İki üç kibrit çöpüne hapsolmuş dünya
Bir başından yaksan simsiyah bir tabaka
Kararan gökyüzü gibi üç saniyede solmuş dünya
İyice baksan hayatın altında abluka...
Sessizliğe boyun eğmiş bir dalmış dünya
Gittkçe büyümüş, sıkıca tutunmuş ağaca
Yeniden açtığı rüyalara dalmış dünya
Gözlerini açtığında saf, masum bir karaca...
İki katlı, kocaman bir engelmiş dünya
Tırmanmaya çalışsan kayıp gider ellerin
İkinci katıma misafir gelmiş dünya
Yok etmeye çalışma, saklanmaz delillerin...
Güneşin etkisindeki bir gelgitmiş dünya
Okyanusları değil kıtaları sallayan
O son depremden sonra yok olmuş, gitmiş dünya
Birkaç tane insan var ölüm için ağlayan...
Ödemesi çok ağır bir bedelmiş dünya
Aşkını versen yine de ödenmezmiş
Yürekleri bir kor gibi eritmiş, delmiş dünya
İki metre yol alsa da geriye dönmezmiş...
Soğuk şehrin saklandığı Anadolu’ymuş dünya
Ova boyu uzanan, gökyüzüne karışan
Gözlerimi gölgeleyen dağlarla doluymuş dünya
Bulutları almak için birbiriyle yarışan...
Beyazın saklandığı siyah bir gülmüş dünya
Eski bir film gibi hayatımı anlatır
Rol aldığım komediye ağlamış, gülmüş dünya
Bir öğle vaktimde güneşi aydınlatır...
Vücudumu sarmalamış bir yosunmuş dünya
Başlamış çürütmeye bir ucundan tutarak
Sevimli hayvanlara yemek diye sunmuş dünya
Sanki onu kollarının arasından atarak...
En alt derecesini çoktan aşmış dünya
Tutmuş yerin sekizinci katına oturmuş
Aşkımın hevesiyle yanmış bir aşmış dünya
Tencerenin dibine küçük bir aile kurmuş...
Hayal kırıklıklarıyla dolu bir geçmiş dünya
Neden hep hayallerle uğraştığı bilinmez
Hayatımdan bir hayalet gibi geçmiş dünya
Bedeni kaybolsa da mezar taşı silinmez...
Uçurum ortasında saklı bir uçmuş dünya
Kapkaranlık bir çukur uzağı göremeyen
Kırık iki kanatla yükselmiş, uçmuş dünya
Sensin, ayağı olup onlarla yürümeyen...
Beynimi zorlayan mutlu bir kızmış dünya
Gözlerimin önünden hiç götüremediğim
Bu halime çok üzülmüş, biraz da kızmış dünya
Gözlerimle beraber hergün öldüremediğim...
Hergün yeraltında açan bir çift güneşmiş dünya
Çiçeklere hayat veren, kimsenin bilmediği
Solduğum o son akşama, o güne eşmiş dünya
Karalamak isteyip de kimsenin silmediği...
Tırnağımdan boşanan pıhtılaşmış kanmış dünya
Son iki üç damlasını şarap zannettiğin
Aşkın sarhoş olduğuna inanmış, kanmış dünya
Karasında saklısın ruhumun, mahvettiğin...
Arkamdan üstüme gülen, somurtkan bir yüzmüş dünya
İkiyüzlü değil o, birkaç duygu var yüzünde
Önceden tuzlanmış derimi yüzmüş dünya
Heves etme, çok tatlı bir şeker var özünde...
Şu an yattığım yerden biraz derinmiş dünya
Aşka tutsak iki yürek bırakır arkasında
Birinin kollarında oraya inmiş dünya
Hayat, uyuduğun zaman gözlerinin karasında...
Kayıt Tarihi : 30.3.2011 12:04:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Görkem Buğra Kızılkaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/03/30/havlama-sesiyle-bolundu-hayatim.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!