Halksal Ve Sosyal Olan 01 Şiiri - Bayram ...

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Halksal Ve Sosyal Olan 01

Sosyal olan, dar anlamda insani olandır. Bir arada yaşayan, hizmet tüketen, dinamik girişimlerdir. Halk olandan ayrılırlar. Halk olan etnik olanı içerir. Bu nedenle de sosyal birlik seçeneği olmayan bir yapılanışken halk inançlar ve öznellikler bağlamında çok seçenekliliktir. Bu nedenle sosyal birliğin tek düze yapısı kavga vermez iken halksal yapı kavga verecektir. İçinde faz farkı olmayan, etnik olan sosyal birlikler, olgulara insani boyuttan bakmaktan çok, olguyu özel boyut durumlarda gören, bir kutsal ata soy, totem yapı endeksli, insan grup birlikleridir.

Sosyal birliklerin nesnellikle ilişkisi üretimsel ve yasallıklı olmayan yararlanmaya dayalı, haz elem boyutlu yaklaşımsal ilişkilenmedir. Tabii ki bu insanlığın emekleme döneminin merdiven basamak tırmanışlarının olağan normal bir seyridir. Kimse insana bir yol haritası vermemiştir. Yol haritası yaşamın kendi temel yönlendirme ilişkisinin, bıkılıp usanmadan tekrarlanan yansımalarının, bilinç edilmesi ile ortaya çıkacak girişme sonuçlanmaları olacaktı.

Sosyal birliğin halksal yapıdan ayrılan şu farkı da vardır. Sosyal birlik temel gereksinimleri birliğe dağıtan bir paylaştırmadır. Halksal yapının ortaya çıkması esnasında bu paylaşılan yapı üreten yapı ile birlikte toplumsal olanın bünyesine alınmıştır. Halk üretmediği ya da temel gereksinmeleri sağlamadığından paylaştıran bir yapısı da yoktur. Bu nedenle sosyal birlik toplumsal ittifakla, adeta ikiye yarılmıştır. Öznel yarılma, teknik (araçlı) üretimsel yarılma.

Birinci yarılma yanı bu yarılmadan çok çok sonraları öznel inançlaşma tinselleşmedir. Sosyal birlik büyük oranda insan-insan ilişki öznelliklerini, yeni oluşan halk yapıya aktarmıştır. Yine daha az öznelliğini de topluma işlevsel dönüşerek yansıtabilmiştir. Yeni yapı gelişmesini zorunlu olarak sosyal birlik değerleri üzerine kurularak geliştirecektir. Bu nedenle de sosyal birlikteki kimi yapıların işlev değişmesi kaçınılmazdır.

Ki sosyal birlik amip çoğalması gibi ikiye bölününce geriye ceset bırakmadı. Müktesebatını halk ve toplumsal yapıya dönüştürdü. Şu da unutulmasın ki sekiz onbin yıl öncesinin sosyal dönüşümü o günlerde bugünkü gibi toplumsal halksal yapı gibi ayrılmış ve biliniyor değildi. Belli bir halk ve yönetim ayrışmasını dile getiren uygulamalar süreç içinde ortaya konmuştu. Ama alanların girişen ayrışan yasalıkları henüz açıklanamamıştı. Bu iki alan o günlerin kendi ilişkilenmesinde belli belirsiz ama günümüze gelene değin, belirginliğini sürekli biriktiren bir süreç olacaktır.

Halk alanın toplumla girişen girişmeyen yapısı, süreç içinde ancak 1789 Fransız devrimi ile neşterle tanışacaktı. Artık toplum alanı sosyal birliklerden devir aldığı öznelliği iyice dönüştürüp toplumda aklın kullanılması uygulamasını kesin kural haline getirip öznelliğin inanç kısmını orijini üzerinde sosyal birlik ve halk alanın girişiminde belirleyecekti.

Yine Halk olan, etnitiselerin bir arada oluşunun tutumlaşması girişmesidir. Halk bu etnik özellikleri (inanç ve anlayışları) göz önüne alarak, olaylarını sürükler.

Sosyal yapı, halksal olana; insan boyutu ile ve genel bağlamda bakar. Halkın özel baktığına, sosyal yapı (sosyoloji) genel bakar. Sosyoloji inançlara, falan etnik anlayışın geleneği, inancı diye olaylara bakmaz. Ya da filan inancın insanlar üzerindeki olumlu ya da olumsuz etkisi diye bakmaz. İnançları bir insan tutumu olarak görür ve inançların insanlar üzerindeki olumlu olumsuz etkileri diye inceler.

Yine sosyal olan falan etnik grubun üyeleri üzerindeki gelenek bağlarını değil; geleneğin bir insan tutumu olmasından hareketle, temel aidiyetleşme ilişkisi oluşu bağlamındaki, insanlara etkiyen, olumlu, olumsuz seyrini ve nesnel ilişkileniş tutumlarını, ortaya koyarak, bunu evrensel yasalıklarla içermenin, sübjektif öznelliğini çalışıp araştırır.

Sosyal yapı, insanların bir geleneği vardır der. İnsanların mutlaka bir şekilde, inanmaları vardır der. Örneğin, bir etnik sosyal kültür, tek gerçek inancın, kendi inançları olduğunu söyleyip; halk içinde tartışıp, kavga edebilmektedirler. Hâlbuki sosyal yapı, hiç ayrım yapmadan insanların, şöyle ya da böyle bir inancının olacağı bilincidir. Sosyolojik bilinç halk bilincini aşan bir bilinçlenmedir. İnsanların toplumsal yapıyı kavramalarına transfer olmaya yarayan güncel bilinç durumu halidir.

Sosyal bilinç tümleyen, çağdaş bilinçtir. Çağdaş olmayan siyasiler, halkın çeşitliliği polarmalaşması (kutuplanması) üzerine, politikalar üretirler. Topluma halkın formel (biçimsel-şekli olarak) değerlerini dikte ederler.

Sosyolojik bakıştan çok, etnik bakışın yumuşak karın yapılmasını ve kaşınmasını yeğlerler. Hâlbuki insanların, bir birine göre, üstün olmayan, farklılıklar içeren inançlarının olacağını, bilen biri; bu tür sürtüşmelere girmez de, iltifat etmez, de.

Bunları bazı baz girişmelerle örnekleyelim, biraz anlaşılır olsun: Halk alan; kendini, kendi açlığını düşünür. Sosyal yapı, insanlığın açlığını düşünür. Halk, kendi karnı doyunca “”şükür”” der. Ve “”Allah’ım olmayana da ver”” der. Yarını planlayamaz, sadakalarla işi geçiştirir. Oysa sosyoloji insanlığın karnının görür ve doymasını planlar. İnsanların gereksinimlerini Allah'a havale ile suç isnadı etmez. Zorunlu olarak ve bilinçli olarak toplumu harekete geçirerek, ihtiyacını var kılar.

Söz gelimi şimdilerde insanlık, üçbuçuk milyar yıllık birikmiş fosil yeraltı su kaynaklarını hali hazırda tüketilmiş durumda. Suyun yeniden ve çevrimle oluşması, insan nüfus artış ve tüketimine göre geride kalmıştır. Bir birini desteklemesi gereken iki zaman akış, süresi girişiminden suyun oluşma zamanı tüketilmesi zamanına göre geri kalmıştır.

Burada temel olan suyun çevrimsel oluşma sürecidir. Bütün paylaşımlarınız, nüfus ve de kullanım tüketimleriniz, bu eksene bağlı ve bu eksen etrafında zorunlu olarak oluşmalıdır. Doğal çevrimle, diyelim ki senede yüz litre yeraltı suyu oluşun. Yine diyelim bir litre su, bir insana bir yıl yetiyor olsun.

Bu yüz litrelik kaynak, yüz insana yetecek demektir. Dünya'nın nüfusu bu yüz litrelik dünya süredurum boyut zamanı rezervi ile sınırlı olmak zorundadır. Dünya nüfusu yani tüketim değerlemeleri yüz birim etrafında olduğu zaman kararlılık sürecektir. Hele beş yüz kişi olduğun da, işler çatallaşır, şükür ve sadaka fikriniz de, ortadan kalkar. Fazla detaya girmiyorum. Deniz suyunu artmanızda, size (bütün nüfusa) köklü çare olmayacaktır.

İşte sosyoloji bunu planlar. Toplumda bunun üretimini gerçekler. Halk gibi insanı (kendisini) değil, insanlığı, sorun edinir ve planlar. Yani bir birimizden nüfus olaraktan sorumlu olduğumuz bir yapı. Sosyoloji insanlığın, evrenselliğin, üretimi iken, halk ve etnitise totem birliğin üretimi ve totem birlik, ödevci kişisini üretir. Eski feodal düzenin, arkası olma mantığı ile sefilliklerle, sadakalarla, sırf kendini savunma gayesi ile öldüreceği nüfus artması mantığı, geçmişin haklı ve yerinde oluşma mantığı, günümüzde insanlığın açlık ve felaket savunmaları mantık ve sosyolojisine dönüşmüştür.

Siz; insan hakkı, insanın yaşama hakkı, diyerekten; kimin yaşayıp, kimin yaşamayacağına sen karar veremesin, diyerekten, duygusal ve afakî mantık yaratmalarla, aklı karartamazsınız. Böylesi bir mantıkla, Dünya nüfusunun onmilyar yapılmayacağı da, aşikârdır. Bu sizin, keyfinizin ve insan hakkıdır demenizin de, inançlarınızın da ve de, insan özgürlüğüdür der olmanızın da, üzerinde bir zorunluluktur.

