(sudan derken devletten bahsetmiyorum. Su cıvık bir şey, devlete ters düşer...)
Demokrasi ile diktatörlük
Doğu kültürü ile batı kültürü
inanç ile bilim
Bütün bunlar arasındaki ince köprü, sıfır noktası...
Çocukluğumuzda, ya da ilk ve orta okullarda, küre üstünde pararelleri ve meridyenleri anlatırken aklıma hep ''bunları koca bir dünya üstünde nasıl çiziyorlar? '' diye merak ederdim. Küçücük ilçe sınırları içinde dolanırken bile (çobanlık yaparken) gözlerim hep öyle bir çizgiyi arardı. Ama okulda bunu öğretmene soracak cesaretim yoktu. Öğretmenimiz eli sopalı biriydi. Oyun oynamaya, ders kitaplarından başka kitap okumaya izin vermezlerdi... Bu nedenle iki numara büyük abimin yediği sopaları unutamam... (çünkü varlık yayınlarının çıkardığı küçük öykü kitaplarının hastasıydı) amcam kızının çarliston(çizgi) veya beştaş oynarken öğretmen tarafından görülüp, ilk derste tahtaya kaldırılıp, sınava çekildiği ve bilemediği zaman ''seni çerlistoncu seni... ders çalışmazsın demi...'' diye çok sopa yediğini, hatta kız korkudan tahtada, bacaklarından aşağıya çeşmesi akınca (bizde gülerdik marifet gibi...) onu yalattığını hiç unutamam... Böyle bir öğretmene soru sorabilmek için yürek isterdi... Öyle yürekli de ne yazık ki bizden çıkmazdı... Çıkamazdı o öğretmen o zamanlarda tek doğrumuzdu. Biz cahildik.
Ekvator çizgisinin ne olduğunu yıllar sonra, radyolardaki çocuk programlarında, Barış Manço'dan öğrenebildim. Barış Manço bunu çok güzel anlatmıştı. Ekvator çizgisinin geçtiği yere, düz bir levha koymuştu, onun elli sansim kuzeyine su döktü su kuzeye aktı, elli santim güneyine su döktü su güneye aktı. Ekrandan dik dik baktı. Bu nedir diye çocuklara sordu. Sanki büyükler biliyormuş gibi... Yani bizim cahilliğimizi yüzümüze vurmadı. Sonra açıkladı...
İşte yaşadığımız dünyanın üstünde bir manyatik alan var. Bu manyatik alan bu çizgide nötür (sıfır) güce sahip ama bu çizgiden kuzeye doğru gittikçe manyatik alan kuzeye doğru çekiyor, sıfır noktasından güneye doğru gittikçe güneye doğru çekiyor...
O güne kadar yön tayin etmede bize gösterilen pusulanın da nasıl çalıştığını anlatmadılar. sadece ''okun ucu kuzeyi gösterir! '' di bütün öğrettikleri. Onun için de o pusula benim için pek güvenilir bir araç değildi. Ağaçların eğimi ve üzerlerindeki yosun daha güvenilir bir bilgiydi... İşte Barış Manço'nun o dersinden sonra, pusulanın da o manyatik alanla çalıştığını düşünebildim... Tabi bunu destekleyen de o sıaralarında gittiğimiz kuran kurslarında, ağaçların kabeye doğru eğildiği bilgisiydi...
Karanlık ve aydınlığı birbirinden ayıran, gündoğumu ve günbatımı gibi simgeler, sıfır noktası gibi önem kazanır hayatımızda... Hep o değişim anlarına hayran kalırız ama, kendimizi değiştirmek aklımıza gelmez... Hatta kendimizi değiştirmek dinden imandan çıkmak kadar kötüydü. Bu nedenle ve buna benzer nedenlerle, günden güne dinden imandan çıkanların sayısı da arttı.
Dünya'daki toplumsal yapı da dünyanın doğasına uygun... Kuzey kutbunda zengin ülkeler, güney kutbunda fakir ülkeler... Ekvator bölgesi de barışı temsil ediyor... Zenginlerin çekim kuvveti kuzeye doğru, geri kalmış ülkelerin çekim kuvveti güneye doğru... Bu iki uç birbirine benziyor... Faşizm ve terörizm... İkisi de soğuk. Yaşanılır gibi değil... Ekvator bölgesi de barışı temsil ediyor, ama barış da öyle kolay yaşanılır gibi değil... sıcakları insanı yakıyor... İnsanlar yaşam tercihlerini yaparken soğuk ve sıcak arasında bocalayarak yapıyorlar... fazla soğuk da iyi görülmüyor fazla sıcak ta... Ama sonuçta bu dünyada yaşamak zorundalar...
Dünyanın insandan önce oluştuğu malum, birçok evreden geçtikten sonra, bu gün daha yaşanılır bir düzene kavuşmuş... Evrenin, yani dünyanın bir parçası olan insan toplulukları da zamanla daha güzel yaşanılır hale gelecek, ufak tefek depremler olsa bile bu günkü sıkıntılar azalacak... Dünyanın geçmişte paraleller ve meridyenler arasında çok değişimlerden geçtiği gibi... Bazı karaların sular altında kalıp bazılarının su yüzüne çıktığı gibi, bu gün çalkantılardan nefes alamayan toplumların da paraleller ve meridyenler arasındaki bölünmeden, ve bu bölünmede kendi kutbu içindeki çatışmalardan kaynaklanan sıkıntılar da zamanla aşılacak... Bu doğanın bir yasası ama bu yasanın öznesi de insan, insan yerinde dururken yasalar da değişmez... Bu değişimin kolaylaştırıcısı, hızlandırıcısı bizzat insanın kendisi... İnsan bunu başarabilmek için daha çok öğrenmeli ve bu doğrultuda bilinçli olarak daha çok mücadele etmelidir...
Toplumlar da dünyanın paraleller ve meridyenler arasındaki parçaları gibi bir arada ve yerli yerinde var olacaklardır. Bunu ''her kimlikte'' insanlar kabul etmek zorundadır. Dünyanın bütünlüğü kadar toplumların bu farklı yapısı ve bu farklı yapı içindeki bütünlüğü da doğal ve kaçınılmazdır. Bunu kabul etmemek, dünya üstünde kendi varlığını kabul etmemekle aynı anlama gelmektedir. Onun için ki savaşlarda karşılıklı insanlar birbirini tüketmektedir. Tükenenlerde hep geri kalmış ülkelerin yoksullarıdır. Daha çok geri ve cahil bırakılanlardır.
Yapılacak iş, insanın dünyayı ve kendini sorgulayıp, çıkarının, günübirlik değil, uzun vadeli çıkarının hangi kutupta olduğunu araştırıp bulmasındadır. Onu başardığında, dünyayı kontrolü altına alan 500 uluslar arsı şirketin güdümünden kurtulup kendi kutbunda yer alınca, dünya toplumu da düzenli nefes almaya başlayacaktır. Sevgiler, saygılar...
Kayıt Tarihi : 1.8.2013 15:02:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!