Aksam kızılında güneş,
Cam göbeği denizde aksettiğinde nasıl sönmüyorsa.
Tıpkı böyle dinmiyor özlem hasr edilince bir ölümlüye.
Sümme Haşa..!
Karışmak gibi olmasın da Allah işine,
Ama boşa yanıp sönmese,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sayın Mustafa Bey,
Şiirin mesajı ve kelime oyunları elbette gözünüzden kaçmayacaktı.
Kesinlikle doğru yorumladınız.
Yine de okuyucuları zahmete düşürmeden -mutmain- edebilmek adına değerli yorumunuza eklemek isterim.
Herkesce malumdur Nasr'eddin Hoca'nın eski aylardan kırpıp kırpıp yıldız yapma meseli vardır...Bu şiir görüldüğü gibi ona nazireydi.
Hoca haklıysa, en bilindik duygu, en bilindik gök cismine öykünecekti, şiir bu ya !
Evet kelime oyunu en hilesiz şekliyle oynandı; "Hasret/Hasr Et" elbette bir değil sizin de söylediğiniz gibi.
Burada kullanıldığı anlam itibarıyla, öyle sonsuz ve ölümsüz bir duygu için, sınırlı bir alan tahsis edilmesine yani (ölümlülere) hasr edilmesine atıftı...
Şiir denklemine göre de;"Ortalıktaki sûizanlar" eski aydan kırparak yıldız yapmak kadar, özlemden kırpıp cemre biçmek kadar "ortada kalarak" enerjisini boşa harcamış bir tevatür olacaktı...
Değerli yorumlarınız için tekrar teşekkür ederim,
En derin Hürmetlerimle
Teşekkürler Sevgili Ahde,
Özlemin bünyeye bazı olumsuzlukları olabilir, evet...
Ama o da olmazsa kıymeti bilinmiyor sevmenin ve ölmenin..!
Yorumunu görmek değerliydi,
Var ol!
Özlem dolunca göğüs kafesine
Nefes alamaz hiç bir hücresine..
Emeğine yüreğine sağlık şairem.
Selâm saygı ve muhabbetle
Teşekkürler Sevgili Ahde,
Özlemin bünyeye bazı olumsuzlukları olabilir, evet...
Ama o da olmazsa kıymeti bilinmiyor sevmenin ve ölmenin..!
Yorumunu görmek değerliydi,
Var ol!
"Kuşatması" yani,
Özlemin ya da herhangi bir "marazın",
Bir insanı...
Her meyil sevda değil
Her özlem de "hasret" değil!
Hele de "HASR ET" hiç değil!
Diyor ki şiir;
"Kendi kendine yanan, sönen"
Neye, kime yanıp söndüğünü bilmeyen,
Yöresel deyişle, "kendi kendine gelin, güvey olan..."
Zamanını
Enerjisini boşa harcamasa bari!
Bir de "suizan" var ortalıkta değil mi!
Sözcük oyunu iyi idi.
Ders de öyle,
Tebrikler Naz Hanım..
Sayın Mustafa Bey,
Şiirin mesajı ve kelime oyunları elbette gözünüzden kaçmayacaktı.
Kesinlikle doğru yorumladınız.
Yine de okuyucuları zahmete düşürmeden -mutmain- edebilmek adına değerli yorumunuza eklemek isterim.
Herkesce malumdur Nasr'eddin Hoca'nın eski aylardan kırpıp kırpıp yıldız yapma meseli vardır...Bu şiir görüldüğü gibi ona nazireydi.
Hoca haklıysa, en bilindik duygu, en bilindik gök cismine öykünecekti, şiir bu ya !
Evet kelime oyunu en hilesiz şekliyle oynandı; "Hasret/Hasr Et" elbette bir değil sizin de söylediğiniz gibi.
Burada kullanıldığı anlam itibarıyla, öyle sonsuz ve ölümsüz bir duygu için, sınırlı bir alan tahsis edilmesine yani (ölümlülere) hasr edilmesine atıftı...
Şiir denklemine göre de;"Ortalıktaki sûizanlar" eski aydan kırparak yıldız yapmak kadar, özlemden kırpıp cemre biçmek kadar "ortada kalarak" enerjisini boşa harcamış bir tevatür olacaktı...
Değerli yorumlarınız için tekrar teşekkür ederim,
En derin Hürmetlerimle
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta