geçerdi gözlerimin önünden bacaların dumanı
tan yerinden hep aynı kızıllık
rüzgar silerdi camdaki parmak izlerini
çiçekler açardı rengarenk pencerelerde
haylaz bir çocuk gibi konuşurdu
zihnine düşen düşlerle
kırık dökük bir pencerede
kırılmış camlar
geceler soğuktu evlerde
bir varmış bir yokmuş gibi
yeniden yaşanıyormuş gibi
her isim
her resim
ve de sonsuzluk sırrı
vurgun yemiş bir çığlık kopardı
vururdu evimin her penceresine binlerce yakamoz
mavi boyalı dalgalar
beyaz renkli köpükler
dede korkut masalından ninniler söylenirdi
korsan fırtınalar en fena silahlarla kurşunlardı geceyi
şehrin tüm ışıkları düşerdi yıldızlardan
sürgün saatlerde
gölgeler sırtımdan hançerlerdi sinsice
ayaz yemiş buzlu kaldırımlarda
geceler boyu
şimşek parıltıları suretlenirdi pencerelerde
yağmur damlaları kadar çok ,saf saf olurdu ışıklar
bambaşka aydınlanırdı cihetlerin yüzü
başka bir alemin bambaşka gökleri
damların tepelerinden dökülürdü küçük çağlayanlar
birden hızla çarpmaya başlardı yüreğim
fışkıran suları titretirdi rüzgar
yüzlerce kez duvarlara izler düşerdi benden
rüzgar vururdu perdelerin göğsüne
paslı korkulukların üstüne sinerdi yılların yorgunluğu
bir festival ki bir ömür seyretmeye değerdi
bitmezdi serüvenleri
uçsuz bucaksız uçurumlara uzanırdı hayalet şekiller
gizemli ışıklar keşfederdi en kuytu yerleri
koca gök uçup giderdi solgun bir rüya gibi
kutsal nefesin onurlu yolculuğuna hicret etmiş gibi
akşam zamanlarında gölge üstüne gölgeler
her gece sancırdı yıldızlar
her azılı hezeyanla alevler parıldardı ,
kızıl alevler yıldızlardan
ufuklara tutunmuş bir kaç yıldız vadilere salınırdı
bulutların içine pencerelerden
sırrını ifşa eder gibi sesini duyururdu
gökleri çatlatan yıldırımların gürültüsü
nöbet tutar gibi loş sokaklarda kuyu diplerinde
uzun bir zaman penceremin önünde
sitemle bir pencere açılırdı sokağa
ebabillerim çığlık çığlığa kanat çırparak uçup giderdi
bin parçaya bölünürdü düşlerim
göklere ilişirdi alnımın parıltısı
vaki olmayan bir coşku
tıpkı kaysın leylaya bağlanışı gibiydi
heyecan yorgunuydu ruh
çatlayacakmış gibiydi göğüs
gökyüzü mü beni kendisine yükseltmişti
yoksa yeryüzü mü beni içine çekmişti
küçük pencereme dokunarak kıvrılıp bükülmüştü ay
büyülü yaratıklardan bir kaçı yaklaşıp
uyansın diye tekrar tekrar tıkırdardı camları
in cin top oynardı bahçede
sağır bir gürültüyle göçerdi gece
bir kaç katar tuhaf umutlar yüklenerek
loşlaşmış havaya yayılırdı karın erime gıcırtısı
kırk yıl gözyaşı döken adem gibi ağlardı
hıçkırıklar gelirdi bezm-i alemden
boyası dökülmüş evlerden sızardı felaketler
ruhumun üzerinde kanat çırpardı karanlık pencereler
güneşin ışıkları parıldardı ufukta dizi dizi
dağların üzerinde cehennemin gölgesi
ateş perçemli küheylanın yelesi okşardı bulutları
rengarenk çiçekler açardı altın sarısı pencerelerde
kabuslar içinde kaybolurdu gök
ben güneşler çizerdim
karanlık kaplardı her yeri
ben yıldızlar çizerdim
tufanları kopardı göğüs kafesimin
hayal alemine uçup giderdim pencerelerden
redfer
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 8.7.2020 18:37:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İlyas Kaplan](https://www.antoloji.com/i/siir/2020/07/08/hayal-alemine-ucup-giderdim-pencerelerden.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!