HASTA ŞİİRLERİ

HASTA ŞİİRLERİ

Rukiye Koç

Hasta ruhum yolunu gözlüyordu nicedir…
Ve sen yine geldin kutlu misafir gönlümdeki yaralara şifa olmaya geldin…
Ve yine geldin kutlu misafir, açlıkla susuzlukla ruhumun Rab yolunda ki dilinin kelam-ı alası olmaya…
Geldin çok şükür, Rabbimle kalbim arasındaki kara perdeleri aralamaya…
Hasta ruhum yolunu gözlüyordu nicedir…
Hoş geldin ey ramazan sefalar getirdin dünyama…

..

Devamını Oku
Eray Usta

diyorlar ki; yağmur yağıyormuş,
diyorlar ki; şemsiye lazımmış,üşümesinler yağmasınlar bedenime diye.
ayaklarımın ıslaklığından hasta olurmuşum,
öyle diyorlar birbirlerine.
sıcak sanmışlar geldiğim yolları,
hiç sevmemiş sanmışlar.
ne zaman yollara vursam sen diye kendimi,
..

Devamını Oku
Memet Karabalık

Hasta bir ruhun trajedisi
Hayta bir yüreğin oyuncağı
Acısı alınmış bir sevdanın çarpıntısı
Ağrıyan yanlarımın sebebi
Ağlayan kalemin komedyası
(Tuzlu) suyun yürekten yere sarkması
..

Devamını Oku
Murat Tarıkelmas

Ne oldu bana? ...Başka bir alemdeyim...
Alemler içinde; Alem alem içinde...
Akıl başta,fikir başta...
Fikir akıl içinde,Akıl alem içinde...

Hayal değil gerçek,gerçek hayal içinde...
Hayal gerçek peşinde...
..

Devamını Oku
Arzu Bağrıaçık

Tam iki sene hasta yattım
Dört duvar arasında,
Hasta çocuklarla birlikte.
Ne insanlar geldi geçti,
Ben ise hala aynı yerde
Kendimi bilemeden
Ve şehrin sokaklarını.
..

Devamını Oku
Berna Ocakçıoğlu

Sen her gece başka aşka sevdalı,
Koynunda kim varsa en çok sevdiğin o!
Ben gözlerinin hançeriyle yaralı,
Hasta yatağımda inliyorum.
Bir ömür yanında ben olsam diyorum.
..

Devamını Oku
İsmet Temur

Sen nerdesin, nasılsın bilmiyorum Beklemiyor, merak etmiyorum Diyemiyorum, yalan söyleyemiyorum Çünkü ben sen çok ama çok seviyorum Sebebi bilinmez hasta olsam Hasta, seni beklerken, birileri gelir Bilmiyorum, duyupta sende gelir misin Gelir misin son defa görmeye, helalleşmeye Gelmezsin, gelmeyeceksin biliyorum Sen, sen bilmiyorsun ama, ben hala seni Öylesine, karşılıksız, beklentisiz seviyorum Gelsende, gelmesende yolun sonu, ben ölüyorum Hani titrerde yüreğin, sızlarsa vicdanın Merak edip ararmısın, nerdedir kabri diye Gelipte soğuk taşları sever misin hasretle Solmuş birkaç çiçeği sular mısın gözyaşlarınla
..

Devamını Oku
Mahmut Urkaç

Bugün yardan haber geldi,
Bıraksın peşimi demiş.
Uzak olsun benden uzak,
Ağrıtır başımı demiş.

Ben ona kul köle iken,
Gül yerine ektim diken,
..

Devamını Oku
Levent Oğuz

Aspozi'yi yaktılar
Aspozi'yi yıktılar
Güneş yalarken uykularımda
Çınar yapraklarını

Güneş ki
Hep dolunaydı öncesi
..

Devamını Oku
Saniye Can

(Of) Karyolamın demiri (Yandım Ayşem)
O yar benim değil mi (Yandım Ayşem)
O yar benim değil mi (Yandım Ayşem)

(Of) O yar benim olmazsa (Yandım Ayşem)
Öldürürüm kendimi (Yandım Ayşem)
Öldürürüm kendimi (Yandım Ayşem)
..

Devamını Oku
Kazım Karagöz

Adamı getirirler bir gün psikiyatriste,
Beş gündür uyumuyor, ne yaptı, etti ise!

Doktora anlatır o derdin ne dendiğinde,
Şüphe duyuyorum der yatağa girdiğimde.

