Sen,Şeytana hamur
Buluta hançer
Rahmete eş
Sevdalara sırdaş olan ateş
Gel,
Yak beni
Biliyorum, uzaklarda kaldı
Uykularını böldüğüm geceler
Bilsen hala özlemini çekiyorum
Sıcaklığını ninnilerinin
Dizlerinin dibinde
Sevgili anne
Önce şık bir çizgiydi kanatları sırmadan
Sonra musallat oldu ona da bir hergele
Yığdıkça soruları köşesine durmadan
Bulamadı çözümü dönüverdi çengele
Sağır duydu, kör gördü bizimki uyanmadı
Domuzluğu mu tuttu, yoksa gerçek cahil mi?
Ah Bir Doğrulabilsek!
Kaderimiz hasretimizi büyüttü. Çırpınıp durdukça çaresizliğimize korkaklaştık. Ürker olduk sevdamızdan. Hakk’ın gazabına çarpılıp da rahmetinden mahrum kalanlarda sık sık rastlanan iç paniklerle yaşar olduk. İnançlarımızın zayıflığından mıdır yoksa imanımızın noksanlığından mı bilinmez ama fâsit bir korku deryasının azgın sularına kapılmış gidiyoruz.
Fikren, zihnen, ruhen öylesine bir çöküntü içerisine girdik ki gittikçe belâgatte anlayışsızlaşıyor, düşüncede fakirleşiyoruz. Hâlimizi, mazimizle mukâyeseden dahî korkar olduk. Kendi vehmimizin cinnetini yaşıyor, gölge hayaletlerinin yaktıkları çıralarla yolumuzu görmeye çalışıyoruz. Yaşadığımız ard arda gelen çirkinliklere dur demenin gücünü çoktan kaybettik. Simsiyah bir buluta yüklediğimiz umutlarımızın ardında amansız müzmin sıkıntılarla cebelleşen güçsüz bedenlerimizi sürükleyip duruyoruz. Nereye? ..
Geçmişin imbiğinden süzülüp billurlaşan ne varsa hepsini bir bir terk ettik, ediyoruz. Önümüzde açılan açıldıkça nelerle karşılaşacağımızı bilemediğimiz bir sürü kapıyı zorlayıp duruyoruz. Doğduğumuz, serpilip boy attığımız topraklarda gurbeti yaşar olduk. Yakın kabul ettiklerimiz mi vefâsız yoksa uzak olanlar mı vefâlı ikilemini dahî düşünecek hâlimiz kalmamış. Hâfızası dumûra uğramış, düşünce yoksulu, his yoksulu bu hâlimizle sürekli irtifa kaybediyor, alçaldıkça alçaklıkları göremiyoruz. Yere çakılacağımızı bile bile gözlerimizi kapatmakla yetiniyoruz. Birbirimize karşı duyduğumuz güvenin yerine katmerli vefâsızlıkları; sevginin yerine kinleri, nefretleri; güzelliklerin yerine çirkinlikleri bina etmekte ustalaşıyor(!) ustalaştıkça da birbirimizden kopuyor, yalnızlaşıyoruz. Kendi ürettiğimiz musibetlerden yakamızı bir türlü kurtaramıyor çırpındıkça batıyoruz. Kendi ellerimizle yıktığımız binanın enkazının altında çaresizliğimizi ve suskunluğumuzu yaşıyoruz. İçte ve dışta ihânet şebekelerinin kurtuluş adına sundukları reçetelerin zehirli ilâçları ile bünyemiz tahrip edilirken biz hâlâ mânâ köklerimizi yok etmeye çalışan insafsız avcılardan medet ummak gibi bir garabetin peşine düşmüşüz. Yeis, ümitlerimizi sarıp sarmalamış. Düşüncelerimiz darmadağın, gözlerimiz ufukta ışık ararken önümüzdeki çukuru göremez olmuşuz. Aklımız boyalı fantezilerin kurbanı olurken yüreklerimiz korku dağlarında, gırtlak ve mide avına çıkmış. Ritmi bozulmuş kalbimizle tekleyen nabızlarımıza daha ne kadar kan pompalayabiliriz ki? ..
GETME GARDAŞ GETME GAL
Gurbet garip ben yolcu
Deme gardaş kâr değil
Kaybettim nazlımı
Bulma gardaş yar değil
Rabbim seni gül yarattı, gül dedi
Amine’nin dizinde gül Muhammed
Hamuruna sevgi kattı, gel dedi
Ashabının gözünde gül Muhammed.
Umut sensin; gönüllerde minbersin
BİZ GEREK BİZE
Alperen bakışlı, nurdan alınlı
Yesevi nakışlı yüz gerek bize.
Ezelden ebede lekesiz, şanlı
Alparslan mayalı öz gerek bize.
Tükendi göz yaşlarım tek damla kalmadı gel gör
Elinde sevda hançeri vur bari vur vur öldür
Ne aşktan yana umudum ne sevgiden ne senden
Bitsin artık bu işkence ne olursun vur vur öldür
Kalmadı tahammülüm ne sabrım ne kararım
Kapandı perdeler bir bir ardınca
Son nefes boşlukta asılı kaldı
Teselli yerini alınca dua
Bir vardı, bir yoktu her şey yalandı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!