Halktan kopuk aydın
Aydın olsun yeter ki halktan kopuk olması çok önemli değil! Sevilir, kabul görür. Aydınlar siyaset üstü olmalı diyorum, aydın siyaset yapmasın demiyorum. Siyasetçinin halktan oy beklentisi vardır, bu nedenle halk ile iç içe olmak zorundadır. Yaptıklarının ve söylediklerinin doğru olup/olmadığından daha önemlidir halkın kabul edip/etmemesi!
Hem padişahlık döneminde, hem de tek partili dönemlerde Devletin yönetiminde halkın katılımı etkin değildi. Çok partili dönemde halkın fikrine itibar edilir oldu. Fakat siyasi birikimi ve deneyimi olmayan büyük kitlelerin kolayca yönlendirilebilir olması başka bir sorunu beraberinde getirdi. Tabir yerinde ise halkı kafaya alan iktidara oturdu! Niteliksiz yüz binlerce vatandaşa Devlet kapısında iş verildi! Üretim planlaması yapılmaksızın çaylar, tütünler Devlet tarafından satın alındı! Hatta mitinglerde açık artırma yapar gibi taban fiyat belirlendi. İktidar olmak için halkın beklentilerine cevap vermek yeterli idi. Halkın beklentileri zaman ve zemine göre değişse de çok büyük bir fark olmuyor. Temmuz -2007 seçim sonuçlarında görülüyor ki halkın birinci derece tercihi kendini yönetecek olanların dini hassasiyeti… Diğer belirleyici unsur ekonomi. Devlet mallarının satılması, özelleştirilmesi veya uluslararası tahkim, dışa bağımlılık vb. Şeyler ilgilendirmiyor halkı. Ekonomi düzgün işlesin yeterli… Uzun vadede neler olup biter önemli değil!
Sonuç;
Aydın feryat ediyor!
Politikacı oy peşinde!
 
Aşkta yarın yoktur sevgili. Zaman ileri doğru değil, içeri, yüreklere, derinlere doğru işlemeye başlar, bilgeleşir. Hiç bilmediği sezgileriyle buluşur. Yükü çok ağırdır, kendiyle buluşmuştur. Hem dışındadır dünyanın, hem de ortasında.
Hindistan'da Ganj Nehri'nin kıyısında yakılan yoksul adamın hissettikleri de onunladır, yitirdikleri de... Newyork'ta, bir sokakta, o kartondan kulübesinde yaşayan kadının çıplak yalnızlığı da. Her şey onunladır, ona emanettir sanki, ama o, çıldırtıcı bir yalnızlık içindedir yine de...
Aşkın kültürlü olmakla, bilgili olmakla da ilgisi yoktur sevgili, kanımıza karışan ilkel acı, o yaban ağrıyla hiçbir kitabın yazmadığı hakikatlere daha yakınızdır, inan...
Kim demişti hatırlamıyorum, aşk varlığın değil, yokluğun acısıdır diye. Belki de bu yüzden ilk gençliğimde, o yoğun aşık olduğum yıllarda, gözüme uyku girmez, dudağımda bir ıslıkla bütün gece şehri, o karanlık, o hüzünlü sokakları dolaşır, insanları uykularından uyandırmak isterdim. Uyanıp, içimde derin bir sızıyla uyanan o derin sancının acısına ortak olsunlar diye...
Aşk çok eski bir şeydir sevgili. Onun içinden o çileli çocukluğumuz geçer. Sevdiğimiz insanların çocuklukları da... Oradan üvey anneler, eksik babalar, parasız yatılılar geçer. Ve sonra aşk bütün bunları alır, daha da eskilere gider, hep o ilkel acıya, o yaban ağrıya...




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta