beklenmedik bir fırtınaydı gelişin...
uyandırdın sessizliğimi aysız gecelerde
yaralı bir deniz gibi hıçkırdığını
bir fanus altında sıkışıp kaldığını..
aşkla kenetlenen kalplerimizin..
me'yus olduğunu,bunaldığını
biliyorum,hayal bekçisiyim..
mehtabı arayan karanlıklarda
yağmur yakışmıyorsa..
güvercin gözlerine yakışmıyorsa yağmur
nasıl açabilirim bulutlara derdimi
nasıl geçebilirim mayınlı köprülerden..
sellere karışan ayaklarımla
yığılıp kalıyor en güzel umutlarım
vurgun yemiş denizciler misali
göğsümün katranlı sahillerinde
zifiri saçlarıyla
infazıma ağıt yakan menziller
en salgın boşluğumu akıtıyor üstüme...
ben mehtabı arayan bir hayal bekçisiyim
ben sevda sokağının yoksul çiçekçisiyim
ben kor merdivenlere göklerle tırmanırım
kızgın güneş altında yemyeşil ıslanırım..
ben mehtabı arayan bir hayal bekçisiyim..
ben korsan bir geminin mahzun kürekçisiyim..
ben yaklaşan saati beklerim odalarda
ihtilaller yaparım gözlerine dalar da.....
Kayıt Tarihi : 7.6.2000 08:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
***SAYIN NURULLAH GENÇ***
Şair, Yazar, Akademisyen ve aydın bir Parlamenter.
Ben özgün Şiirleri pek okumam. Tatsız, Tuzsuz ve Bibersiz Musakka
Yemeğini andırıyor. Ancak, Ahmet Arif, Yusuf Hayaloğlu ve Nurullah
Genç'in özgün Şiirlerini arada bir olsa da okurum.
Gelelim günün Şiirine: Şiirde sebep sonuç ilişkisi oldukça güzel kombine
edilmiş. Anlatılmak istenen mevzu sübuta bağlanmış. Ancak, gereksiz yere
tam altı kez ben zamiri kullanılmış. Bu ve benzer hatalar Şiirin muhteviyatına
gölge düşürür, cılız ve yavanlaştırır.
Zaten ben Zamiri, Bekçisiyim, Çiçekçisiyim, kürekçisiyim kelimelerinde dolaylı
olarak geçmektedir. Bunu Şair ve yazarlar bilmek zorundadırlar. Çünkü
yeni neslimize yanlış örnek olunmaktadır. Antoloji Sayfalarında binlerce
sorumsuzca ve anlamsızca Şiirler yazılmaktadır. İşte bu Şiir erezyonunun,,
müsebbibi bizler, yani eski Şairleriz.
Son zamanın en yaygın amansız hastalığı, aman sendecilik, benim neyime
lazımcılık ve vurdum duymazcılıktır. Bu tavır ve davranışlar sorumsuz, yetersiz
çaresiz ve ruhsatsız bir toplum inşa etmektedir...
Şiire benim puanım= 80 dir...VESSELAM. OZAN ÇAKIROĞLU.
Ancak bu kadar duru bir Türkçe'ye meyus sözcüğü uygun düşmemiş.
'ben mehtabı arayan bir hayal bekçisiyim..' dizesinin tekrar etmesine bir anlam veremedim.
'ben kor merdivenlere göklerle tırmanırım' dizesindeki göklerle sözcüğü sadece bana mı fazla geldi?
Dize sonlarındaki 2 nokta, 3 nokta ve en sondaki 5 nokta hangi amaçla kullanılmış olabilir?
Orijinal imge bulma adına 'kızgın güneş altında yemyeşil ıslanırım..' yemyeşil ıslanmak da nedir?
Şairi yürekten tebrik ediyorum.
muhabbetin en şiddetlisine AŞK
dendiğini biliyoruz. Onun-bunun
tarifi usta şairi bağlamaz.
Aşk aslında Zeliha'nın Yusuf (a.s.) a
olan muhabbetin neviindendir. Yani Allah'ın
(c.c) Vedut isminin tecellisidir. Elbette umur'u
hasisiyeden değildir. hatta kutsiyeti dahi vardır.
Hal-bu ki burada en eşedd bir muhabbetin
bir kalbi nasıl sarıp perişan ettiğinin ifadesidir.
Teşbihle anlatılmıştır.
BEN ŞAİRİMİ TEBRİK, TAKDİR VE TAHSİN
EDİYORUM. VAR OLUNUZ SAYIN GENÇ
Kur'an'ı mana meal okuyan her dikkatli kari bilir ki onun ne Yusuf suresinde ne de başka bir suresinde aşk tabiri geçmez. Kur'an'da ve sahih hadislerde geçen tabir, makul, fıtri, sıhhatli bir sevgi türü olan Hub ve Muhabbet tabirleridir. Said Nursi'nin kitaplarından başka dini kitap okumayan, Kur'an'ı ise ancak ölülere okuyan birisinin tarikatçıların uydurdukları, gayr-i akli, gayr-i fıtri ve gayr-i sıhhi bir tabire kudsiyet atfetmesi onun cehalette ne derece ileri gittiğinin en bariz delilidir. Ayrıca: Yusuf suresinde Zeliha ya da Züleyha denen bir kadından bahis yoktur. Bu isimler bazı yorumcuların tahminleridir. Şehvetinin esiri olan o kadının ve onun gibi aynı gayeyi taşıyan arkadaşlarının bu pis emellerini Allah'ın Vedud isminin tecellisi olarak tavsif etmen de cahilliğinin bir başka delilidir ve Allah'a attığın çirkin bir iftiradır. Yusuf -a.s- bu kadınaların pis emellerine alet olmamak için Allah'tan zindana girmeyi bizzat kendisi istemiş ve zindanda suçsuz yere yıllarca kalmıştır. Sen abuk sabuk fikirlerine kudsiyet atfedeceğine o diline doladığın Kur'an'ı baştan sona mana meal bir tetkik et bakalım, o bahsini ettiğin ucube aşk kelimesine rastlayabilecek misin?
Allah-c,c- Kur'an okumakta, dua etmekte ve farz olan ibadetlerde bile vasat olandan şaşmamayı ve asla haddi aşmamayı salık verip, "ALLAH, ASLA HADDİ AŞANLARI SEVMEZ!" buyururken ve Resulullah-s.a.v-'de bu mealde bir çok hadis-i şerif irat buyurmuşken, sen nasıl oluyor da muhabbetin en şiddetlisi, yani, makul ve fıtri ve de şer'i ölçülere uymayan ifrat bir sevgi türünü kutsallaştırıp Allah'a iftira atıyorsun be adam? Bir şeyi kutsal kılmak ancak Rabbimizin yetki alanında iken sana bu yetkiyi kim verdi de, uzak doğu menşeli tasavvuf denen felsefenin ve onun tabileri olan vahdet el-vücutçu denen sapık şeyhlerin uydurdukları bir ucube sevgiye kutsiyet atfediyorsun? Senin hiç Allah'tan korkun ve gerçek alimlerden utanman yok mudur? Said Nursi denen bir meczubun içinde bir sürü kitaba sünnete uymaz şeyler olan Risale-i Nur kitaplarından başını kaldır da, az biraz da Gerçek İslam'ın iki ana kaynağı olan Kur'an'a ve Sahih hadislere odaklan!
TÜM YORUMLAR (36)