Nesi kaldıydıysa tiryakiliğinden
Sora sora gidilmez yollardan gecmişte konmuş
oyukta,tümsekte, duldalarda, yaşta yağmurda, lal ile narin
Bazı bazı dertli çığlıklara değişmis bir tutam gülümserliğini
Yapraklarında bahar kurulayıp kurutan solo seranat
Kimi zaman ayak bağcıklı sözüne sağlam, kimi zaman vaktine yürüdükce,
akasya hercaisine mahur,
yüzünü şafaklara saklayan gecedeki zülüfleri siyahın
acı sularından umunmuşta gelmiş; Ucurum kacagi derelere
zerrecikten yüreciğinde çimen ve çiçeklerin balabanı ev sahibi
gördüm..! dünya demiş,
sokak gezmelerine cıkmış, lutufkar olmuşta, bir görsen..! eli işte….
Zihni bal gibisinden tatlarda..kovan arısını gördüm…
Bir kuru yerde toprakta, bir güllükte..bir gülistan…
Varmiş konuk olmuş gözlerimin ugruna her gündoğumuyla beraber
Günaydin perdelerinden saz tutmuşta gönül telleri titreten calgısı
Yalanci saraylar uyduruk krallarin olsun demis,
Ağustosun eylüle yer yapan günlerinde
Bagrıma el sürdüm, tanış oldum henüz hiç yapılmamış yollara cığır açan usta ile
Kavanozlara bulandı, sahanlara bilendi, koltuklarda gezindi,
böyle tatlı diller etrafında satır yazan gönlümde yoruldu..
uzun boylusuna uzandı
Vitrinlerden eğrilerini yok saydı bezirgana
Gördüm, karanlık gibi yalnız, gün gibi ellerimin ucundan,
çoktu gördüm
Arpa büyüklüğü bile gitmeden egzersiz atlar degiştirmiş yolculuğu daimi
Misketlerin alaca rengine şafak misafirliği tozkonduran saglıcakla
Nefes tüketip süsleyerek maviliginden yolalmış öteyi..misal,
denizleri..
Ucurtmalarla pervane dönmüs, göğe ayak basalım diye birlikte
çitlerden boslanmış körpelikler gibi kol aralıkları ele avuca gelmesiz utkun
Susmayı bilmeyen bir çıngıragın hayata dönük aşkını ilan ede ede, gördüm;
tümüyle harabına kilitlenmiş ve ezelinden bozulmamış bir yeminin
ardısıralarına düşmüş
kovan arısı,
sapsarı,
püsküllerine tutunarak saclarında zülfünü tarayan yaz mevsiminin
nesi kaldıysa tiryakiliğinden top top akisleri duman darma
koyulaşan sefası serin portakal işlemeli kanaviçelerce,
yedik...
ictik cörekten börekten,
baldan sekerden,
helalleştik hakkıyla devasını derdin… sonra koridordan
geçip gidesi olmayan ugurlarolanın..kovan arısı..ipeklice sarısı
güze gönenen dalsız gülsüzlüğü irem sandığı bağlara
kuzey biryerde orta halli bir kent konağıydı oysaki herşey
sazının yanı sıralarına gönül dostlugumu kattığım
selam götürür diye sonraki mevsimlere ve belki çiçeklerle dolanırda
gelir diye yeniden
sussun dedim var ya hani bütün zehriyle zembereğindeki zamanın
islığımı heybesine aşkın
katıksız azık sardığım
Seyfi Karaca………….Eylül / 08
Seyfi KaracaKayıt Tarihi : 3.11.2009 00:05:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Seyfi Karaca](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/11/03/gunaydin-perdelerinden-saz-tutusunca.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!