sabah ve soğuk
ölü bir şafak örtmüş üstümü
bütün kör duygularım uyanık
henüz söylenmemiş şeyler ezberimde
hayallerime en olmayacak tohumlar ekiliyor ölüm adına
patlamaya hazır yüreğimdeki fitili sönmüş dinamit
savrulmaya hazır göklere
ipi kopmuş uçurmalar gibi
gökler kaderim
yaşadığım çevre, ailem, sevdiklerim
en anlamlı, derin, duygusal vakitlerde
her canlının mutlaka tadacağı kaçınılmaz bir gerçektir ölüm
bekliyorum yağmurun kokusunu
derin uçurumlarda sönmeyecek çoban ateşinde,
kıvılcım misali
bir yaz öncesi
ıslatması için yalnız beni
susuyor kemanın sesi
ne kadar düşüm varsa ölüm konuşuyor
kaçıyor çığlıklarım gecelerden
ölüm her saniye yakınken
hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamanın alemi ne
oysa doğumla ecel arasındaki kısa bir zamandır ölüm
bütün hatıralar sokak tabelası gibi
kaldırımsız caddelerde ışıksız lambalar
bir de adı ölüm olan adımlar
ve kanamış dizi üzerine ağlayan ben
ve bir dik yokuş
aşk tiryakiliği gibi kalbimde tüten sevdalar
ve bir de adı ölüm olan saatlerin gölgesi
aslında bir trаjedi ölmeyeceğini zannetmek
tam o an birden
bir ses gelir içinden
yüreğinin üstünde parmakların bir ölüm dansı gibi gezinir
daha yüksek bir ses
bu ses hiçbir sese benzemez
titrer…
yıldırım gibi düşer üzerine
ölüme karşı rüzgarla yol alan,
bu son geminin üst güvertesindeyim
dalgasız ve bulutsuz bir dürbün elimde
ne denizde ne gökyüzündeyim
uçsuz bucaksız ve keşfedilmemiş bir beldedeyim
yağmur ıslağıyla sırılsıklam
hasret çalıyor keman
her notanın sonunda bir ölüm
yağıyor yağmur gibi
ruh kuşu gibi uçup gidiyor
bir martının süzülüp kaybolması gibi maviliklerde
ve ilk aşk, doğum, sürekli kavga
okul sıraları
bahçede ilk çiçek böyle açar
bir başka ormanda bir çınar
gölgesini saklar karanlığı ebediyen
mevsimlerden eser esintiler
köpükler gibi sarhoş
akar açık denizlere
kaybolup gider
safha safha
köpük köpük
mülk Allah’ın
gidilir hep birlikte kutlu ölüme
ve bir beden defnedilmeye
geldiği toprağa
ölüm bir damla su
hiç yağmur yağmazsa tadı çıkar mı güneşin
gece olmasa
kim ister ki sabahı
nisan yağmurlarında sel olup akarken sonsuz denizlere
her bahar yeniden kanat açıp
her ölümden sonra bir sabi doğar
dalga-dalga saçları, güneş gibi...yüzü
doğar doğmaz başlar yaşam ve ölüm
dönüşsüz kuşlar gibi kanatlanıp uçar
masalsı yaşamlara
ölüm son uyku değil, son uyanış
ölüm, bazen bir ceza bazen bir armağan
çoğu zaman da bir lütuf
Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de bir
kaçmak için atılan her adım
meğer ölüme götürürmüş
güneş bir daha doğar
beklemeye geçer bütün yarınlar
insan hala uyurken
keşfi yasak oyunlar
sonsuzluğa kalkan bir peronda,
boşluğa giden bir tren gibi
bir ürperti gibi soluklanır ölüm
sıradaki yolcunun kim olacağından habersiz
gözyaşlarının terkibine bakmadan
ıslak mendillere aldırmadan
hayat çok ciddiye alınıyor oysa
ölüm yokmuş gibi dert ediliyor her şey
ölüm, herkese eşit
düşünsene sabah bir kalkıyorsun sela okunuyor ardından
ve birde adın
bir fener gibi söner
rüzgar gibi kayıp gider
biten her aşkın ardından yazılan her şiir
ölümün fotoğrafları
çay ocağında dem tutan
taze ekmek kokusundan gelen
dalga dalga gözlere vuran buğu
hayat boyunca onca insan
hepsi de yarını kendinin sanıyor
hepsi de ölümü uzakta sanıyor
ne yaşlısı, ne genci, ne hastası, ne sağlıklısı
ne evde oturanı, ne yola çıkanı
hiçbiri
hiçbiri o gün kendinin öleceğini düşünmüyor
etrafta her gün onca kişi ölüp durduğu halde
üstelik yeryüzünde bugüne kadar kimse ölümden kaçamadığı halde
ölüm sadece başkalarının başına gelecekmiş gibi yaşanıyor
bazıları kurtulunabilecek bir hastalık sanıyor ölümü
her sabah kendini, kimliğini, işini gücünü unutmuş
bu dünyada ne aradığını
kim olduğunu bilmeden
öylesine yaşanıyor hayat
oysa ölüm
iki hayatın ortasında bir an
dengede tutar insanı
redfer
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 11.7.2022 10:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!