Başlangıçta gök yoktu, yer de bilinmezdi.
Sonsuz bir sessizlik dolanırdı kara boşlukta.
Bir nefes yükseldi derin sulardan,
Ülgen’in nefesi ışık doğdu evrene.
Göğün dokuz katı kuruldu o günde,
Taşın ne kıymeti var, değmez canıma,
Dağ da yıkılsa, gök de düşse omzuma.
Cellât ipini çeker, ben yine gülümserim,
Ama dosttan gelen gül, işte o deler bağrımı.
Taş atan el, korkunun esiridir,
gece çökerken,
kimse görmüyor seninle birlikte
ışıkların da yorulduğunu
nefesin ağır
Korku, yürekten doğan karanlıktır.
Karanlığa teslim olan, özünü yitirir.
Er kişi korkmaz;
Korksa da susmaz, susarsa ölür.
Varlığın eşiğinde uzar yol; sanki ezelden bir iz,
Adımlarım dokunur görünmeyen âlemlere.
İçimde kadim bir sessizlik: sorma, adı yalnız biz,
Gecenin nabzı karışır, ruhumun derin çöllere.
diplomayla adam olunur sanmışlar
boktan cüppelerle kürsüye dolmuşlar
ezberle geçenin aklı yolda kalır
oku sus yaz unut hep aynı haltın talimi
Geceye çöken hüznünle başlar içimde bir ney,
Sensizliğin esintisi vurdukça titrer kalbimdeki seyr-i mey,
Her adımın yankısı gelir uzaktan: sanki eski bir gönül hey,
Ve ben, o sesle uyanan bir hatırada kalırım ağlayarak.
gitti…
kapı kapanmadı bile ardınca,
sesini benden alıp sessizliği bıraktı geri.
odanın ortasında hâlâ onun gölgesi geziniyor,
ama kendisi yok...
yerine sönmeye direnen bir dal sigara var sadece.
Barış dediniz,
Barışın amına koydunuz.
Milleti kekleyip oy devşirdiniz,
Koltuk için şeref bozdunuz.
İmralıdaki piç havlıyor,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!