Hâmûş Şiiri - Murat Çeri

Murat Çeri
40

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Hâmûş

Kelâm-ı samtı deryâlar gibi pür cûş söylerler
Muhabbet râzını birbirine hâmûş söylerler
(Şeyh Gâlib)


(I)

Biliyorum en kuytusunda durmuşuz hayatın
Kimse bizi görmüyor,
Kimse bizi bilmeyecek.
Avuçlarından denize iniyor bir gemi
Alkışlar kahkahalar arasından
Bulutlar gökte asılı duruyor
Altında gölgelenen bir nebi
Kaç hayatı tükettik böyle soluk soluğa
Bir insanın ömrüne daha kaç hayat sığar
Mor ve pembeler içinden seni seçemiyorum
Dilimde son şarkısı zamanın
Söyleyemiyor, anlatamıyorum.

Şiir kızları kıskanacak seni biliyorum
Çocuk mezarlarından çıkacak bütün hayaller
Yaşamak dediğin kıraç bir yalnızlık
Hep aynı ve hep karışık
Bir plak, bir mermi
Ve güllerle bezenir bütün ölümler
Sen ki ihtimallerden bir ihtimalsin
“Bir ihtimal daha var oda ölmek mi dersin”

(II)

Sana benzemeyen çocukların katiliyim
Köy meydanında, tozlu yollarda
Babalarını bekleyen çocukların
O zamanlar muştu getiren minübüsler
Uzay mekiği kadar değerliydi
Komşunun kızına bakmak
Yumurta çalmak kadar günah
Bu şehirde hırsıza çıktı adım,
Gizliden gizliye sana bakarak
Adı; beş harf iki hece
Halit Ziya’da “Aşk-ı Memnu”
Adem babada yasak meyve…

Ben Anadolu’dan bir nefes
Sen İstanbullu kız
Yerde mahçup bakışlarım
Bastığın yerde kalbim atıyor
Korkuyorum, dokunursam yanacağım
Allah’ı hatırlatan minicik ellerine
Sevmek, biraz da bile bile lades
Korkarak dokunuyorum ellerine



(III)

Camlar buğulanır senin ıssızlıgında
Yitenler hep pencere ardında kalır
Ceylanlar utanır adını andığımda
Her gözyaşı ağlamak sanılır.
Böyledir insanoğlu,
Yıldırımlar aynı yere düşmez diye aldanır
Tut ki bütün sevdaları hayatın
Bir tutam mutluluk
Ve peşinden koşmaktadır
İşte herkes böyle buldu
Böyle kaybetti birini
Ben seni! ..

Meğer budalalıkmış kendini değerli sanmak
Farkındayım sevilmeye layık olmadığımın
Sevmeye hakkı olan birinindir bu satırlar
Bu satırlar ihtilalden önceki son şafak,
İntihardan önceki son anlar
Gün gelir kahramanlık olur budalalıklar
Leylalar mecnunları hatırlar
Sen beni! ..



(IV)

Bir tutam mutluluk, bir tutam zehir
Dudaklarından dudaklarıma yayıldı
Gömlek önden yırtılmış bilinmektedir.

Ey Yusuf! Ben bir rüya gördüm
Kızılca kıyamet,
Ah Yusuf! Ben bir Züleyha gördüm
Fikrimce ihanet,
Can Yusuf! Ben bir Yakup oldum
Gözlere ne mihnet,
Yusuf ben bir Allah buldum
Buldum nihayet!

Çatlayan toprağı yağmur gevşetir
Sıkılan yumruğu merhamet
Galib neden öldü Yusuf,
Erguvanlar niçin erken ölümlü?

Kan deryasında kan terler, kan gülü
Mum tenli kadınların yagmurdan kaçması nafile,
Nafile sokağa çıkmayışları

Sarhoşluğumun tarifi yok
Neye dokunsam kan oluyor
Ya ben ölüyorum
Ya da bütün çiçekler kanıyor

Kimse bilmeyecek sırrını Galib
Kimseler bilmeyecek
Erguvanların en kızılı dudaklarından süzülür
Peki bu gözyaşları neden?
Ölüm korkusu değil
Asla değil!
Sendin ölümü öldüren daha ölmeden…

Biliyorum en kuytusunda durmuşuz hayatın
Kimse bizi görmüyor,
Kimse bizi bilmeyecek.
Şeyh Galib! Galib nasıl öldü?
Ahh! Söyleyin, neydi aradığı?
Gül ve ateş ve erguvan ve kan!
“Ah mine’l aşk ve hâlâtihi
Ahrake galbi bi hârâratihi”

Murat Çeri
Kayıt Tarihi : 3.6.2005 18:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Murat Çeri