Uyumak üzereyken bir şey alır aklımı,
..

Devamını Oku
Mustafa Baş

Selamımı götürün o eski dosta
Deyinki sevgilin çok hasta hasta
Ondan ayrı kaldım kalalı
İnanın bu gönül hep yastadır yasta
Dostlarım dostlar dostlarım dostlar

Deyin ki seni çok özlemiş
..

Devamını Oku
Müjdat Bilgin

varsa ortada hasta bir ruh
ya da yaralı bir yürek
neye yarar beton gibi bedenin

beden, ruh ve yürek
üçüne de huzur gerek

..

Devamını Oku
Şerafettin Muş

Sevapları Kayıp Olmaz

Kalpleri hasta olanın
Duaları kabul olmaz
Güzel dilek dileyenin
Sevapları kayıp olmaz

..

Devamını Oku
Mehmet Kızılkoca

Bunun bitkisel antibiyotik çareleri vardır.
Şu hallerde şu tedbirlerin alınması olasıdır.

Bir miktar su ile ayva çekirdekleri kaynatılır.
Çıkan suya bal ilave edilir; çay bardağıyla içilir.

Boğazı yumuşatır,ses kısıklığını önler dostum.
..

Devamını Oku
Enver Ertürk

AMA..._________________ _________________________ _________________ _
Uyumlu ve huzurlu birliktelik özlemindeyim. Aradığım kişi nitelikleri ve nicelikleri ile öğünsün AMA, koz olarak hele silah olarak hiç mi hiç kullanmasın. Kapris yapsın AMA, kaprisin fazlasını çekmek yerine yalnızlık çekmeyi isteyeceğimi bilsin. Gururlu olsun AMA, kibirli olmasın. Yargılasın eleştirsin AMA, olayları olduğu zaman ve koşullara göre değerlendirsin. Assın kessin AMA, önce dinlesin. Sigara..., içsin AMA, ne kendini ne beni hasta edecek kadar içmesin. Alkol..., alsın AMA, kendine yakışan kadar ve taşıyabileceği kadar alsın. Kıskansın AMA, kıskançlık krizleriyle hayatı ikimize de zehretmesin. Anlamları yakın kavramları bazen karıştırsın AMA, kıskançlıkla korumacılığı kesinlikle ayrı tutsun. Benliğini korusun AMA, artık bizim (BİZ) olduğumuzu gözardı etmesin. Akıllı olsun AMA, her fırsatta "ben söylememişmiydim" demesin. Bilgili olsun AMA, kendinden daha az bilgililere aşağılayarak bakmasın. Sohbetini fıkralarla atasözleri ile, deyimlerle süslesin AMA, bunları konusuna uygun ve zemine zamana göre anlatsın. Türk sanat müziği sevsin, usulünce ve güzel icra etsin AMA, her dost toplantısında MAKBER´i söyleyeceğim diye tutturmasın :) . İyi yemek yapsın AMA, mutfağın dışında da bir hayat olduğu aklından çıkmasın. Okusun yazsın AMA, bunları kahvaltı yada yemek masasında yapmasın. Her şeyi bilmesi mümkün değil AMA, "öğrenmenin yaşı yok" fikrini ilke edinsin. Gezmeye gitsin AMA, evim evim güzel evim sözünü hatırlasın. Arkadaşlarına güvensin AMA, bazen en büyük kötülüğü arkadaşlarımızdan gördüğümüzün farkında olsun. İnsanları sevsin AMA, dostlarına bir gün darılacakmış, kırgın olduklarına ise bir gün barışacakmış gibi davransın. Maddiyatın çok şey, AMA herşey olmadığını bilsin. Çevresinden yeni sözcükleri bilgi dağarcığına katsın AMA, son zamanlarda dillere pelesenk olan ve yersizce tekrarlanan ´YANİ´ sözcüğünü mümkün olduğu kadar az kullansın. İşte kısaca aradıklarım.. Desem de, siz bu özellikleri, kadın ya da erkek her insanda olması gereken özellikler olarak değerlendirin.
..

Devamını Oku
Taha Mehmet Telli

Hasta veya Üzgün olduğum zamanlarda

sevdiğim insanlar elimi tuttuğunda

ve ya ben'le konuştuğunda iyileşiyorum ben...

Çünkü bedenime ve ruhuma ilaç,
..

