GÜNAH ŞİİRLERİ

GÜNAH ŞİİRLERİ

Fatih Cezayirli(shakespeare)

Unut diyorsun ya bana. Sen uyumayı unutabilir misin.? Ne kadar unutmaya çalışsamda seni. Aniden,bir gece yarısı geliveriyorsun aklıma. Sonra darma duman ediyorsun hayallerimi. Tam sensizliğe alıştım derken. Gösteriveriyorsun o melek yüzünü. Sonra,unut artık unutabilirsen. İnan bitanem. seni unutmak; Meleğe günah işletmek kadar zor. Seni sevmek ise, bir şeytana günah işletmek kadar kolay...
..

Devamını Oku
Funda Kocaoğlu

Serserisi olmuştur birkere daha,ve yine sonkez
Yikilmislari oynasada o sensiz gecelerde.
Vuslata ermeden akiyordur gözyaşlari katiksiz.
Ekmegine sürmüstür sarilmalarini,pencerelerde.
Hasretmiydin aşkmiydin diye sorarim hersabah.
Uyanmalarima zaval indiren bir rüyasin simdiKaldiramiyorum boylesine bir hayati,günah günah
Olsun be gülüm,senin için her ölüme degerdi.
..

Devamını Oku
Mustafa Bertan

Eğer bir taş olsa bedenim dayanmazdı
İnsan olmasaydım kaderim bu olmazdı
Doğuştan günahkâr doğmuşum sanki
Dünyaya gelmek en büyük hataydı belki
Kaderimi değiştirmek elde değil ki
Allahım suçum ne ben ne günah işledim
Gözümde yaş olmasa da ağlıyor gözlerim
..

Devamını Oku
Ali Aydın

Yelelerini peşine takan çılgın bir at gibiyim,
“Dörtnala nereye koşuyorsun böyle” diye sorma!
Hayat cephelerinde yitirdiğim gençliğimi arıyorum,
Ateşe dayanabildiğim kadar günah işlemek istiyorum.

İlk gençliğimden beri peşinden koştuğum ölümsüz aşkı,
Acıların nasırlaştırdığı yüreğinde yakaladım...
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Böcek Mi Bebek Mi?

Günümüz çeteleşen insanları, bebekler gibi! Akılları basmayınca bir grup içinde kendilerine yer arıyorlar; bu gruplar çeteler, ideolojik örgütler, dinsel gruplar, siyasi gruplaşmalar olabilir! Toplum tam gelişmeyince bu haller kaçınılmaz! Bebekler, kendi aralarında çeteleşince mahallenin iki bakkalından biri bebeklere çikolata verip diğerinin cam çerçevesini kırdırıyor!

Bebek akıllı yaşlıları bir araya getirenler de onlara kendini toplum içerisinde ifade edeceği bir ortam sunmuş oluyor; tabi ki karşılığı, ideolojiye veya gruba destek! Bazı niteliksizler de kendini ifade edeceği ve niteliksiz yanının kapatılacağı ortama kaçıyor!

Bazısı da toplumsal olarak bir gruba girmenin heyecanını yaşıyor; insani ilişkiler açısından! Bunların tamamı toplumun eksik yanlarının ideolojik ya da dinsel ya da diğer egemen gruplarca kullanılmasına yol açar!
..

Devamını Oku
Ali Rıza Ünal

Aşk belası,

* Ey aşıkların Yusuf yüzlü sakisi ey aşıkların ab-ı hayat bakisi sen aşığnı ne zamana kadar ağlatıp sızlatacaksın ne vakte kadar, gönül deryalarından göz yaşlarını döküp senin mekânın,senin karargâhın,senin cilvegâhın olan,bu gönülleri hırpalayıp duracaksın, ne vakte kadar ağlamaktan baş gözünün körlüğü ne vakte kadar can gözüne vuracak
* Ey aşıkların periveş dilberi sen aşıkların lokmanısın zira onları sen kendine aşık etmede ve çekip çevirmedesin. Lütuf hazinelerini açta lütufkârlığına şu divanelirin doya doya kansın sun sun ki aşk şarabını senin badenden içsinler, içsinler de aşk sarhoşluğundan elini başını kaybedip zülfünde divana gelsinler mahına pervane dönsünler canlarından tenlerinden kurtulsunlarda bir daha huzurunda benlik görmesinler ki senin aşıkların aşk bağında lebbini isterler onları sen bilirsin onları aşk bağında ot arayan eşeklerle bir tutmazsın. Sultanlık hanesinden onlara donunu, göyneğini gönderde Yakup gönüllü aşıkların yüzüne, gözüne sürsünler koklasınlar koklasınlar da hem baş gözleri hem can gözleri açılıp gonca ile al yanağı bir bilsinlerde can sefa bulsunlar,
• Ey aşıkların ete kemiğe bürünen leylası..! Senin adını duyan, senin zikrini söyleyenin aklı başından gider giderde gündüzü düğün, gecesi gerdek olur. Ya yüzünü görenin hali nicedir? Onların, senin görünmenden dilleri lal, yüzleri al kesilirde allığı ateşe döner. Görenlerin aklı melül olurda tuttururlar bir yangın yaygarası, işte ey sevgili sen şimdi bu divanelerin sakisisin. Bunların halini derdini sen bilirsin,senin o yüzüne bi hal olanlara o cömertlik denizinden şifa şarabını sunda onlar görsünler bilsinler ki, bizim Isa'mızın nefesi nasıldır, İbrahim ateşi nasılmış, Musa'mızın tur-u nicedir, Muhammed'imizin nuru kim imiş, bilsinler görsünler,görsünler ki Süleyman mülkünde Belkıs gibi ayağa düşüp,Süleyman tahtında Hak tapusunu görsünler. Neye nasıl tapılır bilsinler. Muhamded hanedanı bab-ı aliye ab-ı hayat Hasan'a Hüseyin'e kılıç çekmesinler. Bir daha günah denizine girmesinler...
* Ey aşıkların hurisi perisi..! Sen günah denizine binekler koyarsın, koyarsın da kullarım bi çare kalmasınlar diye. Lakin aşıkların binek bilmezler ki,onlar senin günah denizini su bilirler. Her bir yandan dalarlar, içerler de içerler yudum yudum günahtan bi haber sevaptan da bi haber oldukları gibi, sen onların dinini Leyla edersin, imanlarını Mevla ettiğin gibi onların dini aşk, gülü aşk, dikeni aşktır. Gayrı ki onları hiçbir kadı, müftü bilmez anlamaz artık onlar şeriatın sefili, zındığı, kafiri, münafığıdır. Onları ancak sen zapt eylersin. Ateşe düşürdüğün İbrahim gibi, tura üşürdüğün Musa gibi, göğe çektiğin İsa gibi, Muhammed sırrına çakip çevirirsin taki kesrette vahdet saadetine ereler tadını bileler ki kemal olsun...
* Ey sevgili senin yüzünden dökülen zuhur ve tecellilerin sonu gelemezki daha öte hallerini burada açık edersek hiristiyan kardeşlerimizin zünnarlarını çekip almış oluruz. Ey sevgili şimdi ben nerdeyim, ben ne derim öğüt dinleme yerine öğüt veririm. Madem iş öyle uzat bu şarabın kadehini, sun saki leyla elinden, cana canlar katan canın badesi, canıma lebbin olsun..!
..

Devamını Oku
Ali Osman Yılmaz

Dün gece düşümde,
Yepyeni bir hazza daldım,
Seninle sarmaş dolaş,
Bütün gece harman oldum.

Bir melek ve bir şeytan,
Dikildi karşıma sabah,
..

Devamını Oku
Sebahat Kara

Yere batası bir günah değil midir?
Başımı bekleyen…
Her geçe bir aralık kapıdan sızıveren
Tövbem dikilmiş karşıma yine
Dizlerin eskimeliydi der,
Seccade üzerin de
Bense hala serinlemekteyim
..

Devamını Oku
Nogay Yaren

Mahremdi sevmeler yeryüzünde,
Güneş bile birden sızmaz içeriye,
Bile bile günahlar serpilmezdi
Gönül bahçelerine.

Mahremdi, babanın çocuğunu sevmesi,
Riyasız tertemizdi şefkat nağmeleri,
..

