Haydarpaşa Garı Kimsesizdi/k

Özlem Çay
267

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Haydarpaşa Garı Kimsesizdi/k

katıksız puslu bir seher..
küçük deliksiz ölümden zoraki ayrılıyor,
aralanmak istemeyen gözlerim.
tan yeri kavuşmamış,
aralık perdeden sızmıyor henüz aydınlık,
kuşların çok sesli korosu yankılanıyor yarı karanlık odamda, 'bu denli sevinmeleri hala tuhaf '...
sürünen bedenimi tutup kaldırıyorum 'yola düşmeli' diyerek..
hafif ayaza nazır geçiyor ayaklarım sokaklardan zihnimin bulanıklığı haydarpaşa garını arıyor..
ardımda bıraktığım birikintilere aldırmıyor ayaklarım,
hem, ruhu sızdıran başkaları da geçmeyecek mi o yolları..?
gar soğuk, gar ıssız, kimsesiz
nadasa kalmış,
demir pençeleri uzarken kısalan rayları..

derin bir iç çekiş havanın grisine savruluyor dudak aralığımdan,
bir soluk hayret! nefes alıyor ciğerlerim..
sığınıyorum, can çekişen istasyon kuşlarının nizami sıralandığı saçak altına,
yoo yağmur yağmıyor düzene uymak benim ki..

hayat belirtisine rastlamadığım saatler..
çıt çıksa canım çıkacak gibi derin bir kuytu sessizlik..
halbuki ne araf, ne mahşeri bir hengamenin orta yeridir istasyonlar,
kutu içi yalnızlığı an..
dakikalar geçip giderken,
belirsiz bir tıkırtı, uyuyan kulaklarıma takılıyor..
kör bir coğrafyanın sınırlarından geçip,
kor bir asırdan gelir gibi
yılgın, aksak, zoraki,
yaklaştıkça seçebildiğim zifiri gece gibi
bir çift göz..
tarumar eşgali, memnuniyetsiz bedene eğreti,
güne mahçup, güne mecbur ölgün yüzü.
sessizliğin yuvasına konan
tuşsuz bir piyano yansıması.
notaları kayıp, devrik bir geceden çıkmış besbelli..

aklının gardiyanları kat'i,
omuzları tutsak, bakışları tutuk..
mühürlü adımları durdu,
sindi bir diğer ucuna saçağın..
saçakta saçak ha,
prangalı ömür korunağı mübarek..

sükûneti sözsüzlük bozdu bir süre sonra,;
cebimde ki çakmaksız sigara,
cebinde ki sigarasız çakmak...
dumanı körükledikçe ufak ufak yandı yeşili, ağrılı kelimelerin..

gölgesine hapsetmiş bir yanık sevdayı,
kıyılmış ömrüne katık etmişler istemediği kertmeyi..
bata çıka geçişmiş yıllarda
ayrılmayı göze alamadığı gitmeleri, alarak gitmiş yareni,
iki öksüz kalmış geriye. 'ölmekle mi öksüz kalırmış bebeler?' yuttum suali, haklıydı..
bi vakit sonrası, dalından erken koparıldığı yaralı sevdasına ses etmiş uzaklardan, haber salmış memlekete..
ardından güneş doğmamış yüreği kara çalmış meğer,
göçmüş sol kaburgasının kırılgan yanı..
sustu susuz istasyonun saçağında..
bir ceset ki kansız,
bir ceset ki yaşıyor sanıyor karşımda..
demir örs gibi ağırdı başı, kaldırdı gece gözlü bakışını dikti gözlerime,
'yükün ağır koyuver iplerini'..

sordu sormasına da;
ağrılı yanımın tutmayan dikişlerinin,
hangisini söküp sereyim,
bu dağ gibi heybeti çığ olmuş da
tıkanmış adamın önüne..
tırnaklarımla kanırta kanırta kazıyıp ulaşıp yitirilmiş naftalin kokulu bir hazineydi benim hikayem..
'bilinç duvarlarımı enkaz yığınlarına hapseden eksik bir vagon' dedim ' ömür trenimin..
'her durakta eksildik, gitmiş'..
uğurlayamadığım bu istasyona!
özlemin ısıtmadığı bu raylara! demir soğuğu bir sevda gömdüm'....
'kökleri hastalıklı ağaçlar yaşamaz, ölür zamanla, küser ışığa' dedi
sustuk..
kimliksiz çığlıkların sessizliğiydi belki,
ve kelimelerin kifayetsizliği susarak son buluyordu...

öyle umutsuz bir gündü işte..
yoksun gece yüzlü bir adam
ve ben...
sisine karıştığım
o kimsesiz istasyondan kalkan
son trene el sallamadım..
o mahsun iki ağaç
yaşamıyor artık..

doğruldu, elini kaldırıp
önümden adım adım gitti
gece gözlü meçhul adam,
ters istikamette ben ...
sis indi, gam çöktü
haydarpaşa garına.
sonra yumdu gözlerini
koskoca istanbul..
şehir küstü,
mahcub sesler durdu...öz/

özlem çay
mayıs/on dört

Özlem Çay
Kayıt Tarihi : 15.5.2024 15:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!