sana dokunduğumda
buz tutardı bedenim çırpıntılarla
kelebekler davet ederdi düğünlerine
tüm üzümleri gözlerinin rengindeydi
Babil’in Asma Bahçelerinin
binlerce ateşböceği taşırdın ellerinde
aklından neler geçerdi
bal damlardı dilinden dilime
ah...o ne arsız zamanlardı...
imdi;
iğrenç ve siyah tüylü ayaklarıyla
ağzından dökülen binlerce karadul
yalnızlığımı kemiriyorsun
beş komodor ejderi tıslıyor sözlerinde
hiçbir bakışın
hiçbir pırıltı taşımıyor
kara delikler gibi içerilerin
ürkünç...bir o kadar tenha
çözülür örgüleri siyah saçlarımın
da.. son ışık tozları yok olur geceden
dağ gülleri kokularını gönderir kıbleme
kimdir o ağlayan tanyerinden
hangi kızın hıçkırıklarını taşıyor kambur su
-iki çinli cariye mi kaçıyor saraydan-
omuzlarında ölümün kakavan dokusu
...
ve on iki kez vuruyorken gonglar
on iki harf sorgular geceyi
“nerde sevgili”
susmanın sırası değil
artık... düşlerim deliriyor bak
bir.. söz... söyle
ya da bir şarkı;
büyüle umarsız düşüncelerimi
defolsun kahrolası örümcekler
terk etsinler bedenimi...
ağulanır belki tüm karıncalar da
işte o zaman/lardır....elbet
gövden serinletir gövdemi...
Kayıt Tarihi : 9.3.2004 15:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
nedense ne neyazık..ki.. oluyor..ki..
TÜM YORUMLAR (2)