Demeçlerin bir tuhaf
Hasta mısın hoca sen?
Her cümlende tonla gaf
Hasta mısın hoca sen?
Müslümanken sözde sen;
Beyanların na-hasen
..
Abi’m hasta;
Çalışmıyor böbrekleri.
Daha genç yaşta;
Daha bitmedi görecekleri.
Abi’m hasta;
Kanını zehirliyor yedikleri.
..
Kör talihim sen beni dağdan dağa gezdirdin
Yoruldum bir gün bile halim ne hiç sormadın
Bense gezmekten bıkkın dolaşıp duruyorken,
Sonunda hasta oldum, küstüm dağlara taşa.
Kör talihim gel yapma yazık etme sen bana,
Biraz’ da ben güleyim, hayattan aşktan yana,
..
Hani o meşhur Kemal Sunal Şener Şen filmi Tosun Paşa'da geçer. Kemal Sunal paşa gibi hareket etmeye çalışır da, göğsünü kabartır, kafayı yukarı kaldırır da bir tek ''Gözlerimden ateş çıkartamıyorum.'' der Şener Şen'e... Hem vallahi hem de billahi benim gözlerimden şu an da ateş de çıkıyor, hem de ne ateş yakıyor etrafı her bir tarafı hem de vücudumun her bir yerini... Anlayın işte da hastalandım, ateşlendim. Gripal durum yani kısaca özetleyecek olursak.
Hasta hasta oturmuş ben de mizah öyküsü yazmaya çalışıyorum günün gecenin bu saati hem de... Zamanlar torbaya girdi ya... Hanım da oradan sesleniyor ''Yat da dinlen a kocam yat da dinlen, bu gün de yazmayı ver, edebiyat dünyası yerle bir olmaz merak etme Ahmet bu gün bir şey yazmadı diye.'' Doğru diyorsun be Hatun. Biraz dinleneyim...
Hanım da şöyle bol acılı bir şehriye çorbası yapmış. Üstüne de bastım mı pul biber ile karabiberi iyice ateş basacak sonrasında. Bir de üstüme kalın hırka, terledim mi hiç bir şeyciğim kalmaz diye geçiriyorum içimden ama nereye varır bu hastalığın sonu onu da bilemiyorum... En iyisi bir duşa girsem de azıcık ıslansam fayda eder mutlaka...
..
HEKİM-yaran ciğerinde belli
sanıyorum habis bir ur
ilaç kâr etmez besbelli
ameliyatla kurtulur
HASTA-size mahremdir kalbim
ölürümde açtırmam
yüreğime gömdüğüm
..
Hızır dermanı
İğne hap kullanmanın yanında
Hasta üzerinde en küçüğünden bir kuranı kerim taşır her ezanda ezan duasının yanında bir fatiha üç nas duası okur hasta engelli yetim öksüze üç günden üç güne
Bir ekmek parasından az olmayacak şekilde sadaka verir kalkamayacak hale geldimi hasta kurban keser
Evin yemek artıklarını su uçan yüzen yürüyen hayvanlara akşam ezanından akşam ezanına verir
Art niyetten kötülükten uzak durur biliyorsa hızır namazını islam dini namazından sonra kılar
Hazreti hızır
..
Gurbet omuzuna yükler kayayı,
Unutturur Vatanını, sılayı,
Başına getirir türlü belâyı,
Tez gel oğul hasta-sayrı olmadan,
Kavuştursun yüce Mevlâm, ölmeden! ..
Yoksul zannedilen Şehitler Yurdu,
..
GÜLÜM HASTA
BEN ÖLMÜŞÜM
Göğsüme hançer saplandı
Gülümhasta ben ölmüşüm
Yüreğim ateşlerde yandı
Gülüm hasta ben ölmüşüm
..
Başhekim elindeki sopayı akıl özürlü genç hastaya uzatarak...- Al bu sopayı kafana vur deyince hasta genç - Neden vurayım delimiyim ben..
Bunun üzerine Başhekim gülümseyerek..- Ben sadece seni sınadım..Aferin.. sonuçta deli olmadığına karar verdim...Raporunu yazıyorum al bak özgürsün artık...
Akıl özürlü hasta raporu alıp okumaya çalıştıktan sonra cebine koyarak
- Çok teşekkür ederim Doktor Bey dedi.. - Şimdi özgürce bu sopayı senin
kafanda parçalayacağım...
..
olma hasta
ölürsün yoksa
en büyük çarpıklık
devlet politikasında
çoğu hastalarını
sevket ankarasına
orda bir doktora
..