Devamını Oku
Atilla Dişbudak

Engizisyon mahkemelerinin olduğu zamanlarda büyük bir günah işleyenin, ahlaksızlık yapanın yüzüne yahut göğsüne 'Scarlet Letter' yani 'Kızıl Damga' basarlarmış; toplum içinde utansınlar diye... Evet güzelim adını vur alnıma, en büyük günahım/ahlaksızlığım olarak...Çünkü seninle boynuz taktım her birine, yeryüzünde ne kadar kadın varsa... Ve bundan utanmıyor, göğsümü gere gere geziyorum...


Atilla DİŞBUDAK
..

Devamını Oku
Goktan Onur Umdu

Şayet seni özlemenin ve sevmenin günah olduğunu bilseydim
Seni özlemekten ve sevmekten yine vazgeçmezdim günahkar...
..

Devamını Oku
Hilal Sayıl

Seni Sevmek Günahsa Günah
Günah Defterim Sevginle Dolsun
Seni Sevmek Günahsa Sonunda
Cehenneme Gitmek Varsa
Senin İçin Giderim
Seni Sevmek Günahsa
Su İçmem Yemek Yemem
..

Devamını Oku
Yusuf Aygun

İSLAM DÜŞÜNCESİNDE İFRAT VE
TEFRİTİN İKİ YANSIMASI TEKFİR VE İRCA
İslam düşünce tarihi derin ayrılıkların, itikad-i,siyasi ve ameli hizipleşmelerin ümmeti bölük pörçük ettiği ve gücünü kırdığı ifrat ve tefrit yaklaşımlarına sahne olmuştur.Bu hizipleşmelerin değişik isimler adı altında sergilenmeye devam ettiği de bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.Belki başlangıçtaki derecede bir disiplin ve mezhep olarak devam etmese de bu ayrılıkçı (ümmet bilinci açısından) telakkiler zihinsel olarak devam etmektedir. Bu zihinsel sapkınlıklar çoğu zaman derin bir İslam ve Kuran bilgisinin yokluğundan kaynaklansa da tarihi, kültürel, sosyolojik bazen da psikolojik sebepleri ihmal edilemeyecek kadar etkindir. Hz. Peygamberin vefatıyla bir çok siyasi ve sosyal kurum oluşmadan Mihne(Fitne ve kargaşa) hadiselerinin ortaya çıkışı, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz..Ali’nin suikast yoluyla şehit edilmeleri Cemel,Sıffın vakalarında bir çok Müslüman’ın ölmesi ve Ümmete rağmen Emevi sülalesinin Şurayı rafa kaldırarak kanlı bir baskınla iktidarı saltanata çevirmesi Hz..Hüseyin’in Kerbela da şehit edilmesi bu olaylar karşısında çoğu zaman hissi tavırların ve fikirlerin ortaya konması ve akabinde saltanata ve baskıya dayalı bir rejimin Emeviler ve ardından gelen Abbasiler tarafından model olarak ümmete dayatılması bu dönemde sağlıksız bir İslamlaşmanın ve kültürel kozmopolitleşmenin doğal neticesi olarak İslam’ın sadeliği ve duruluğunun bozulması tehlikesi baş göstermiştir.Bu dönemde tartışmaya ve hizipleşmeye neden olan sorular; Cemel ve Sıffın da birbirini öldüren Müslümanların işledikleri fiilin niteliği,bu işlenen fiil acaba Haram mı? yoksa Küfür mü? idi,büyük günah işleyen Kafir mi? olur yoksa bu fiil İmana asla zarar vermez mi? , Müslümanların yöneticiliği İmana ve verasete(Ehli Beyt) dayalı bir Nas mıdır? ,bu hakkı hakeme devreden Hz Ali Allah’ın hükmünden vazgeçerek Kafir mi olmuştur? yoksa bu bir maslahat(Şartlara dayalı seçim) mıdır? ,Hilafeti devre dışı bırakan ve kendi saltanatını yerleştirmek için bir çok entrikaya baş vuran Emevilere karşı ayaklanmanın hükmü nedir? , bu iktidardan yana olanlar Müslüman mı? Kafir midir? ,Büyük günah işleyenler hakkında kararı kim verecektir? , bunlar Kafir ise bunların küfründen şüphe edenlerin hükmü nedir? ,yani Kafire kafir demeyen kafir olur mu? ,Allah’ın her hangi bir hükmünü uygulamayan yahut askıya alanın hükmü nedir? , Allah’ın hükmüyle kamilen hükmetmeyen bu devletlerde vazife alanların hükmü nedir.? Bu soruları zincirleme olarak artıran ve tavrını İslam tarihi boyunca bir ifrat(Aşırılık) ve bağnazlık düzeyinde ortaya koyan Hariciye(Tekfir hareketi) bütün bu sorulara hükmü Küfür olarak belirlemiş güçlendiği zaman bu düşünce sahiplerine ve rejimlere karşı güç kullanmış(İsyan, Kıyam) ,suikastlarda bulunmuştur. güçsüz zamanlarında ise bir kenara çekilerek kapalı bir yapı olarak yaşamını devam ettirmiştir bu tavrın doğal yansıması en azından İslam dünyasında yapıcı bir tavır ortaya koyamaması şeklinde tezahür etmektedir.Aslında bu düşüncenin İmamet konusundaki fikri en tutarlı düşüncedir ki; Haricilere göre İmametin mümin ve liyakatli olmak dışında herhangi bir şartı yoktur hatta İmamın Sünnilerin aksine güçsüz bir kabileden olması eftaldir ki bunun gerekçesi de İmamın şeriata uymayan bir fiilinde azledilmesinin kolay olmasının sağlanması açısından daha uygun olacağı temeline dayanır fakat sırf bu fikirleri tutarlı ve faydalı bir İslam düşüncesi oluşturmaları açısından yeterli olamamıştır.Cemel ve Siffında savaşan Müslümanların durumu Kuran bağlamında Hücürat süreside müminlerin çarpışması olası bir durum olarak nitelendirilirken niçin iman küfür meselesi yapılmıştır doğrusu anlamak çok güç gözüküyor(Bk:Hücürat:9-10) Allah burada birbirini öldürenlere mümin derken bu fırka her iki gruba kafir diyor.Yukarıda Haricilerin gündeme taşıdığı ve hükmünü küfür olarak belirledikleri hususlara dikkatle bakılırsa şu açıkça görülür ki Hariciler topluma kim Müslüman dır sorusunun cevabını bulmak için değil kim Kafirdir? perspektifinden bakmakta ve Hz..Peygamberin yakın arkadaşlarının gündeme getirmediği ve sormadığı soruları türeterek kıyas ve zorlama yoluyla insanları Tekfir etmekte ve içinden çıkılamayacak bir kargaşanın da önünü açmaktadırlar.Tekfir felsefesine sahip olanların idrak edemedikleri önemli bir konu şudur İslam’a müntesip olmakla İslam’ı temsil etmek aynı şey değildir Hz peygamber insanlara akıllarına ve düzeylerine göre yükümlülük yüklüyor bir kısım taşradan gelenlere(Bedevi Arabi) İslamın emir ve yasaklarını basitçe anlatıyor ve bu emirleri yerine getirmeleri ve yasaklardan kaçmaları haline cennete gideceklerini müjdeleyip onları memleketlerine geri gönderiyor ve beklide bu kimseler peygamberi bir daha hiç görmüyor idi.Bunlar müntesip olan Müslümanlardı. Diğer bir takım insanları ise iman etmeleri halinde yanında alıkoyuyor ve onları Ashabu Süffede yetiştirerek davanı eri haline getiriyor ve kendisine arkadaş ve yoldaş ediniyor idi işte Sahabe bunlardır ve bu özel insanlar İslam’ın temsilcileridir öncüleridir Peygamberin ilk bahsettiğimiz insanlarla bu bahsettiğimiz özel sınıftan beklentisi aynı değildir,Tekfir düşüncesine sahip olanlar ise bu ayrımı yapamamaktadır.Onlar bir köylü ümmi ile bir şehirli aydını aynı kefeye koymak istiyorlar bu mümkün olamayacak bir durumdur.(Bk:Hücürat:14) . En çok yanıldıkları konu ise Haram ve günah ile Küfür ve Şirki aynı zannetmeleridir.Oysa bu iki kavram farklı olup Allah günahları dilediğini bağışlarken Küfrü ve Şirki asla bağışlamaz.(Bk:Nisa:116) Çağdaş Tekfir hareketinin türettiği sorular ise daha düzeysiz ve komiktir İslam’ı kuraların işlemediği bir ülkenin nüfus cüzdanını taşımaktan tutunda o ülkenin parasını taşımaya kadar bir çok akideyle ilgili olmayan konular kıyasla tekfir sebebi haline getirilmektedir.Dikkat çeken bir hususta bu düşünce sahiplerinin kendilerini merhum Seyit Kutup ve Mevdudi’ye (Allah ikisinden de Razı olsun) nispet etmeleridir ki bunun hakikatle alakası yoktur. Seyit Kutup, Mevdudi ve diğer yeni Selefi (Kuran ve Sünnete dönüş) hareketi önderlerinin mücadelesini ve hayatını takip edenlerin onların bu tür ifrattan uzak olduklarını ve