Yaratan, yaratışla yaratılanda
Yaratılan, sürüşün haşri ile yaratanda
Yaratılan, Yaratan'dan; haşir sürüş
Vaz eyler, yaratılanladır, yürüyüş.
Ummak ve umut etmek üretimin
Zamane, beliren düzlemsel alanı
Gerisi, Dumuzi-İnanna yaşamı
Yaşamın, çarpıtılan yansıma kalanı
Bizim, gümnam değil, hal oluştur haşrimiz
Maziden atiye, kucak olan insanlığımız
Doyan, doyuran; üreten bereket oluşla...
Değildir; anlama bilmez, donmuş zamanı
Yanılsama put kılıp, kavuşmaktır neşrimiz
Oluş dirilişimiz dünyalıkla barışır
Etkiyip, etkilenip üretişle karışır
İnsanlığın özüyle evrenle berdevam
Küflenmiş gılmanlara saran
Put algısı; havuç, sopa görende
Ummakla terbiye değildir revam
Vefa dünyalık, sefa dünyalık
Yaratan'la vaz kılınır, üretişle
Hazır lopu, armut pişi, olmayan...
İşimiz olmaz, hayal; süret işle
01.01.2009
Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 12.6.2009 14:00:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Gerçek dışlandı mı, zavallılık ayyuka olur. “”Cenab-ı Hak sizi sevdiğinizle beraber haşretsin. Çok özlemişsiniz M. Kemal'i. Eminim o da sizi özlemiştir. Kişi sevdiği ile beraberdir. Kutluyorum. “” diyen güya bir okur yorumu. Bu yorum bana, yeni bir yorum yazmayı ve “”Haşir Neşir”” isimli çalışmamı yazmamı zorunlu kıldırdı. Bu yorum bir başka web sayfasında yapılmıştır. İsim hiç önemli değildir. Çalışmanın özüyle verilmek istenen tutum ilke şuydu; güne ve zaman zemin düzlemindeki akışa akıl ilkesi olarak katılmaktı. Ve bunu da, keza bizden önceki, nice değerlerden de, kendimize paylar çıkararak; o, olmayan, ama benzer örnekler çıkarabileceğimizin, bir meşru tutumlamasıyla yazılan Mustafa 2' ye, yapılan bir yorum. Fikir olmayacak denli, adeta kusan bir çıkarmaya, istinaden yazıldı. Kendi anlayışsal ajite, inakçı soyut yakışmamızı, başkasına dilemek, en asgari deyişle, kişinin kendine safdil oluşudur (kendini inandırıp aldatmasıdır) . Örnek, bir mazdeki haşir mantığı ile ben size, Ehrimen dileyişi yapsam, bununla kendi yakışmamızı (küfümüzü) genelleme gafili olma hastalığı yapmış olmaz mıyız? Bir yorum. Bir anma, hatırlama ve vefa duygusu belirtme; anılanın Dünya'da kitlelere olumlu icabarından şekillenen bir edimse; bu bir içimleniş ise, bu sizin özü kavrama ve kavrandırmaya, seçenek oluşunuzdur. Düşünmeler küçüldü mü, duygular ve duyguların öne çıkan, hırs ve akıl tutulmalarının serap yorumları büyür! Süren, değişen, gelişen, değişerek var olan ruhun (dinamiğin): oluşmakta olanın sürekli cemali olamaz. Ve üst olan, alt olana inemez. Böyle olunca da, süreç somut ölümü ve haşri, ve de geriyle, geçmiş ile kavuşumlu da olamaz. Geçmiş sürende gerektiği kadar vardır ve kalıcı olarak geçmişin yansıması olgu ve olaylarda sürmektedir. Sistem, birlik organizma parçalanır, ayrışır. Canlılık olan, devinim olan bir; yetkinleştikçe ceset bırakmaz. Var oluş için birlikler, yani organize örgütlenme kolonize ilişkiler, zorunlu bir yeni, yeniden işlevselliktir. Yine zamanı gelince yeni ve bir üst işlevsellik için bu birliğin dağılmasıda o kadar zorunludur. Bu bağlamda haşir olma, bu kopan ilişki birliğine duyulan özlemin duygu mantığıdır. Oysa aslolan, kalıcı olan, sürendeki gelişmedir. Dağılıp çözülen, yeniye yer açıp yeniden ilişkilenen değişmeli birlikler, eşdeyişle parçalanan kalıplardır. Yapılan yorum; somut bir bireysel özlemin, söz konusu olmadığını anlanmayacak denli; açık, kof, küften bir üretim yorum. Toplumsal zamanda, dinamikleşen koşullara; sosyal yaşamdaki aykırı oluşlarımızın terslenmesi kıyaslanmaktaydı. Çalışmamı, vefa bilirlik gösterisi olmayı; anlayamamak, denli zırvalama. Ya da anlar olmanın, baykuş ötmesi bir yorum. Ölüm, varoluşta ve toplumlarda; bireyi de aşan, bir olgu dinamiktir. Zamane (zaman zemin bağlamlılıklı) ilişkilerin çözülüp toz kılınmasıdır. Sizin gensel toz kıldığınız dölde de, gerçek manadaki tozdur. Tozun bir özelliği olarak, yeni zamanda, yeni ilişki kuran birliklerin; süren tekrar diriliş (haşrilik) yaşamı olarak devam etmesi, evren süreçleri sürdüğü sürece sürecektir. Siz evren süreçlerinin bir minimal ilişkileniş düzlemisiniz. Ayrılmayan, ayrıklaşamayan; kesikli sürekli; zaman ve devinimle,algılanıp aşamalaşan her bir oluşlar haşirdir. Kişi, bir yorumu beğenip beğenmemenin ötesinde, kendini önce anlatılandan mülhem bir bilgi anlayışla tutumlamalıdır. En azında anlamın, anlatımının düzeyine fikir ve bilgi konumlanmasında olmalıdır. Ve kişi bu konumlama ile leyh Ya da aleyhte konuşmalıdır. Kişi düzey tutturan bir zaman boyutlu denkleşen olup olamadığının da bilincinde olmalıdı ki kendisinde ilgi uyandırıp araştırmaya girmeli. Eğer okuduğu konu ilginç geliyorsa.Yani konu düzleminde nicelenir olmalıdır. Hatta cevaplarımız okunanı aşar ve ona yön verir, ilkelilikte olmalıdır. Bizim gibi düşünmediği için, ürkmüş saldırı, alaycı yergi hak eder olunmamalıdır. Haşir, dinamiğin kendi zaman zemin buluşmasının dalgalanmasıdır. Bir enerji alıp yüklenme somut gerçekliğidir. Haşir, yani diriliş; ancak toplumlarda somut görülen, sürekli devinimdir. Halklarda ve kişilerde olamayacak bir özelliktir. Toplumun işleyine uyumlu gerçeklenemeyen halklar, var olamazlar. Haşir oluşla kavuşma, ancak duygu putu yaratanların düşünsel ifrazıdır. Vefa, bir içe çekimsel hava ve iklim terennümüdür. Enerji dolaylamasıdır. Somuttur. Yaşamda gayelenir ve var olur. Vefa bilme; duygusal haşirleşme ve duygusal kavuşum gibi us dışılıkları içermez. Değer yargılarının süreçlenen gerilimler alanı olur. Bir okumanın çıkaracağı anlama, bu kadar zavallılaşma olmamalıdır. Esasen okuma, okuyanda istifamları sağlamış. Bunun sakil şiddet ve öfkesi sowmen mantığı dejarj oluşları başaka bir pisişik tavırdır. Oysa; ölçüye, ölçü karşılık olur. Akıla, akıl; düşünceye, düşünce; teze, anti tez; soruya, soru olur. Bunun absürt şekli ancak kerameti kendinden makul bir hezeyan olur. Bunu yapamayan Hiçbir ifade, fikir değildir. Hele fikir (anlatım) özgürlüğü hiç değildir... Dünya ve yaratılma, oluş ve olgular, evrim ve devrimle aşılır. Evrim ve devrimin geçmiş anı mantığı sınırlı düşünmenin haşir mantığıdır. Varlık ölüm tanımaz. Yokluk, ölüm, varlığın bir önceki düzlem ve zamane (zaman zemindeki) beliren süreçlenen yapısının dalgalanmasıdır. Soyut yuvarlamada, ölüm ve haşir; üretip dalgalanamayan öznelerin enerjisini en lineer çizgide durgunlaştırıp; rahatın, huzurun, güvencesini var edişin mistizmidir. Bu sözün avami karşılığı; “” Benim için ne diliyorsan, Allah; senin için iki katını versin”” düz mantığıdır! Bu da anlamsız bir polemik ve çıkmazdır. 01 Ocak 2009 Perşembe10:16:46

Sonuçte bir beyin jimnastiği yapılmış ve fikir üretilmiştir. Düşünme ve seçmemiz için bir olanaklar manzumesidir.İlla ki okunanı olumlamak gerekmiyorda.
Bu tür tutumların çeşitliliğini ve güzelliğini ortaya koyan, fikirlerini yorumlamayıda keyf aldığım; farklı bakışını, bir kalem adamı sorumluluğu ile yansıtır olan katkınlığına; sevgili dosta, saygı selamlarla.
Geçmişte, günümüzde, gelecekte tabulaştırma hareketleri hep var olacaktır.
Günün bilimsellik kavgasında felsefik teorilerden öteye geçemeyen akıl, kendini tanrı gibi görünce, ortaya yaratılış ve yaratan ilişkilerinde kelime oyunundan öteye gidemez.
Bir dönem tanrıyı yarattığına inanan insan, kendi algılarının zayıflığına inanınca, 'tanrıların arabalarına' sığındı.
Akılcı olmayı kutsayan günümüz düşünün en cazip vazgeçilmezi, lastik gibi uzayan kelimelere yüklenen anlamlarda yaşattığı kaosu bilim olarak görmesinden ibarettir.
Halbuki kutsal kitabın insana öğrettiği çok basittir.
Yaratıldın, doğarak dünyaya geliyorsun..
Yaratılanı sev, saygı duy, eşitliği bozma...
Hiç bir kulu kendine tanrı edinme, kendini köleliğe kaptırma..
Sevgini, emeğini, insanlarla, doğayla paylaş...
Bütün bu girişimlerin yaratıcı katında kutsaldır.
Tanrının sana öğrettiği budur. Bu öğretinin ilkesi olan,
Allah'tan başka ilah yoktur. Yani kullara kulluk ret edilmiştir. Her insan eşittir.. Birbirine karşı özgürdür.
Muhammed elçidir ve de aynı zamanda kuldur.
İlkesi bu olan öğretide, insan kendine ve yaratılanlara karşı sorumluluklarının öğretisiyle tanrısına yönelir. Otokontrolünü, disiplinini, paylaşımını yapar.
Ancak inanıyorum ifadesiyle, inanmayan kadar tanrısız, kapitalisten daha çıkarcı olan güya dindarın elinde, tanrı'da, dini de hüsrana uğrar.
Akılcı ise kendi açmazlarını görmeden, dindar görünenlerin açmazlarıyla uğraşarak kendini tatmine ulaşır.
İşte hayatın gerçek tablosu budur.
Bu tablo, doğuda cesetin yakılmasıyla, ülkemizde ve batıda iki metrelik çukura atılışıyla son bulur.
Ötesi Allah ile kul arasında...
Tek gerçek insan hayatının üç gün oluşudur..
Doğum, yaşam, ölüm....
Bir düş, yaşamdan sorumlu olmadığına inanır. Ölünce her şey bitecektir.
Bir inanç, yaşamdan sorumlu tutulanacağının bilinciyle hareket ederek, Tanrı katındaki hesaba hazırlanır.
Akıl, kelimelerle oynarken sorumsuzluğu seçerse, ortaya günümüzün çıkarcı, bireysel, duygularını yitirmiş toplumu çıkar...
Ve insan, insanlık, doğa, doğal güzellikler yok olup gider...
Ve insan, insanlık kendi kıyametini hazırlar.
İnsan aklıyla bindiği dalı keserken, etrafa şirin gülücükler atar.
Ve üstünlük taslayan kibirle, kendisi gibi olmayanları cahil ve cüheladan sayar.
İyiliği, sevgiyi, paylaşımı öneren tanrı ise kendisi için hiç bir şey istemez.
Zira tanrı akılcı değildir. Tanrı yaratan olarak verir, verir, verir...
Ve insana verdiklerime sahip olarak diğer insanlara zulm etme der.
Kutsal kitaptaki tanrı yerine, aklın ürettiği tanrıyla dine don biçmeye kalkanlar bu gerçeği asla göremezler.
Anlamlı çalışmanız bana bunları yazdırdı. Teşekkürlerimle...
Yaratan'la vaz kılınır, üretişle
Hazır lopu, armut pişi, olmayan...
İşimiz olmaz, hayal; süret işle
ANLAMLI BİR KONU. KANAYAN BİR YARA. TAM PUANLA TEBRİKLER HOCAM.SELAM VE DUA İLE.
TÜM YORUMLAR (3)