Kış denince önce akla yağmur,soğuk,sel taşkınları gelir.Aniden bastıran yağmur ve dolu sonucu ortalığı bir anda sel suları alır götürür.Felaket her an kapıda demektir.Neyin ne olacağını kestirmek çok zordur.Her şeyi ancak Allah(CC) bilir.Kışın en yağışlı zamanlarda Kargı çayı taşmış,Değirmen Boğazı mahallesini boz bulanık sel suları kaplamıştı.Sel suları kökünden söktüğü dev misali ağaçları paldır küldür sürükleyerek insanlara korku verir,’’Kızılca kıyamet mi kopuyor acaba? ’’sorusunu akla getiren bir muamma yumağını hatırlatır.Köyde büyük afet olduğu zaman büyükler dereden ‘’evren ‘’geçtiğini anlatırlar.Artık çeşitli hikayeler anlatılır rivayetler söylenir.Aslı astarı olmayan dedikodular ayyuka çıkar.Evreni geçerken götürdüğünü söyleyenlerden tutun da, boyunun kaç metre olduğunu iddia edenler bile olur.Böyle afetler tarlalarda ne harım ne duvar bırakır? ne de değirmenlerde oban? yağmurlar kesilip ortalık normale dönünce herkes harımını yapar mahalleli imece ile su arklarını işler,değirmenin mendini yapar, obanına suyu tutardı.Değirmen deyip geçmeyin köyde herkesin yolu mutlaka buraya uğrar,değirmen bozulduğu zaman ya da dişenince çoğu kimse unsuz kalır,ekmek yapamazdı.Bizim köyde de değirmenlerin bulunduğu mahalle’’Değirmen Boğazı’’ idi.Arıklardan gelen sular obalardan değirmenin çarkına dökülürken,dönen çarkın kanatları göbek taşlarını döndürüp gürültü ile buğdayları un haline getirirdi.ben de böyle bir müstesna zaman diliminde değirmen boğazındaki tek odalı evimizin önünde ayağımda dora pabucu, bacağımda dimi donum,yamalı yeleğimiz ile pejmurde biçimde oyun oynarken,bir anda gelen sel bizim tarlayı basmıştı.Babam küreği eline aldığı gibi tarlaya koştu.Ben o zamanlar üç yaşında idim.Babamın ardından hiç ayrılmaz,kuyruk gibi tin tin koşardım.Babam tabi ki koskocaman adam olduğu için selden kolaylıkla geçip gitmişti.O geçti diye ben habersiz arkasından suya dalmışım.Ne oldu ise işte o zaman oldu. Sel suları beni çam kabuğu gibi aldı ise azgın suların içinde suya dalıp çıkan ördek misali aşağı gitmeye başlamışım.Bir müddet su ile sürüklendikten sonra yorgunluktan bayılmış,sel suları ile hızla denize gitmeye başlamışım.Yedi yüz metre gittikten sonra tesadüfen selden geçmeye çalışan akrabamız ve köylümüz olan Mehmet Koyuncu ve İlyas Koyuncu’nun üzerine varmışım.Mehmet ağabey beni yakaladı ise çaydan balık tutar gibi tutup çıkarmış.Gözümün kapağını açıp ölmüş mü diye bakmış.Gözümün kıpırdadığını görünce tepesi aşağı çevirip iyice sallamışCciğerlerimi dolduran su boşalınca nefes alıp vermeye başlamışım.Sonra dirilmiş,yeniden hayata dönmüşüm.Hani biz küçükken anam bize; ’’Ben sizi çaydan tuttum ‘’derdi de biz ona inanır,kışın çaydan çocuk gelecek diye saatlerce dere kenarında bekler dururduk.Bulanık suya bakarken başımız döner,nerdeyse bunalım geçirirdik.Aynı bunun gibi bir olay olmuş ve beni çaydan tutup Nuri Gökdağ amcanın evine getirmişlerdi.Nuri amca bana bakıp suyun beresini alsın diye sadeyağı tencereye koyup ateşte kızartmış içine toz şeker katıp karıştırtarak bana içirdiler.ben de o zaman kendime geldiğimi daha dün gibi hatırlıyorum.Öldürmeyen Cenab-ı Allah öldürmüyor.Yiyecek ekmeğimiz,içecek suyumuz varmış.Kepeğimiz kesilmemiş ki ölmemişiz.Hemen birisi ile eve haber vermişler.Anam ile babam beni öldü de mahsustan yaşıyor dediler diye sinir krizi geçirip bayılmışlar.Apar topar,yalın ayak bir koşuda Nuri amcagile gelmişler.bakmışlar yaşıyorum, sevinçten ağlayıp yüce Allaha şükür etmişler.beni eve götürüp sağ salim kurtulduğum için kurban kesmişler.O günden sonra babam rahmetli ile rahmetli anam çoğu zaman hasta olmaya başladılar.Yaramazlık yapıp onarı kızdırınca; ’’bizi senin suya düşmen hasta etti’’diye beni suçlarlardı.Ben de kendimi suçlu görür çok üzülürdüm.Sanki elde olan bir şey var da yapmamışım gibi! Ne yapacaksın Allah’tan gelen her belaya katlanacağız.Katlanmamak elde mi? Sıkar ise katlanma …Bu olay benim yeniden hayata dönüşüm demekti.Benim sel sularından kurtulmam hayatımın dönüm noktasını oluşturmuştur.Şimdi yaşadığım buca yılı beni sudan yakalayıp çıkaran iki kişiye borçluyum.Allah onlardan razı olsun.Bazen bu kimselerle bir araya gelir hasbihal eder,o günlerden görüşür konuşur,eski günleri yad ederiz.Şimdi televizyonda bir sel haberi görsem veya bir tarafı azgın sel suları basmış olsa, başımdan geçen bu olayı hatırlar vücudumu ateş basar,sel götürüyormuş gibi olur,ölecekmişim hissine kapılır, sanki suda boğulma sahneleri yaşarmış gibi rüyamda kabuslar görürüm.
