Hayallerde Kalan Kadın Şiiri - Kaygısız ...

hayallerde kalan kadın
su başında su da suretini gören kadın, gördüklerine dokunamayan,
dokunduklarını ne kadar bilebilen:
aynı yere dokunduğumuzu bilebilen benim,
sırrı olan çünkü birbaşıma bendim.

samanın sarısında alevler gördüğün gece, gelmiştin,
kelimelerin sırtına binmiş bir rüzgarla gelmiştin,
çok yakındık ve pek çok kasırgalar eserdi kasıklarımızdan,
yalnızlığın büyüsü, badanalı duvarların gölgelerinde birer suretti,
geldiğin gibi gitmiştin, baka baka, döne savrala,
gitmiştin geldiğin gibi, dokunmak ne uzaktı sana,
alevler gördüğün gece,
yalım yalaz atlılar gibi gece kısrakları gibi,
ayrı soyun yolcusu keskin sızılar gibi, korkunç, ürkek ve cüretli sessizdin,
kalabalıklar, kabalıklar kadar yoğun, sevilesi ve kusmuk doluydu,
sen uzayan gecede, derinlere inin kelimeler eşliğinde bunları söylerken,
ben, dokunulamayacak kadar kelimeleşen o ben,
ıssız bir düelloda sesimi yitirmiş, gözlerimin eşliğinde kendimde miydim?

sözün geldiği yerlerde adalet yoktu, bölünen adalet bölük pörçükten beterdi,
cezaevleri dahi adliydi ve siyasiydi,
görenler ve dokunanlar, anne olanlar ve baba olamayanlar, kuytulardaydı,
yanakları kanın alı dolu, lapa lapa gözyaşı avuçları, sesleri söz değildi ki,
durulabileler, bir sükutla gülebileler, ah çekebileler bir rahat, bir rahat,
nur içinde yatabileler.

alevlere yandığın pek çok geceden bi gece geldiydin,
gittiğin geceydi o gece, gölgeni bıraktığın geceydi duvarlarıma,
ruhuna çentikler attığın, yumruklar savurduğum tırtıklarına,
ellerin ipince bir okşayışken, ellerim kızıl kan, oturmuş ve kalmışken, ben,
kerpiçten yapılma duvarların feryadına söyledin, yalnızca, yalnız, yan,
yanan kız, çaresiz feryat değil dedin, sade feryat dedin hayat,
durmak var dedin suların akışında, savrulanlarda, gidenlerde ve gelemeyenlerde,
yahut gerisingeriye gidiş-gelişlerde,
vurulup kalanlarda, koşup kaçanlarda,
hayat bir hareketsiz gölgeler geçidiydi aslen, ve böylesi pek güzeldi, dedin,
bu anda, tam işte böylesi bir anda, her şey kendiydi dedin,
su su olalıberi böylesi mesut, rüzgarın tınısı böylesi berhudar,
hayat böylesi dingin, asude, vakur ve mağrur olmadı, dedin,
sen söylerken sırların sessizliğini sessiz, güzel,
dokunmanın erdeminden söz edemeyen bendim, çaresiz.

herkesin duvarları pek yüksekti, ve aslen herkes bizi sevmezdi,
manasız birileri koşaradım geçerken duvarları, aşarken, zıplarken engelleri,
ruhuna el değdirmiş birileri durup dinlerlerdi sudaki ahengi,
onlardan biri ben değildim, pek çok yüklerim vardı benim,
sır diye bilebildiğim pek çok engelim, vardı,
keyiflerim değil eziyetlerim olasıydı, hayat diye bildiğim engelli bir eziyetti,
oysaki hayat hayalden ibaretti,
duvarlar yine vardı, amma durup seyretmek, seyredip kaybolmak,
kaybolup bulunmamak, bulunmayıp unutulmak, unutulup unutmak, vardı.

su başında durup su da suretini gören kadın, suda yanan, hayallerde kalan kadın,
sırlarını bilen, sevmeyedebilen ama görebilen kadın,
gördüklerinden ırak kaldıkça yakınlaşan, kayboldukça hisseden, hissettiren,
ırak olup da ıraksanamayan, duraksayan duraksanamayan,
keyf zamanı elleri turunçlar dolu, kan kızılı portakal suyu dolu dolu gelen gelen gelen,
bir başıma benken hayat,
aynı yere dokunduğumuzdan şüphe üstüne şüphe ettiren kadın,
gördüklerine dokunamayan, dokunabilebilse ne kadar bilebilen, dendikçe ha dendikçe,
şüphesiz ki şüpheli bakışları bana bana vuran kadın,
gönlümün elleri pek bir hoş olur geldiğin gecelerde,
durursun öylece, öylece durur çeker gider kaybolursun,
bilmezsin ki, gittiğin her gece son gece, kaybolduğun bu gece ilk gece,
gelme, yine de,
avuntuyla gelme, aksayan kelimelerle, kaçamak bakışlarla gelme,
yine,
göreceğin varsa gel, geleceğin varsa gel, duracağın varsa gel de de, söyle.