Yıllardır bu sözü duyarım. Otobüste, trende, çarşıda, pazarda, sokakta, iş yerinde, düğünde, bayramda, cenazede, piknikte, her yerde sorarlar bana. ‘Nerelisin?’ Ondan sonra da ‘Ne iş yaparsın?’ sorusu gelir. Aklım erdiğinden beri bu sorularla karşılaşırım. Ben çocukken de şöyle sorarlardı. ’Sen kimin oğlusun, baban ne iş yapar?’ Hatta sık sık 'Büyüyünce ne olacaksın?’ derlerdi. Bu soruyu kendime de çok sordum.Gerçekten de büyüyünce ne olacaktım? Bir çok meslek vardı ama ben bir türlü ne olacağımı bilemiyordum. Klasik cevaplar vardı da, ben hiçbir zaman bu klasik cevapları vermezdim. Ya hiç bir şey olamazsam? Yalancı çıkarsam? Hiç kimseye de cevap vermiyordum. Ama işi garantiye aldıktan sonra, ‘Asker olacağım.’ demeye başladım. Aklım ermeye başlamıştı ya, her çocuk da büyüyünce askere gidiyordu. Ben de asker olacaktım. ’Asker olacağım, düşmanları öldüreceğim.’ demeye başladım. Oyuncak silahım bile vardı. ‘Aferim, büyü, çakı gibi asker ol.’ derlerdi. Bir de baktım, birden bire ne çabuk da büyümüşüm. Ama büyüyünce iş değişti. Nefret eder hale geldim bu sorulardan. ‘Büyüyünce ne olacaksın? Baban ne iş yapar?’ sorularının yerini ‘Nerelisin? Ne iş yaparsın?' soruları aldı. Adamlara da denmiyor ki, ‘Ulan ne iş yaparsam yaparım, nereliysem nereliyim, sana ne! Ben sana sormuyorsam sen de bana sorma!'
Bir gün doktorla görüşmek için hastanenin bekleme salonunda otururken yanımızdaki yaşlı bir bey amca ‘geçmiş olsun’ dileklerini ilettikten sonra, ‘Hayırdır, hasta kim? Sıkıntı nedir?' dedi. Böyle de çok meraklı bir milletiz işte. Kendisine, doktorla konuşmak için beklediğimizi sakin bir şekilde söyledim. Ardından ‘Nerelisin?’ sorusu geldi. Sanki kan beynime sıçradı. Deli olduğum, hiç cevap vermek istemediğim bir sorudur bu. ‘Amca, nereliysem nereliyim. Ispartalı da olabilirim, Ankaralı da olabilirim, başka bir yerden de olabilirim. Nereli olmam çok mu önemli? İnsanız sonuçta.Türkiyeliyim.‘ dedim. Adamcağız soruyu sorduğuna soracağına pişman oldu. İyi de oldu, aklına gelirim de, bir daha hiç kimseye soramaz böyle saçma sapan soruları.Neden meraklıyız ki bu kadar? İyi ki bir selam verdik millete. İnsanlara hiçbir zaman ‘Nerelisin?’ sorusunu sormam. Yunanistan’da da doğsa, oralı da olsa sormam. İnsandır çünkü. Sanki bu soruyu sorunca, ayrımcılık hissiyatına kapılıyorum.
Ne demiş büyükler: ‘Doğduğun yer değil, doyduğun yer.’ Beynelmilel olduk resmen. O kadar yer dolaştık ki eşimle birlikte. Garibim, kendi memleketini unuttu benimle memleket memleket gezmekten. Bir de sormazlar mı, ‘Eşin nereli?’ diye. Ulan öldürür müsün, sabaha mı bırakırsın? Yahu kardeşim sana ne eşimin nereli olduğundan? Türkçe konuşuyor muyuz? Konuşuyoruz. Türk müyüz? Türk’üz. Eeee, mesele ne? Yani Trakyalı olsa ne yazar, Ardahan’lı olsa ne yazar? İnsanız sonuçta. En çok da çocukların kafası karışıyor. İki oğlum da Eskişehir’de doğdu.Kız kardeşime sordukları zaman İstanbul ile nüfus kütüğümüz dışında bir bağımız olmadığı halde, "İstanbul'luyum." der. Eşim aslen Çankırı’lıdır. Ama Ankara’da doğup büyümüş. Annem Ankara’nın başka bir ilçesinden.Bizim ailede herkes farklı yerlerden anlayacağınız. Yaşımı sorun, işimi sorun, ama bana lütfen hiç kimse nereli olduğumu sormasın. Kırarım, dökerim. Kendi kendime sayarım, söverim, huyum batsın.
Bazı insanlar suratıma baktıklarında beni yukarıdan aşağıya süzüyorlar. Kimi saçımla, kimi işimle, kimi konuşmalarımla ilgileniyor. Herkes beni birilerine benzetiyor. Onlara göre bazen Erzurumlu olurum, bazen Ağrılı. Bazen de yeri yurdu olmayan bir çingeneyimdir. Her şeyden önce insanım. Ama "İlle de söyle!" derseniz o saniye bir sıfır öne geçerim. Çünkü ben Türkiye Cumhuriyeti topraklarının başkenti Ankara'da doğdum, orada büyüdüm. Oldu mu istediğiniz? Ankaralıyım demekle bir ayrımcılık, bir hemşehricilik de ben mi yapayım?