hayatlarını insanlığı uyandırmaya adadıklarını görür. Bu siyasi fırkanın zıddı bir düşünce hizbi olan ve bütün bu tavırlarda(Yukarıda bahsi geçen) İmana zarar verecek bir husus söz konusu değildir, inandım demek yeterlidir, kişinin hiçbir fiili bu ikrarını bozmaz inandım diyen kişi yahut iktidar(Rejim) İslam’ı ve Kuranın hükmünü uygulamasa da bu onun imanına ve meşruiyetine zarar getirmez diyen ve tefritin(Sulandırma ve Dünyevileşme) tarih boyu temsilcisi olan bu düşünce doğal sonuç olarak İslam’ı söze ve vicdana hapsetmiş ve Kültür Müslümanlığının devamını sağlarken İslam’ın hükmünü askıya alanlara da çanak tutmuş ve tutmaya devam etmektedir.Bu düşünce ekolüne göre kişinin Kuran bağlamında küfür sayılan fiilleri varsa da bunun hükmünü vermek Müslüman’a düşmez kişi açıkça inkar etmediği müddetçe onun gerçek hükmü ahrette Allah’a kalmıştır.(İrca, Mürciye) .Bu gün bu düşünce üzülerek ifade etmek gerekir ki Ehli Sünnet olarak lanse edilmektedir,akidenin Kelamlaştırılmasıyla başlayan bu süreç saltanat rejimleri tarafından resmileştirilmiş ve kilit bir kavramla(Ehli Sünnet) formilize edilmiştir.Esasen her Müslüman Ehli Sünnettir.Fakat bir Kelam ekolünün bu kavramı kendine resmi isim olarak zimmetlemesi diğer Müslümanları bu tanımın çerçevesinin dışında bırakmıştır.Hatta ilk klasik Kelam kitaplarında Ehli Sünnet sayılan Selefiyye daha sonra ideolojik sebeplerle bu tanımın dışına çıkarılmış ve artık Vahabilik adıyla anılır olmuştur.Şunu da ifade etmek gerekir ki Selefiyye diğer Sünni Kelam mezheplerinden İrca konusunda ayrılmaktadır ve Ehli Sünneti temsil etme anlamında diğer Sünni kelam ekollerine göre daha tutarlı ve saf bir felsefeye sahiptir.Sünni mezhebin diğer iki kolu olan Maturidiyye ve Eşariyye ise daha çok felsefik ve Tasavvufi bir içerik kazanmıştır.Bunda Türklerin İslamlaşmasının ve bu iki mezhebe mensup olmasının etkisi büyüktür. Şunu ifade etmek lazımdır ki Allah kitabını ve dinini korumayı garanti altına almıştır fakat Asrı Saadetten sonra bahsettiğimiz bu olumsuz faktörlerden dolayı Kitabi (Sahih) İslam la kültürel İslam(Nazari) arasında mücadele devam edip durmuştur.Bazı toplumlarda kültürel İslam tamamıyla Kitabi İslam’ın. yerini almış ve topluma hakim olmuştur.Seküler hukukun hakim olduğu adı İslam ülkesi olan coğrafyada ise mücadele kültürel İslam ile Laik, totaliter dayatma arasında cereyan etmektedir.1.Dünya savaşı ile birlikte En azından bazı kurumlarıyla Kitabı İslam’ı temsil ve himaye eden Osmanlı imparatorluğunun ortadan kaldırılması ve yerli emperyalist işbirlikçilerle(İttihat ve Terakki grubu ve onların çağdaş halefleri) İslam coğrafyasının dayatma ve despot rejimlere mahkum edilmesi ve aynı kültüre ve milliyete sahip İslam topraklarının emperyalist güçlerce doğal olmayan sınırlarla bir takım manda derebeyliklerine ve totaliter rejimlere teslim edilmesiyle bu rejimler tarafından bu bahsettiğimiz kültürel İslam’ın da kültür erozyonu ve emperyalizmi ile yok edilmeye çalışılması söz konusudur. Öyle ki bu bağlamda İslam ülkelerinde dayatma devrimler ve yenilikler halka savaş açma ve toplu imha safhasına vardırılacak sınırlara kadar taşınmıştır.Hama ve Halepçe katliamları ve Mısırda Müslüman Kardeşler hareketine uygulanan işkence ve katliam yine yakın zamanda Cezayir’de Fıransız güdümlü cuntanın seçim kazanmış FİS hareketine uyguladığı muamele bunun en bariz misalleri olarak tarih sayfasına geçmiştir. Tam bu noktada Kuran ve Sünnete dayalı bir İslam siyaset ve hareket düşüncesi belirlemesi gereken Müslümanların önüne yeniden çağdaş Hariciye(Tekfir) ve Mürciye (Küfür hükmünü Allah’a bırakan) iki uç (ifrat ve tefrit) felsefesi çıkmıştır,bu iki felsefe de hem Müslümanların enerjisini ve gücünü bölmekte hem de totaliter Küfür rejimlerinin ayakta kalmasını sağlamaktadır, tekfir daha çok Müslümanlara karşı işletilen ve gücünü bölen bir silah konumunda icra edilirken İrca ise batıl rejimleri ve mensuplarını halkın ve kültürel Müslümanların nefretinden korumaktadır, adı Müslüman ismi olmasına karşın İslam düşmanlığı yapıp aynı zamanda bende müslümanım diyen Tağuti güç ve rejimleri ayakta tutan İrca (Mürciye) felsefesine sahip olan anlayıştır.Oysa İslam ne Tekfircilerin ellerindeki küfür damgası ile insanları mühürledikleri bir yafta ne de Mürciyenin dediği gibi itikadi bir belirsizlik hali değildir. İslam Allah’ın gönderdiği iki cihan saadeti sağlayacak ve doğrulukla eğriliği, hakla batılı, iman ile küfrü(İlhat,Şirk ve Nifak) insanların anlayacağı açıklıkta ortaya koyan(Bk:Bakara:256-257) ve insanları kurtarmaya çalışan bir tebliğ hareketidir uçurumun kenarında duran beşeriyeti oradan çekip salim ve sağlam zemine taşıyan bir insanlık ve merhamet hareketidir.(Bk:Ali İmran:103) Allah merhameti gereği tebliğ ulaşmayan ve hakkında afaki ve enfüsi deliller belirmeyen insanlara azap etmemeyi taahhüt etmişken(Bk:isra:15,Maide:19,Kasas:47,Taha:134,,Nisa:165,Şura:208-209) ve peygamber en azılı inkarcılara yüzlerce defa tebliği ve hakikati götürmüşken Harici bir felsefeyle inadi küfür sahiplerinin bırakılıp bir takım zaruretlerden(Maslahat) ,özel durumlarından(stratejik konum) yada güçsüzlükten(İkrah) dolayı dinlerini kamilen ortaya koyamayan Müslümanların(Bk:Nahl:106-107,Ali İmran:28,Mümin:28) harcanması(küfürle itam edilmesi) , İslam’ın kendi özgün siyasetinden saptırılarak siyasetin imanileştirilmesi değildir.En azından bu insanların durumlarının Allah’a havale edilmesi İrca kapsamında değerlendirilemez.Fakat şunu ayırt etmek lazımdır ki; İslam adları Müslüman olanların hem İslam’a düşman olup hem de halkı Müslüman olan halkları kandırmak için iki yüzlülük yaptığı camiye karşı kahrolsun şeriat diye bağıranların kendilerini hala Müslüman zannederek umreye gittiği bir inanç kargaşası ve lakaytlığı asla değildir,hele Masonik emperyalist güçlerin işbirlikçiliği ve beşer ideolojilerinin gönüllü kulluğu asla değildir(Bk:Maide:50) .Kişi hem Müslüman hem de başka bir İzimden olamaz bu iki İlaha kulluktan başka bir manada ifade etmez oysa İslam bütün insanlığı tek Allah’a kulluğa çağırmaktadır. Şunu ifade etmek gerekir ki; Kuranın mesajını Hz.Peygamberden sonra bütün insanlara eksiksiz bir biçimde açıklamak Müslümanların yegane vazifesidir.Bu yapılmadan Kuranın davetini hiç duymamış duysa bile kasıtlı olarak saptırılmış bir mesajı duyan toplumların helak olmalarını beklemek ve bu gibi toplumları Tekfir ederek rahatlamak hem Kuranın mesajını hem de Sünnetullahı anlamamak demektir.Zira toplumların helaki ve Tekfiri ile ilgili hüküm çerçevesine davetle karşılaşan ve uyarılan toplumlar girer.(Bk: Enam:131)
Sonuç olarak şunu demek lazım gelir ki; İman ile Küfür apaçık bellidir.İslam ne içtihatla Müslüman’ı tekfir etmeye ne de Küfrü belli olanın hükmünü Allah’a havale ederek İmanı bir muammaya ve belirsizliğe çevirmeye müsaade etmez.Müslüman Kuranın hakikatini ve nurunu insanlığa her türlü vasıtayla duyurmak zorundadır.Müslüman’ın vazifesi cennete insan kazanmaktır ve insanlığa merhamet etmektir bu merhamet ise tebliğle tecelli eder,yoksa Müslüman’ın kimseye hidayet etme yetkisi yoktur.

