Gözlerim dağlanıyor katman katman ,
Hayalin gittikçe inceliyor,
unutuyorum yüzünü.
Sesin ebruli artık,
seçemiyorum rengini karartılar içinden.
Öbek öbek siyahlıklar damlıyor
Aklımın seni sır gibi sakladığı yerlerinden.
Oysa zamana karşı titrektir benim ellerim,
tutunamıyorum şakaklarından yaşama.
Aklımdan saçların tel tel dökülüyor,
Ruhumun çatlaklarına.
Dikenli tele takılmış pamuğu çeker gibi
Benden alıyor seni sonbahar rüzgarı,
Tüm o yok oluşun çürük kokusuyla.
Bakışlarının değdiyi dolunay kenarında
Kıvrılıp oturuyorum,
Yeryüzünden zaman zaman görüyorum kendimi,
Sessizliğin içinde uğuldayan kulaklarımı tıkıdığımı,
Zamanın eskittiği incelmiş ruhumla Tir tir titrediğimi görüyorum.
Ruhları çekilen şarkıları sarıp sarmaladığımı,
Etrafa saçılmış, içi boşaltılmış nağmeleri topladığımı,
Dudaklarına değen şiirleri
Yüreğimin patlak veren yerlerine yama yaptığımı görüyorum.
Sonra
Dağıtılan,
tüketilen,
yaşanmadan harcanan şeylerle Morhepe’den kendime yol yapıyorum.
Kayıpları kaybedenler asla bulamayacak diye de büyük söz veriyorum.
Gülümsüyor Morhepe, “elbette” diyor “elbette, bir kere kayboldu mu ölümsüz oluyor insan!”
Göz ucuyla kendinden daha çok parlayan umuduna bakıyor.
O an anlıyorum!
Beni yaşatan umudumu bulup oracıkta boğuyorum,
Çünkü ben ancak Süreyya’yı yazan parmak uçlarında yaşayabiliyorum.
Sonra eşi benzeri olmayan bir sarsıntı peyda oluyor alemlerin orta yerinde.
Rüzgar güçlü bir şarkı haykırıyor bir uçtan diğer uca,
Ağaç köklerine kadar sırılsıklam oluyor her şey,
“Ölüm çağrısı hiç bu kadar öfkeli gelmemişti kulağa.” diye fısıldaşıyor iki gamlı baykuş.
Kimse itiraz etmeden teslim oluyor hep birlikte.
Dolunay peşlerine takılınca
Arkalarından savuruyorum en ahlaklı küfürleri boşluğa,
Harı dinmez Süreyya bahsinin biliyorum
Yine de
“Bir seyirlik daha verseydin gözlerininin yansımasını”
diye çığlık çığlığa içime susuyorum.
Etrafta çamura bulanmış çiçekler,
Eziyetin en dayanılmaz yerindeyken gülüşmeler,
Yorgun argın etrafa devrilen şişeler,
Gururlu fakat bağrı dağlanmış gidişler,
Mağlup savaşlar ve doludizgin nefretler,
Boğaza kadar yükselip zıkkım gibi geri yutulan keşkeler,
Gırtlağı sıkılan hevesler,
Aman vermeyen özlemeler,
Kömür bacası gibi acımasız zehir zemberek nefesler,
Bendeler, emin eldeler.
Kayıt Tarihi : 1.8.2022 21:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!