..
Hayel ben kurmuştum gizlice sana
Belki bugün beni görersin rüyada
Öylesine acım ki sevgin birikmiş
Kapı komşu olmak çok istiyorum
Fazla şansım yok ki seni görmeye
Ara sıra belki bağ bahçede görsem
..
Bizim gençliğimizde seksenli yıllara denk geldi. O zamanlar nerede İnternet, nerede bilgisayar; ama yine de sosyal faaliyetlerden pek geri kalmazdık. Kimimiz halkoyunlarına giderdi, kimimiz bilardo ve masa tenisi salonlarına, kimimizde karate ve tekvando adı ile bilinen sporları yapardık. Bendeniz Hikmet cennet kuşu da üçüncü sırada saydıklarımdan biri olan tekvando sporuna o meşhur Bruce Lee denen adamın filmlerini seyrede seyrede başladım, bir başladım pir başladım. Kiremitler ve mermerler karşımda tir tir titriyorlardı...
Haftanın üç günü bir salonda arkadaşlar ile hoca nezaretinde ha babam de babam tekvando yapıyoruz. Ter sırtımızdan değil de başka bir yerimizden çıkıyor adeta. Bazen yoğunlaşmak için ha hu hiya diye de sesler çıkartıyoruz. Baştan çok garibime gitse de bu sesler, sonradan arkadaşlarım gibi ben de alıştım. Hızımı alamıyorum bazen antrenman bitiminde sokakta yürürken de hu ha hayt diyorum, millet de bana dönüp pis pis bakıyor ''Deli mi ne bu adam? '' diyorlar. Hiç birine aldırmıyorum. Tekvando aşkı, Bruce Lee amcanın aşkı tavan yapmış durumda ben de, kimse hiç bir kuvvet o aşkı yerlere indiremez...
Hafta sonları salona gide gele bir şeylerde kapıyoruz hocamızdan. Üç ayda bir kuşak imtihanı varmış, biz daha beyaz kuşaktayız, daha ileride bunun sarısı, yeşili, mavisi, kırmızısı, siyahı var. Günler gelip geçtikten sonra kuşak imtihanı geldi çattı. İçimizde bir kıpırtı bir heyecan sormayın gitsin. O çocuk aklımızla yüreğimiz pır pır ediyor hocalarımızın karşısında. Görenlerde sanır ki kuşak imtihanına değil de üniversite sınavına giriyoruz.
Kuşak imtihanına girdik çıktık ve alnımızın akı ile sarı kuşağı kaptık en babasından. O zamanlar daha bekârım. Gücüm kuvvetimde yerinde, yan bakan filan olursa dersini veririm diye düşünürken hop iki üç tane çakal çıktı önüme. Aklı sıra alay edecekler benim ile. Yer miyim ben? Sardılar etrafımı giriştiler bana. Haliyle benim elimde armut toplamıyor, ben de ya bismillah deyip paça kasnak daldım üçünün arasına ''Eee dedim Hikmet öğrendiklerini uygulama zamanı şimdi hakkını ver oğlum yaptığın sporun.'' Her ne kadar sarı kuşakta öğrendiklerim üçünü birden haklamaya yetmedi ise de yine de epey hasar verdirdim haytalara, bizim de az buçuk şakülümüz kaydı desem yeridir. Arkadaşlar sağ olsunlar araba ile beni en yakın hastaneye atıverdiler. İyi ki de atıvermişler, biricik aşkım Gülcan hemşire ile orada o hasta yatağında yara bere içinde iken tanışmak nasip oldu, daha sonrasında evlenmek de kısmetmiş...
..
Talim gören benim, yüreğim kursta
Usta çırak olmuş; çıraklar usta
İğreti bir yapı, adam eskitir
İcazet alanlar bir hayli hasta.
..
Acta acıkta mısın?
Yoksa cok hasta mısın?
Akıldan noksan mısın?
Sukret dostum sukretsene
..
İnsanın ustası aşkların hastası olmaz
Ama insan hem usta hem hasta olmaya görsün
Kolay kolay iflah olmaz
..
Solunum tükenmiş, çıkmaz nefesi,
Ne yazık almamış, hasta hevesi,
Yüreğimi burkar, sirenin sesi,
Ya şifa dileyin, ya dua edin,
Seyre geldiyseniz, başımdan gidin,
..
saran sefilliği değil kar taneciklerinin
dinen yüreğimin sesidir bu mevsimde
yüreğinin atımını duyan hasta bir sokak kedisi nasılsa
ruhumda yar/esen rüzgar
..
Ne güzeldin be sen,ne şirindin be sen 30/10/2003
Yüreğimi yerinden çıkartıyordun ya sen
Sana hasta oluyordum,kuduruyordum ya ben
Neden yıktın harap ettin benliğimi sen.
..
Bir ana var aramızda devranımız da,
Ta Anadolu’dan gelmiş sıska mı sıska.
Oğul vermiş baştır bize kervanımız da,
Edep, erkan yolcumuz var koska mı koska.
Hak yolunun kervanıyız cevher yükümüz,
Kabe'miz, haccımız insan, insan Hak’kımız,
..
Hasta yatıyorum
yolun yarısında,
dönüyor düşlerim
kuruyan çayırlarda.
..
Müsait olduğumuzda zaman, zaman hafta sonları birkaç arkadaş civar illere günü birliğine giderdik. O pazar Erzurumspor un Çanakkale Dardanelspor la Ankara da birinci lige çıkma mücadelesi vardı. Bizde konvoydan ayrı olarak, dört arkadaş bir otomobille yola düşüp, Ankara ya maça gitmiştik. Maçı kaybetmemizle o sene birinci lige çıkma hayallerimizde yine bitmişti. Pazartesi mesainin var olması nedeni ile maç biter bitmez tekrar yola koyulduk. Bu sırada Kalp ve akciğer rahatsızlığı olan anacığım, hastaneye yatırılmıştı. Erzurum a iner inmez ziyaretine çıkıp, doktorundan durumunu sorduğumda; birkaç gün göz önünde tutulacağını söylediler. Yöremizde, hatta ulusal basın ve görsel yayında da bilinen, sayılıp, sevilen ‘Naim Hocada; kalp rahatsızlığı nedeni ile aynı serviste yatırılmıştı. O akşam annemin yatırıldığı servisin koridorunda bir yakınımla geziniyorduk. Kalp servisinde olmamıza rağmen; Naim Hocanın elinde sigara efkârlı bir halde bir oyana bir buyana gidip geliyordu. Bir ara koluna girip, koridordaki hasta bankına oturttuk.”Hocam geçmişler olsun. Nedir efkârın bu kızgınlığın. Bak rahatsızlığında var. Sigarada içiyorsun. Tam bir Erzurumspor sevdalısı ve hiçbir beklentisi olmayan, âlim ve nükte dar biri olan Naim Hoca; sigarasını bir daha çekerek:
“Ola oğul hele durun. Ne geçmiş olsuni. Duymadın mi? Erzürümspor Ankara da yenilmiş” demez mi. Erzurun
..
Ameliyattan dün çıkmıştı Mevlüt Amca. Babamın amcası kızı olan, Ş.halanın beyi idi. Saygın, uyumlu, sessiz, uzunca ve zayıftı. O sabah kendilerini ziyaret edip, iki kat alttaki daireme inerek, yoğun mesaime başlamıştım. Arada; Mevlüt Amcayı ziyaret etmek isteyen yakınlarını uğradıklarında, odasına gönderiyordum. Akşama kadar, ziyaret için gönderdiğim; Ş.Hala, M. Hala ve kızı H’ i hatırlıyorum. Hastamız Mevlüt Amcanın aksine, onların her biri çok kiloluydular.
Mesaim bitince tekrar ziyareti için, serviste yatmış olduğu hususi odasının kapısına vurup, içeri girdiğimde; onlar refakatçi için konulan çekyata ve hasta karyolasına karşılıklı oturmuşlar; börek, dolma yiyip, elektrikli semaverden de çay içiyorlardı. Yemek içmekten ter, kan içersindeydiler. Hastane kurallarına uygun olmadığını belirttim. Birde Mevlüt Amcanın nerede? Olduğunu sorunca; o zayıf ve uzun buyu ile duvara doğru itilerek sıkıştırılan Mevlüt Amca, bana zayıf bir sesle; “buradayım, burada” diye ancak seslenebildi. Erzurum
..
Kul Olmazsan Allah'a
İman ve İslâm ilâcındadır gerçek şifa.
En büyük hasta sensin, kul olmazsan Allah'a.
Berlin, 30 Eylül 2007.
..
Yusuf'lar yine kuyuda, eyüb'ler hasta,
Musa'lar dert yükü, Ebubekir'ler yasta
Firavunlar bir milyon ceset yiyor bir oturuşta...
..
Hak Elçisi'nden İste
Dinsiz reçeteler hasta eder insanları.
Hak Elçisi'nden iste, derdine dermanları.
Berlin, 10 Temmuz 2007.
..
Ne verdin elemden gayrı
Sevemedim boşa dünya!
Bir gün hasta, bir gün sayrı
İş gelirmiş başa dünya!
..
Hasta yürek hep seni sevgileri özlüyor
Gözlerim yollarında gelir diye gözlüyor
Bitti mi o sevgiler beni sen unuttun mu
İçimden gelen bir ses dönecek bir gün diyor
..
Tutkunum sana
Tutkunum kalbine,
Aşkın başıma bela
Sensizlik ölüm bana.
Nasıl da alıştım sana
Hastayım sözlerine
..
+ Kırlar +
Kırlar çiçekler hasta dediler
Kırlarda çiçekler yasta dediler
Yüreğim çarpar papatyaları görünce
Seviyor sevmiyor oluyor gönlüm
..