YUSUF AYGÜN
[email protected]
..

Devamını Oku
Mehmet Sani Özel

Görüyorum, boyunu uzatıyorsun
Hücrenden, hüzünlü baharın teennilerine
Hasret ve özlemle, dolu olduğun çok belli
Göz göze, sevgili temennilerine

Suyun götüreceği kadar günah
Birden fazla gönül e, gönül günah
..

Devamını Oku
Erol Ars

“mekanın dünya” dedi melekler
nedenini sordum
seni sebep gösterdiler
doğdum
günah üstüne günah işledim
öldüğümde amel defterime baktı melekler
“mekanın cennet” dediler
..

Devamını Oku
Önder Çağlar

Kâinattaki hiçbir günah; Beni Rabbimden vazgeçirecek kadar büyük değildir.

(26/02/2016)
..

Devamını Oku
Başak Ulutaş

Kahrolsun güzelliğe kandırıp aşka azmettiren dizeler
İçilir
Günah ama seninle kumsala bile gidilir ay ışığında
Para etse
Müzik bile yapılır metro duraklarında,yanında yalnız akordioncu adamların
Mutluluktan dans bile edilir taksim meydanında turistler gibi
Seninle
..

Devamını Oku
Orhan Hatıl

bilmiyorum bu günahkarlığı
senin gözlerinle dünyayı yakmayı
bu odaları yıkmalı güzelim

bu şehirlerin bulutlarının gölgelerinde yalan gülüşler
senin incecik ellerinde rüyalarım
sabırsız yüreğine öldüğüm
..

Devamını Oku
Fatma Çakmak

Süzülür, düşünceler kum saatinden
Sarkar, sesizce ruh beyinden
Günah çarşafına, bürünmüş beden
Ruhlar nefessiz, günah kefeninden
İsterse, yıkar duanın çeşmelerinden

Işık çal! ..Ey güneş! .. yarınlarımdan
..

Devamını Oku
Osman Erdoğmuş

GÜNAH VE TÖVBE

İçimiz dışımıza çevrilse göreceğiz,
Kararan kalp nasılmış,hem de hissedeceğiz.


Günahta ısrar eden saplanır bataklığa,
..

Devamını Oku