Devamını Oku
Münevver Düver

Ferhat’ın Yaşam Sevgisi’nin Hikâyesi (Öyküsü)

Yıl 1973 bir güz dönemi. Yaprakların rengârenk şekil aldığı bir dönemdi. Sararan yapraklar duygu dolu ifadeler sergiliyordu. Öyle bir mevsimdi ki ileriki günlerde kışın gelişini haber veriyordu. Güneydoğu’nun göl kenarında küçük bir köy vardı. Bu köydekiler genellikle akrabalardı. Erkekler hep askere gitmeden evlendiriliyordu ve Mehmet dayı da askere gitmeden evlenmişti. Dört çocuğu vardı. Karısı Halime Teyze yine hamileydi. İşler çok ağırdı köy hayatında. Yoksulluk bir yandan, derken Mehmet dayının askerlik günü geldi. Bir taraftan çocuklarını düşünüyor, içine oturan bir kaygısı da eşinin hamileliği. Dört çocuk nasıl bırakırdı. İş vatan borcu olunca göğsümü gere gere giderim, vatana canım feda diyerek kendini teselli ediyordu. Köydekiler askere gidecek gençlere her gün bir evde yemek veriyor dualar okuyorlardı. Son gün köy meydanında, tüm köylüler toplandılar. Köyden askere giden beş genç vardı. Kurbanlar kestiler, sac kavurmaları, pilavlar yapılıp herkese sofra açıldı. Yenen yemeklerin ardından, yemek duası okundu ve askerlere halay eşliğinde eğlence yapıp moral verdiler.
Ertesi sabah erkenden köyden ilçeye giden askerler ayrı ayrı yerlere birliklerine teslim olmak için yola koyuldular. Mehmet dayı hem gidiyor hem de hamile olan eşini düşünüyordu. İçinde bir burukluk vardı. Çocuklarının ailesiyle birlikte olduğuna da seviniyordu. Beni aratmazlar diye içinde düşünerek gidiyordu. Yol kenarlarında gördüğü çocuklar hemen içini hoplatıyor, yavrularını gözünün önüne geliveriyordu.
Geride kalan Halime teyze için için ağlıyordu. Gözyaşlarını evdeki kayın pederi ve kayın validesi görmesin diye evin bahçesinde oyalanıyor, çocuklarına bakıyordu. Zor geçen hamileliği onu epeyce yıpratmıştı. Üzüntülerini içine saklıyordu büyüklerinden utandığından. Mehmet dayı daha yirmi iki günlük askerken bir gece Halime teyzeyi doğum sancısı tutmuştu. Ne yapacağını şaşırdı. Evdeki büyüklerden de utanıyordu. Uzunca bir çabadan sonra görümcesi Ayşe’yi dürttü. İşaret ederek bebek geliyor dedi. Ev halkını uyandıran Ayşe, yakınlarda ebe anaya haber verdiler. Çabucak gelen ebe ana, “koşun hazırlık yapın bebek geliyor” diyordu. Bir müddet sonra bir ağlama sesi duyuldu. Gelen bebek ağlıyordu. Bir erkek çocuğu dünyaya gelmişti. Diğer dört çocukların üçü kız biri erkekti. Çocuk sayısı beşe çıkmıştı.
Halime teyze doğum yaptığı günden beri bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Sürekli ağlayan bebek ailede herkesin huzurunu bozmuştu. Çünkü bir odalı evde oturuyorlardı. Günler geçiyor bebeğin ağlaması hiç durmuyordu. Doktora götürmeye karar almıştı aile fakat köyden kente gitmek çok zahmetli bir işti. Loğusa bir anne ne yapsın? Havalar soğumaya başlamıştı. Yol uzaktı ve tek seçim trenle gidilecekti. O vakitler kara tren vardı. Halime teyze kayın pederiyle yola koyuldu. Hem utanıyor hem de ağrılarından dolayı acı çekiyordu. Yol epeyce uzundu. Nihayet yol bitti, hastaneye vardılar. Bir müddet sıra beklerken bebek hiç durmadan ağlıyordu. Dışarıda sesi duyan doktor durmadan ağlayan çocuğu alın içeri demişti. Doktor muayeneden sonra bir takım tetikler istedi. Bu tahliller yapılıp sonuçlar alıncaya kadar akşamüstü olmuştu. Bir yandan geri eve dönememenin kaygısı diğer yandan bu yirmi günlük bebekten bu kadar işlemler. Ne oluyor diye Halime teyze kaygı edip duruyordu. Sonunda sıra onlara geldiği zaman doktor hiçte iç açıcı şeyler söylemedi. “Hanım çocuğunuzun doğuştan kalbi delik” derken Mahmut dede ve Halime teyze sanki tepelerinden sıcak su dökülür gibi oldular. “Peki, doktor bunun tedavisi nasıl olacak bizim ailede hiç kalp rahatsızlığı yok”...