..
Her sabah kalkıp işe gitmenin
Kuru simitle kahvaltı etmenin
Bıkmadan usanmadan çalışmanın
Hasta yatınca bildim kıymetini
Bilgisayarın klavye ve ekranı
Sigortalıyı kızsam da laf anlatmayı
..
Dedilerki sunan düşmüş yatağa
Yar sılada hasta ben çaresızım
Yıkılasın gurbet düştüm batağa
Yar sılada hasta ben çaresızım
Senelerim geçti gider boşuna
Kırkı devir ettim elli yaşına
..
Hasta bedenim ve hasta ruhum,
Bilmem acep ne olur ki sonum,
Bir tek gayem var Hak olsun yolum,
Ahir zaman fitnesinden korun dostum korun.
..
Öyle hastayım ki hasta
Şu türk sanat müziğine
Kanunuyla uduyla,
Cümbüşüyle sazıyla
Bir bambaşka duyguyla
Öyle hastayım ki hasta şu türk sanat müziğine
..
Boğazı gören
hasta olur.
Hasta olan
yasta olur, uzakta.
İstanbul öyle bir İstanbul
işte.
..
Karanlığın dertleri,örttüğü gün gelecek
Sevda nasıl oluşmuş,sevene ben ne deyim
Olur olmaz zamanda,umutları bilecek
O yar çaresiz hasta,ben kimlere ne deyim
İç çekişler sebepsiz,kısık gözarasında
Hayata küskün bakış,kaşların karasında
..
Yarından vaz geçsem, yarden vazgeçmem
Şimdi şuanlar da, neler yapıyor
Artık kötüleri, anmak istemem
İlgileri beni, hasta yapıyor
Anlatabilmek de, susmaktan geçer
Hayat gecesinde, ölüm hak biçer
..
çok uzaklarda bir kasaba vardı o kasabanın halkkı birbirlerinden çok uzaktı biri hastalansa veya vefat etse kimsenin birbirinden haberleri olmazmış kimisi birbirinle konuşmazmış yüz yüze geldiklerinde ne selam verirlerdi nede hatırını sorarlardı bu kasaba köyede çok yakındı köydekiler de bu kasabanın insanlarına bir anlam verememişlerdi bir gün biri vefat etmişti ve tüm halk cenazeye gittiğinde kimse kimsenin yüzüne bakmazlardı kasabada nede köyde bir imam bile yoktu cammi sahipsiz kalmıştı halk bile gitmezmiş namazlarını evde kılarlardı kimide namaz bile kılmıyordu dinlerini bile bilmiyorlardı kimiside yarım yamalak biliyordu kimse kimseye yardımlaşmazmış yardıma muhtaç insanlara yardımcı olmazlarmış yani halk kör körüne yaşarlarmış hep kendileri için yaşamayı bilirler hiç kimseyi istemezlerdi ne imam ne öğretmen nede dorktor bir ay bir kaç sene geçtikten sonra kasabaya ve köye bir imam tahin edilmişti tüm kasabalılar ve köylüler bunu durunca deliye dönmüşlerdi onu istemiyoruz diye devlete bakamlığa gitmişlerdi ama bir sonuç almamışlardı geliyordu imam da çok gençti yaşı 25 ti o kadar temiz yüzlü o kadar yürekliydi ki kim bilir ki kaderi burası olucağına gürev gereği burda olduğunu çok iyi biliyordu buralarda sevilceğine emindi ama ne zaman kaç yılda seveler diye kestiremiyordu yola çıkmıştı iki üç gün yoldan sonra varmıştı kasabada onun için hazılanan yere yerleşmişti bir sabah kasabayı ve köyü gezmeye başlamıştı bile halık imamı gördüklerinde hiç yüzüne bile bakmayı tenezur etmiyorlardı imam selam verince kimse selamını almamıştı küçük çocuktan başka aleyküm selam hocam demişti bu çocuk 18 yaşındaydı kocaman adamlar selamı almadığından çocuk şöyle seslenmişti sayın hocam büyüklerimin kusuruna bakma burda hiç yabancı görmediklerinden dolaysıyla biraz kabalar imam çocuğa gülümserek cevap verdi hiç önemli değil yavrum normaldır dedi ve şöyle sözüne devam etti burda cammi nerde gösterirmisin bana çocuk tabiki hocam memuniyetle çocukla imam