Önce çığlığı duyulmuştu şafağın,
Yamaçların eteğinde bir öksüz koku
Adımlara büyüyordu kızıllığın gölgesinde karanlık.
Sehere yarım kalmıştı bekleyişlerin tadı
Artık, öteler ufka uyanıyordu, bu çaresiz uzaklıktan.
Bulut tadında diyarlar geliyordu, sabahın başucuna.
Bu, eski bir hikâyeydi hiç anlatılmadık
Tek sırrı ağıtlar...
Yağmurun aşkıyla severdi ağaç dalı orda,
Ve ılık bir nameydi yaşanan her damla ıtır
Sessizlik, ürperirken rüzgârın şaşkın koynunda,
Düşseydi bir yaprağın utangaç kanadı,
Dualarla bir dilsizlik orda toprak gibi kanardı
**
Ve göğün kızıl örgülü saçından, çözüldü ilhamlar denize,
Unutkanlığa asılmış bir kaç yıldızdı karanlık
Çocuktan sesler tırmalıyordu dağların yüzünü ölüme inat
Ve yankılara bürünüyordu zaman, her adımında bu güneş kervanının.
Artık tutsaktı hercailerin kokusu, bu ışığa çalan bedenlere
Ve yakındılar bundan böyle, yollara, suya ve ateşe
Yakın olduğu kadar... Aşkın ölüme…
**
Ter alınlarda yazılı bir esrar, çizgi çizgi kader kokar burada
Soyulur gölgelerden tüm bakışların efsunu da
Geriye bir tek pişmanlık kalır
Çatık kaşların altında
Ve batmasın diye dalgalanan ufka umudun yıldızı,
“El”, pençe vurur çelikten gemiyle karanlığa
Sabır durup geleceğe, bitkin omuzlar
O ilk müjdeyi taşırlar,
Sessizliğin ötesindedir tahammül ve sezginin
Hoş geldin sabah hoş geldin...
***
Kayıt Tarihi : 12.7.2019 09:46:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!