Ferhat, üstüne titrenip bakılan bir çocukluk dönemi yaşıyordu. Askerde olan Mehmet dayı aldığı bir mektupta görmediği bebeğinin hasta doğmasına çok üzülmüştü. Yüzünü tanımadığı yavrusu hastaydı. Günler günleri kovalıyordu. Derken izine gelme zamanı gelmişti ailesine kavuşma hayaliyle günler gelip geçiyordu. Askerliği on dört ay olmuş izin kâğıdını almış ve Edirne’den güneydoğuya epeyce yol vardı. Saatler geçmek bilmiyordu. Derken yol azalmış hasta çocuğunun hayalini kuruyordu. Oysa Ferhat bebek hasta olmasına rağmen boyu diğer çocuklardan daha uzundu. Aile onun üstüne titriyordu. Mehmet dayı yolu bitirmişti. Köye gitmek için bir araç yoktu. Pazara gelen biri var mı diye bakındı. Sonunda bir traktör buldu. Havada çok soğuktu ama ailesine kavuşma isteği soğuğu fazla umursatmıyordu. Nihayet köye vardı. Ev halkının haberi yoktu. Evden sevinç çığlıkları yükseliyordu. Mehmet dayı gözleri hiç görmediği hasta bebeğini arıyordu. Kız kardeşi Ayşe’nin yanında elinden tutmuş yürüyerek biri belirdi. Bu Ferhat olmalı diye düşünen Mehmet dayı iyice yaklaşınca onu kucağına alarak koklamaya başladı. “Oy oy bu benim bebeğim mi”? Diyordu. İçi özlemle onu kucaklarken bir yandan da içi sızlıyordu. Ailesiyle olmaktan mutu olan Mehmet dayı bir yandan da içi buruktu. Çocuğunun hastalığı içinden çıkmıyordu derken sayılı gün doldu geri dönmek günü gelmişti. Köydeki gölün kenarına varan Mehmet dayı eline aldığı küçük taşları göle atıyor suya düşen taşların çıkardığı halkalara dalarak hayal kuruyordu. Döndüğü zaman buraya bir ev yapmalıyım diye hayaller kuruyordu. Ferhat’ın okula gitme yaşı gelmişti. Sekiz yaşındaydı okula ilk başladığı gün onun tanıyan çocuklar yanına gelerek senin kalbin delikmiş diyerek daha ilk günden Ferhat’ı üzmeye başlamışlardı. Bir taraftan da üst sınıfta olan ağabeyi onu koruyordu. Ferhat yaşıtlarından çok daha iri yapılıydı. Çokta akıllı bir çocuktu. Yıllar yılları kovaladı. Ferhat liseyi bitirdi. Ailede çocuk sayısı on üçe yükselmişti. Dokuz kız dört erkek. Halime teyzeye de bir kuma getiren Mehmet dayı ondan çocuğu yoktu. İkinci eş olan Sultan teyze, diğer çocuklara çok iyi bakmıştı. Bir ev köyde diğer ev ise ilçedeydi. Sultan teyze ilçede oturuyordu. İlkokulu bitiren okumak için ilçeye geldiğinden Sultan teyzenin yanında çocuk sayısı daha fazlaydı. Onlara kendi çocuğu olmadığı için öz evlatları gibi bakıyordu. Ferhat’a ayrı bir düşkünlüğü vardı. Ferhat arada kendi annesine ben diğer annemi senden çok seviyorum diyordu. Çünkü Sultan teyze onu çok seviyordu ve onun hastalığından dolayı farklı değer veriyordu.
..

Devamını Oku
Akif Tütüncü

Saldırıyorlar hukuk adına, hukuku katlederek.
Ellerinde de kanunları ki kılıçtan keskin
Aydınlığı biçen.
Gözaltlarında ki morluklar, hasta yatağı.
İddianame destekli, kelepçeli elleri.
Suçu güneş olmak, eğitilmemiş meleklere.
..

Devamını Oku
Aydın Gürz

gözlerim gözlerinin rengine muhtaç
gözlerini gözlerimin rengine aç
bu gönül ne hasta nede sensin ilaç
yüreğinin kapılarını sonsuz aşkıma aç

Aydın Gürz
..

Devamını Oku