yolda giderken konuşmaya başlarlar imam çocuğa sorar adın ne senin çocuk benim adım yusuf ya sizin adınız nedir hocam diye sordu benimkide veysel böylece konuşa konaşa cammiye geldiler imam cammiye girer girmez birde ne görsün cammi cammilikten çıkmış halde etrafına şaşkın şaşkın bakınırken yusuf hocam ben size yardım ederim burasını sağlam hale getiriyiz imam ailen izin verirmi bana yardım etmene yusuf verir hocam benim bir hasta anam var başka kimsem yok anamda çok hasta ben bakıyorum diye cevap verdi çok geçmeden imam işe koyulmuştu şehirden mazeme istemişti ve boya işine koyulmuştu yusufta imama yardım etmeye başladı hep beraber boyamaya başlamışlardı gece gündüz ancak bitirmişlerdi yusuf tüm kasabaya köye inmiş tüm halkkı yardıma çağmıştı ama kimse yanaşmamıştı bu işe tüm çocuklar koştu yardıma bir kaç kadında yardıma koştu kimse bir şey diyememişti kısa sürrede camminin tahmiri tamamlanmıştı herkezi namaza çağırmaya başlamıştı imam çocuklarada kuran ve din dersleri vermek için aileleri gezmeye başlamıştı bazı çocukların aileleri yolamıştı bazıları da izin vermemişti imam çok üzülmüştü o ailelerin çocukları gizli gizli ailelerinden izin almadan cammiye giderlerdi imam çocukları görünce çok şaşırmıştı vede çok ta sevinmişti çocuklaryerlerini almışlardı tam ders işlicekler aileler gelip çocuklarını alıp giderlerdi aylar yılar geçiyordu kasaba gelişmeye başlıyordu bir öğretmende gelmişti çocuklar ve büyük insanlar okumaya başlamışlardı zamanla imamı sevenlerde olmuştu imamı yanlız bırakmıyorlar ona yemek ve içmek gönderiyorlardı imam onlar için bulunmaz nimetti sanki o kadar seviyorlardı ki hele yusuf onu daha sa çok severdi nerdese tüm zamanını onunla geçiriyordu anasıda ileşmişti imam saresinde yusufun anasıda imamı kendi oğlu gibi severdi yusufta büyünce imam olmak istiyordu her şeyi öğrenmişti oda öğretiyor ve anlatıyordu her güne gün imamı seven çoğalıyordu nerdese tüm kasaba artık seviyordu köylülerde öyleydi bir yılda kasabaya ve köye hastalık salkını başlamıştı herkes hastalanıyordu bilinmiyen bir hastalık saymıştı hertarafı doktur da yoktu kasabadaki dokturda çekip gitmişti herkes imam hastalanmasın diye çaba gösteriyorlardı otlarla bitkilerle bir şeyler yapıp yediyorlar ve içiriyorlardı bazıar vefat ediyordu bu hastalıktan cenaze namazını artık imam kıldıyordu herkes gelip artık eskisi gibi değillerdi bir birinin yüzüne bakıyor ve yardımlaşmaya başlamıştılar bir brinden yardım istiyorlardı ve çok mutluydular eskisi gibidden daha da iyilerdi imamları önünde namaz kıldırıyordu cenazelerini gönmüşlerdi evlere dağnmışlardı her günden güne hastalık çoğalıyordu herkes hastalanmaya başlıyordu karantiyede alan yok bakamlığa belediyeye gidende yok imam ne yapıcağını bilemez hale gelmişti bakamlığa gitti yardım istedi doktur yoladılar herkese ilaç seyon verdiler ilaçladılar her mahaleyi ve evleri her gün biri iye gidiyordu aylar geçti yılar geçti hastalıktan eser kalmamıştı herkes gene mutluydu neşelirdi hep beraber imamın yanına gittiler teşekür ettiler iyiki geldin dediler zamanla sana yapmadığımızı bırakmadık yardım etmedik af et bizi olurmu imam olurmu öyle şey af etmek ne kelime af ettim tabiki de halk