Şimdi yukarıdaki örneği biraz açıp etrafında düşünsel değerlemelerimizi oluşturmağa çalışalım. Dünya nüfusu hiçbir zaman yukarıdaki gibi 100 birime karşı, yine 100 birim girişme olarak ideal bazda yürümez. Bunun kontrolü mümkün olamaz. Olsa bile sistemler devinemez. Devinemeyen sistemlerde de, zaman akmaz. Bunun için, mutlaka sistemin, çevresi ile girişen, dalgalanması da, var edilmelidir.

Sürecek

Dünya, küre form boyutla, süredurum devinimli zamandır. Yani bu Dünya'nın kendi etrafında hızı, uzay da devinmesini, çekimini, kaynaklarını sınırlamasını vs. belirleyen olgulaşmalardır. Bu sistemin kendi içinde rezervli ve kapalı oluşudur. Ve sizin keyfi olamayacağınızın, kararlılık düzlemi değer referansı oluşudur. Bu geleceği bilme bilgisidir.

Yukarıdaki değerlememize göre ve sırf insana göre somutlanmış örneği hatırlayalım. Yüz birim rezerve karşılık, her bir birim, bir insanın bir yıllık su tüketimi idi. Bu matematiğin zorunlu sonucu, yüz insan nüfusu demiştik. Gerçekte ise Dünya üzerinde yüz birim insan nüfusunu sağlayamazsınız.

Fikir olsun diye, anlama kolaylığı sağlasın diyerekten ve gerçeği şöyle böyle yuvarlayaraktan özet olarak belirtiyorum. Bu bağlamda atıyorum. Dünya nüfusu, şöyle bir; 90 ya da, 110 gibi sayısal insan nüfusu aralıklarında değişkenlikler var edecektir. Bu şu demek Dünya'nın insan nüfusu; yüz birim rezerv, temel zorunlu değerin etrafında, sağ ve sol yan, sayı dizileri içinde; sabit olmayan değişkenlerle, dolanıp duracak demektir.

Örneğin Dünya nüfusu 96 altı olduğu zaman, her şey yolunda, mutluluk bilinmeden mutluluklar sürülmektedir. Talan, hırsızlık gibi olgular, minimal düzlemdedir. Kaynaklar bol boldur. Kaynağın yetip yetmeyeceği düşünmesi tedirginlik kaygıları yoktur. Komüncü ilişkilerin güçlendiği, ortaklaşa yaşamın, kolonize birliklerin, organize olduğu süreçler olacaktır. Olumlu sanı kanı dönemidir.

Eğer nüfus yüz beş ise; dalgalanmanın yönü ve seyri değişecektir. Kaynak azalması paylaşmadan ve zincirinde, kesiklikler ve azalmalar oluşturulup, biraz daha azla yetinme gibi bir belirmenin anlayışı ve kırılma faz geçişlerinin duygu dalgalanmaları yaşanacaktır. Her şeyin bizim için yaratıldığı gibi erekçi duygular, ortaya çıkacaksa da, yaşam olağan sürecektir. Ama ufaktan ufağa da kaygılar ve şüpheleri belirmiştir. Buna karşın erdemlerimiz ortaya çıkıp, insan hakları, yaşama hakkı gibi sosyal değerleri de, ortaya koyacağız.

Nüfus 111 olduğun da, kötülükler yaratılacak, talan ivme kazanacak, sahiplenmeler baş gösterecek. Mal sahiplenenlerin, canı da tehlikeye girmeye başlayacaktır. Bu kez zekât, sadaka gibi dalgalanma süreçleri ve durum çözümlemeleri oluşturulacaktır. Sosyalin kaynak paylaşım ahlakiliği belirecektir.
Dini duygular güçlenecek, duaların tutup tutmaması süreçleşecektir. Olumsuz sanı kanılarla olumlu sanı kanılar girişecektir.

Nüfus 150 gibi değerlerde olduğu zaman, artık insani değerlerde zorunlu kırılmalar başlayacaktır. Sefalet, talan, susuzluk, kıtlık ve savaşın katliamları, su yüzüne çıkacaktır. İnsani sosyal değerler kayıp olacaktır. Dualarınız geçersiz olacaktır. Bu kez de günahlarınızın kefaretini yaşadığınız şimik (kimyasal öznel) duyguları kaygılaşacaksınız. Aslında hayat mücadelesinin egosal temel düzlemi ortaya çıkacaktır.

Savaşta her şeyin mubah olduğu hileler, tuzaklar, yaşamda kalmanın mücadelesi başlayacaktır. Ta ki Dünya nüfusu 90 ila 110 Aralığında bir değere oturana değin. Ancak bu değerler etrafındaki kararlı dalgalanmalar oluşacaktır. Erdemler ve sahip olunması gereken şükürce müdrik anlamalar yardım ve paylaşma duyguları ve birbirimizden zorunlu olarak, sorumlu olmanın denetlenmeleri başlayacaktır.

Sürecek

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 3.10.2009 13:19:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    YİNE ARAŞTIRMA EMEK ZAMAN İSTEYEN BİR YAZI DİZİSİ BAŞLAMIŞ TEBRİKLER HOCAM.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya