kanka' oluyorlar vs. vs. vs. Bırakalım burada yayınlanan şiirleri, yazıları, kültürü, edebiyatı gençlik hiçbir şey okumuyor ki? (Göz önünde olan bunlar ama gençliğin tamamı böyle değil. Aruzla yazan olmasa da kültürüne, değerlerine bağlı divan şiirini okuyan ve bundan zevk alan gençler var.) Elbette kullanılması gereken dil yaşayan dildir. Burada kullanılan da çok farklı değil. Belki aruzlu şiirlerde vezin gereği birkaç kelime kullanılmış olabilir ama biliyorsunuz 'Aruz Öğreniyoruz'. Yani bunlar çalışma, deneme. 'Belki bir iki dize de olabilir lakin tüm dizeler eski dil ile yazılmamalıdır diyorum' diyorsunuz. Hayır, bir iki dize de olmamalı. Yaşayan Türkçe kullanılmalı, kullanılıyor da bence. Aşk imiş her ne var âlemde… 'Aruzu Öğreniyoruz' ama divan şiirini yeniden canlandıralım, bizler de bir Baki, Necati, Nedim gibi olalım demiyoruz. Divanlar tertip edelim, kasideler yazalım, mesneviler yazalım demiyoruz. Hece ölçüsü de ilk başlarda bugünkü gibi değildi. Hem hece sayısı azdı, hem de dörtlükler değil üçlükler vardı. Ve kafiye de sonda değil baştaydı. Zaman içerisinde yoğrula yoğrula bugünkü hale geldi. Yazık ki aruzda bu şekilde olmadı. Belki o zamanın kalem erbabı şiiri bir iş olarak görmedi, belki de yayılmacı değil, derinleşen anlayış böyle bir ihtiyaç hissettirmedi. Gerek vezinler gerekse nazım şekilleri aldığımız şekilde kaldı. Milli zevklerimize göre yeniden düzenleyemedik/düzenlemedik. Oysa tuyug gibi nazım şekilleri türetebilirdik. Benim şahsi olarak düşüncem buna arzu diyelim, haydi biraz daha zorlaştırıp ütopya diyelim, aruzun milli bir şekle dönüştürülmesi. Bize ait vezinlerim oluşturulması. Çağdaş bir form kazanması. En azından geleceğin şiirinde buradan ilhamla, bu vezinden ilhamla bir şeyler yapılması. Hiçbir şey yapamasak da unutmamak, estetik hazlar almak. Çünkü daha önce de söyledim armonisi çok yüksek bir vezin. Yazdığınız mesajları okudum, sorularım çok olabilir diyorsunuz. Ne güzel, gruba yeni bir heyecan getirmiş olursunuz. Ben belki bir süre sorularınıza iştirak edemeyebilirim, fakat en 'samimi' cevapları alırsınız. Sitedeki şiirlerin dini ağırlıklı olması üzerine tereddütleriniz var. Bu tereddütlere cevap verilmiş. Özel hayatınız sizi ilgilendirir, ben şiirlerinizle ilgileneceğim özellikle aruzla yazacaklarınızı da merakla bekleyeceğim. Aşk konusunda da Fuzuli üstad diyeceğini demiş 'Aşk imiş her ne var âlemde, ilim bir kıyl ü kâl imiş ancak' Şiir kitaplarından bahsediyorsunuz. Yazık ki şiir kitapları satmıyor. Bu yönden değerlendirmeye kalktığımızda iyiyle kötüyü ayıramıyoruz. Ama sadece antoloji.com'a bakıyorum binlerce şair var. Sadece şairler birbirlerini okusa bu sorun bir şekilde çözülecek. Nedense okunmuyor? Bir hoş geldiniz mesajı yazacaktım. Ama çok uzattım. Kendimize her zaman bu konuda muhatap bulamıyoruz, bulunca da böyle çenemiz düşüyor. Affola. Son olarak size birkaç cümle daha edeyim. İlk önce şunu yapın. Mefulüyü, mefailünü bir tarafa bırakın. Bizde en çok kullanılan aruz vezni fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilâtün fâ'ilün veznidir. *_. _ _ _. _ _ _. _ _ _. _ *bu şekilde gösterilir. Bu vezin dört parça fâ'ilâtün(1) fâ'ilâtün(2) fâ'ilâtün (3) fâ'ilün(4) bu parçalardan her birine tef'ile denir. Kapalı açık hece konusunu biliyor musunuz, bilmiyorum. Çok kısaca açıklayayım. a) İçerisinde uzun ünlü bulunan hecelerin tamamı kapalıdır. *â*-*gâh*, *şâ*-*hâ*-ne b) bir ünsüz bir ünlüden oluşan heceler açıktır. Baba, kapı, badana gibi. c) Tek ünlüden oluşan ünlüler de açık hecedir. *A-*ra-ba, *o* Diğer heceler kapalıdır. yat, sat, üst, dört, ab, iş, güç vs. vs. vs. Elinizi trampet çalar gibi bir yerlere vurarak bu fâ'ilâtün sesini duyun. Tam ta tam tam – tam ta tam tam şeklinde. Bu tef'ile davul sesini andırır. Sonra da yine fâ'ilâtün vezniyle kelimeler türetin. Veznin bütünüyle dizeler oluşturmak yerine tıpkı ilkokuldaki fiş sistemi gibi parça parça öğrenelim. 'Ali-ata-bak' önce ali'yi öğrenelim. Parça parça gidelim. fâ'ilâtün(kapalı açık kapalı kapalı) = Kaldırımlar Gökyüzünden Arkadaşlık…. Ben tekrar hoş geldiniz diyorum. Mesajım çok uzun oldu. Umarım sizi sıkmamışımdır. Kusuruma bakmayın. Sağlıcakla kalın.. Saygılar…” Mehmet Pektaş KAYNAK: http://www.habernews.com/haber.asp? haberid=11175

Sizler gibi elmasların yanında bizim cam parçalarının hiç kıymetinin olmadığını biliyorum...
Ama olsun; sizlerle olmak her zaman güzel...
Cenab-ı Hak yardımcınız olsun...
Şiirlere musallat, ‘Garip’ bir hastalık var.
Dinleyen olur berbat, okuyan sara tutar...
...
Korsan Hikmet’ler daldı, çaldılar mücevheri.
Kuru iskelet kaldı, şiirimizden geri...
...
Nazım Hikmet kuyruğu, Birinci Yeni şiir,
Moskova’dan buyruğu, pîri Orhan Veli’dir...
...
İkinci Yeni kaos, ya da cinnet şiiri,
‘Garip’ üstüne bir sos, sanki kürar zehiri...
...
Ece hülyâya daldı, Sezai de Roza’ya,
Galiba mahsur kaldı, Ay’da Cemal Süreya...
...
Bunun kimi hayâli, kimi ma’nâyı attı.
Bitti nazmın mecâli, şâirleri yan yattı...
...
Ölçü gerekmez diye, lâf yığdılar bir sürü.
Şiir adlı vâdiye, estirdiler terörü...
...
Ne ise ki biz geldik, şiiri toplamaya.
Üçüncü Yeni dedik, girdik hemen sıraya...
...
Gözümüz yok kolayda, ölçü işi azimdir.
Şiir denen sarayda, aruz-hece bizimdir! ...
...
Har vurup savursa da, hayırsız evlâtları,
Bilmeliyiz bir sevda, edebî sanatları...
...
Ölçülü yazmak için, aldırmadan yaşına,
Şâirler hemen geçin, klavyenin başına! ...
...
Bunalımda insanlık, dâvet ediyor seni,
Şiirine sâhip çık; haydi Üçüncü Yeni! ...
haksızsınız dersem hilaf-ı hakikat olur.........
Hoşgeldiniz...
'Ölçülü yazmak için, aldırmadan yaşına,
Şâirler hemen geçin, klavyenin başına! ...'
Bende ölçülü yazma derdindeyim... karınca kararınca bir şeyler yazıp duruyorum...
Önceleri ölçülü şiiri sevmez, karşı çıkardım...
Şimdi ise vazgeçemiyorum:)
Öğrenmeye gayret ediyor, iyi yazmaya çalışıyorum.
Başarılar
Saygımla
Kutluyorum bende...
TÜM YORUMLAR (4)