çok mutlu oldular zamanla kasaba dahada güzeleşiyordu ağaçlar ekiliyor pazarlar kuruluyor kasaplar açılıyor manavlar açılıyor bakallar açılıyor her zaman biraz daha gelişiyordu hastane yapılıyor okul bile yapılıyordu cammi bile yapılıyordu yeni cammiler kuruluyordu köyde gelişiyordu yusuf ta okumaya başlamıştı imam olmak çok istiyordu bir gün yusuf imamın yanına gitmişti imamı hasta yatakta yattığını görünce çok korktu hemen koşarak tüm kasabalılara ve köylülere ilan etmişti nerdese herkes koşarak imamın yanına gittiler imamda o hastalığa kapılmıştı herkes şaşırmıştı nerden kaptı diye kendi kendilerine sormuşlardı meğer önce kapmış halkın verdiği bitkiler attırmasına engelemiş bir süredir içmediği için hastalık ortaya çıkmış herkes doktura koştu imama baksın diye doktur ilaçlar ineler seyon verdi her gün verdiği halde imamın durumu gitikce kütüleşiyordu herkes ağlıyordu her yolu deniyordu dokturun denemediği kalmamıştı gerisini allaha bırakmıştı oda çok üzülüyordu ama elinden bir şey gelmiyordu ki aylar yılar geçiyordu imam gittikçe eriyordu halk imamın yanından arılmıyor hele yusuf hiç arılmıyor baş ucunda bekliyordu devamlı kasaba sanki imama ağlıyordu sanki sahipsiz kalmıştı kaç yıldır hastaydı imam bir sabah kalktılar birde ne görsünler imamı kaybetmişler herkesin gözleri yaşlıydı ağlamaya başladılar yusuf öyle ağlıyordu ki koşarak dışarıya çıktı koştu dağlara tepelere tırmandı bağmaya çağmaya başladı ve bağırayak söyle dedi bende senin gibi imam olucam senin yapamadıklarını ben yapıcam sana söz veriyorum hocam herkes yusufu göremeyince korktular imam yusufu çok seviyordu ona bir şey olmasın kendine bir şey yapmasından korktular hemen onu aramaya başladılar çok korkuyorlardı yusuf yusuf diye bağıyorlardı her yerde arıyorlardı bulamamıştılar anası dedi ben biliyorum yerini dağlara tepelere çıkar günlerce gelmez hemen oraya gittiler en sonunda buldular yusuf nerelerdesin sen yusuf gözleri kıpkımızı olmuştu ağlamaktan anası bağdı ağlamak yok dedi hocanı seviyorsan onun gibi olucan onun gittiği yerde gidicen gitmelisin dedi oku okucan dedi kızdı bağdı yusuf tamam anam sana söz veriyorum hocam gibi olucam onun gibi imam olucam sarıldılar ağladılar sonra gittiler ertesi gün imamı def etmek için hazılıklara başladılar cenaze namazını yusuf kıldırmaya başlamıştı ailesinede haber vermişlerdi aileside burda yaşamaya karar vermişlerdi onun için herkez kim varsa yardımlaşmaya devam etmiştiler cenazesini kaldırdılar dualarını ettiler kuranı kerimlerini okudular aylar yılar geçti yusuf genç delikanlı olmuştu okumuş kocaman adam olmuştu büyük şehirlerde okumuştu en sonunda kasabasına dönmüştü imamlık yapıyordu artık imam veyselin yerine geçmişti hocasının yapamadıklarını yapıcaktı onun mezarını yaptırmıştı onun yaşadığı yerde yaşamaya başlamıştı anasıda onun yanındaydı artık yusuf imamdı heryerde imamlık yapıyor her yere koşuyordu büyük bir imamdı artık hocasının vadsiyetini yerine getirmişti bu yüzden çok rahattı artık...
..
Zalim gurbet ile felek yüzünden,
Hasta düştüm nazlı yarim gel n’olur,
Kendin bilmezlerin acı sözünden,
Hasta düştüm nazlı yarim gel n’olur.
Feleğin rüzgarı üstüme esti,
Doktorlar tabipler ümidi kesti,
..