Hatıra Sığanlar (Deneme)

Hayrullah Kocasakal
88

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Hatıra Sığanlar (Deneme)

Anamdan doğduğum gün tanıdım aşkı. Seneler önce bir şubat gecesi doğmuşum ben. Yumuk gözler, kırışık sapsarı bir surat. Kilomda epeyce fazlaymış. Anam öyle der. Kokum cennetin kokusuymuş. Uyandığında ilk duyduğu şey kokum olmuş. Koklamış beni, koklamış dakikalarca. Sevmiş beni; insanı acıtan şey sevilir mi? sevmiş O. Sen dokuz ay karnında taşı sonra da sev. Sen ki gece gündüz, her saniye ağrılarla ömrünü bitir. Yiyeme, içeme, uyuyama sonra da sev. Garip olsa gerek diye düşündüm, sevmek çok garip. Onca kilonun altında ezilen ayaklar, gün geliyor vücudu taşıyamaz oluyormuş yorgun düşüyormuş insan. Her şey çok garip diye düşünüyordum.
Anam, “oğlum bilemezsin” dedi “ana olmayan anlayamaz bu duyguyu.” Anlamadım tabi, ama aşk bu her hal dedim aşk denen bu. Ananın çocuğunda cennetin kokusunu duyması, sımsıkı sarılması yavrusuna, tüm kötülüklerden sakınması aşk bu dedim.

İlk anamda tanıştım aşk ile, ben de ona sarıldım. Aşktı ya anam bırakmadım. Bir parçasıydım onun; yüreğinden kopan bir parçası. Taşımaya koyuldum o parçayı.

Başka analarda tanıdım o yolculukta. Bir tanesi vardı daha ömrünün baharında yüreği kan içinde. Havada ateş böcekleri gibi uçuşan mermilerden kızını korurken can vermiş. Siper olmuş yavrucağına. Kanlar içinde vücudu, delik deşik. Kendi hayatını yavrusununkine değişmiş. Canın anlamsızlığını öğrendim aşk karşısında. Bir yaşama değişilen başka bir yaşam. Ölümün sunduğu bir hediye oluvermiş kızının hayatı.

Başka bir tanesi açlıktan kurumuş bedeni, deri ve kemikten ibaret vücudun da iki çaput parçası. Ağlıyor siyahî bir dil ile. Açlığına değil tabi! kucağında ki bebeğine. Sütten kesilmemiş bebek, karnı kocaman! Çoktan göçmüş diğer âleme. Ana yüreği dövünüyor, yavrusunu geri getirebilmek için çareler arıyor, divane haykırıyor yardım dileniyor, yorgunluktan bitap yığıldı yere. Aşkın dilinin olmadığını öğrendim o vakit. Nerede yaşanırsa yaşansın renk ırk ne olursa olsun aşkın hep aynı olduğunu öğrendim. Dünyanın tüm kahpeliğine inat ölmeyen tek şeyin aşk olduğunu öğrendim. Tüm saflığına rağmen onunda düşmanları olduğunu öğrendim. Anaları öğrendim, içerlerinde yaşattıkları aşkı.

Ben ilk babamı kıskandım. Babam! Evin reisi, otoritelerin en büyüğü. O sıralar siyasetmiş, güçmüş, yönetilmekmiş, devletmiş anlamıyoruz ya baba dedik baba! İsmin yüceliğinden saygıyla karışık bir korkuydu baba. İlk babamı kıskandım.

Anam on yedi yaşındaymış aldığında babam onu. Ben yokum o sıralar. Kendi hallerinde bir düğünle girmişler dünya evine. Paylarına düşen bir oda ve ortak kullanılan bir mutfakta yitmiş en güzel günleri. Evliliklerinin ikinci senesinde gelmişim dünyaya. O küçük odada tanımışım ilk onları, onlarda beni. Babam heyecan abidesi; doğumum anında annemden çok o heyecanlıymış, bir oraya bir buraya koşuyormuş, yaptığı bir şey de yok, kendinde değil ki gariban. İlk o evde açtım dünyaya gözlerimi ilk babamı gördü gözlerim. Kan ter içinde telaştan ne yaptığını bilmez babam durulmuş beni görünce. “Şimdi hapı yuttuk” demiş. “Aldık başımıza telli belayı. Yok mu kız bunun bir yolu? ” Sevmiş tabi o da beni. Çok sevmiş.
Doğumumun birinci yılı bakmış aile büyüyor. Hanım artık gitme vaktidir demiş. Aldığı arsaya dört duvar dikivermiş. Üzerine de bir branda oldu sana kutu gibi bir ev. Emek dendiğinde babam gelir aklıma. Aldığı üç kuruşun ikisiyle meydana gelmiş sıcak yuvamız. Önce dört duvar, sonra damı, kapı, pencere derken tüketti en genç yıllarını. Emektir babam. Reistir babam; kartaldan, aslandan, devletten, dünyadan otoritelerin en büyüğünden daha büyük en heybetlidir babam. Babadır babam.

Emekti aşk harcanan emekti. Fedakârlıktı o an anladım. Yavrunun doğumunda döktüğün terdi aşk. İki ekmek derdine döktüğün terdi. Bir yandan kıskandım bir gün bende dedim. Bende diyebildim.

Gün geldi gördüm birini. Vuruluverdim, sevdim işte utanıyorum söylerken. Yaşadım ben de ya. Tutku, özlem, emek, fedakârlık her ne varsa kayda değer. Tozun pembe olduğunu keşfettim, dünyanın etrafında dönüyor olduğunu, o soğuk karın sevdiğin yanında iken üşütmediğini, yağmurun aslında ıslatmadığını, acıyı. Yaşanılası ne varsa hissettim ben de.
Artık benim de anlatacak bir öyküm var. Kelimelim var oldukça ben de varım. Hoş geldim aşk.

Hayrullah Kocasakal
Kayıt Tarihi : 30.8.2007 23:37:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Sipse Gürbüz
    Sipse Gürbüz

    öykünüz çok güzel inşallah devamını da getirirsiniz...http://sipse.blogspot.com/

    Cevap Yaz
  • Nurten Aktas
    Nurten Aktas

    'Uyandığında ilk duyduğu şey kokum olmuş. Koklamış beni, koklamış dakikalarca. Sevmiş beni; insanı acıtan şey sevilir mi? sevmiş O. '

    önce kadın, sonra anne olmak isterdim.
    sonra ölsem gam yemem elbet...

    yazını okusam ağlayabilrdim, okuyamadım can;
    içim yandı, varoluşum buğazıma düğümlendi. (bi gün cesaretimi toplarsam okurum elbet )

    yine de iyiki yaşıyorum da, insanlığımı paylaşıyorum, hayatın sırlı/ şiirli aynasında!

    erdemle...

    Anneme Doğaçlama

    Gitme annem
    bilemezsin nasıl korkuyorum:
    yüreğim sızlıyor, şimdiden
    annem; söylemeye de dilim varmıyor ama,
    gün gelir de, kızını, meleğini
    yani yalnızlığa gömüp de
    çeker gidersin diye
    o sonsuz huzura...

    24/3/2007

    Nurten Aktaş

    Cevap Yaz
  • Ali Soydoğan
    Ali Soydoğan

    bu kadar hüznü gerçekten zor olmalı taşımak
    ve alışmışsınız gibi geliyor hüzne
    nasıl mümkünse acıya alışmak?

    Cevap Yaz
  • Latife Canatan
    Latife Canatan

    NE BÜYÜK SEVGİLERİN VAR İNSANLARA SEVGİLİ ŞAİR,YAZAR ,HERŞEYDEN ÖNCE GÜZEL İNSAN BİR KEZ DAHA MERHABA SENİ HEP OKUYACAĞIM ÇOK SEVDİM YAZILARINI SIMSICAK SEVGİ DOLU BURAM BURAM SEVGİ KOKUYOR BİR KEZ DAHA ÖPÜYORUM SENİ YÜREĞİNE SAĞLIK SEVGİLİÇOCUK.......

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Hayrullah Kocasakal