Yeni doğmuş bebeğin çıngırak sesi mi,
Yoksa otlamaya giden tekenin zil sesi mı?
Suskunlukta göle damlayan su damlası mı,
Yoksa yazarın zihnine daman söz mü?
Suskun gölden su içen teke mi,
Yoksa mürekkebe batan kalem mi?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sorabilen,anlamaya çalışandır...
güzel bir şiir hikaysinde yazdığınız yönde meramını anlatabilmiş kaleminiz daim olsun
İçerik güzel,fakat anlatım keşke biraz daha soru-cevap şeklinden çıkarılabilseydi, daha akıcı ve daha şiirsel olacaktı diye düşünüyorum.Bu haliyle de çok güzel olmuş, ben sadece affınıza sığınarak fikrimi söyledim, umarım haddimi aşmamışımdır.Emeğinizi, şiir yüreğinizi kutluyorum,daha nicelerine...sevgiler,saygılar...
şiir okuyucusunu yormayan
gizemli anlatımlarla donatılmış
harika bir eser
paylaşımı yürekten kutlarım
Biberli ekmek taşıyan karıncaların ayak izleri mi
eyvallah
yüreğinize sağlık kurban...
Sayın Şükrü Ziyneti Bey,
Kesinlikle biliyorum ki Türkçe ve Azerice'de her ne kadar dil açısından benzeşen sözcükler olsa da benzeşmeyen, farklı anlamlar içeren sözcükler de vardır. Örneğin *epizod* sözcüğünü Türkiye Türkçesinde görmek hemen hemen olanaksız. Belki bir teknik terimdir. Kullanıldığı özel bir anlam olabilir. Şiirler genele anlatılmak istenen ve her okuyan tarafından çok rahat anlaşılması gereken bir edebiyat türüdür. Örneğin sizin 'Hoca' dediğiniz Semed Behrebgi'nin yazıtlarına bakın. Her okuyan onları tam ve doğru anlamaktadır. Bu sözcüğün dışında şiirde başka bir şiir dışılık yoktur. Çalışmanızı kutluyorum... Tam puan ve paylaşım için çok teşekkür ederim... sevgilerimle...
Yüreğinize sağlık şiirinizde güzel duygular ilmek ilmek işleyip güzel gönüllere sunmuşsunuz şiiriniz çok anlamlı şair yüreğiniz hiç susmasın kaleminiz daima umut ışık saçsın ilham periniz baş ucunuzdan hiç ayrılmasın sizi ve şiirinizi yürekten kutları Saygı ve Sevgilerimle.
Farklı bir bakış ...çalışmanızı kutluyorum ( +10 ) selamlarımla...
NOT : hep sorular yağmuru, Hep mü! ...sanırım yazım hatası var ...
Tıpta başka bir anlamı var, yaptığım araştırmadan anladığım kadarıyla... Ama burada farklı kullanıldığını düşünüyorum 'epizod' kavramının... O da, 'bir bütünün parçaları, bütünlüğü bozmadan bağımsız kalabilen bölümler' anlamında...
Şair hayatının, dört bağımsız bölümden oluştuğunu anlatıyor.. Anlatırken kullandığı betimlerle... İmgelerle...
1. Bölüm; sanırım 'çocukluk' dönemini anlatıyor... Ailenin içinde, çevresinde 'herhangi bir varlık' gibi... Sıradan, olağan... Algılanış biçimi 'beslenen evcillerden' farksız gibi geliyor kendisine...
2. Bölüm; gençlik, ergenlik çağı... Rüzgarın önünde sallanır gibi.. Amaçsız, başıboş... Ancak kendisi kendisini tanımaya çalışıyor... Tutkularını, hazlarını...
3.Bölüm; evlilik/olgunluk aşamasını, aşkını anlatıyor... Heyecanını, 'gelinlik giymiş' yarenini, düğününü/toyunu... Sevgiliyle/evdeşiyle 'muhabbetini' kuşlara benzeterek...
4.Bölüm; yetişkinlik çağıdır... Sorumluluk üstlenmiştir... Kendisine biçilen rolü, 'koyunların çölotuyla beslenmeye mahkum oluşlarına' benzetiyor... Ömürle ilgili düşüncelerinde 'dayatılanlara' teslim olmuş hissine kapılıyor, sorguluyor...
Ve finalde 'iki yol arasında' kaldığı yargısına varıyor... Sorular yumağına cevap arıyor... Muhtemelen, 'özgür olabilecek miyim, yoksa hep bu sorularla' cevapsız mı yaşayacağım?
Şahram Kardeşim, sorular bölümün her dizesi yerine, sona doğru bir dizede ifade edilebilirdi... Bu anlamda Cevat Bey'e katılıyorum... Ama şiirin kurgusu ve teması gerçekten ilginçti, düşündürücüydü... Şiirdi kısacası...
Tebrik ediyorum... Sayfadan selamlar, saygılar sunuyorum...
Çöl ekmeğine çörekotu mu serpilmiş,
Yoksa koyunlar çölotunu mu otlamakta?
Şu kısacık acılar dolusu, benim ömrüm mü,
yoksa asılmış küçücük biber mi?
Biberli ekmek taşıyan karıncaların ayak izleri mi,
Yoksa kağıt üzerine çizilmiş benim şiirim mi?
Her insanin bir hikayesi, siir kadar güzel anilari vardir, kiminin hüzünlü, kiminin tasadan uzak, ama hep vardir, kaderin cizgisinde ilerleyen bir yazgi, vakti gelince herseyi ile belirginllesen bir hikayesi...Tebrikler yüreginize...
Bu şiir ile ilgili 13 tane yorum bulunmakta