Mevsim yaz hava çok sıcak, gün işçi yorgunluğunda, sıcaklığın rehavetiyle günün ışıkları çekilirken, akşama dönen zaman karanlığın elbisesini giymekte
Güneş, ritminde dans ederken ufukta batan son kırıntılarında evrenin öte yüzüne gülücükler serpiştirmekte
Bir adam yüreğinin ağrısında büyüttüğü yasaksız sınırsız sevdasında, sevgiliyi karşılarcasına merhaba der akşama, o esnada bir tırtıl yaprakta yürümektedir gözleri takılır kalır dalar gider uzaklara.
Birbirine zincirleme takılan sorular- sorunlar, şu an kaç can kırık yaşam denizinde bata çıka var olmakta, akşam kızıllığında uçuşur solgun yüzlerde renkler, acır içten içe kabarır öfke bulutları, an deniz feneri sessizliğinde, hırçın bir rüzgâr çıksa ortasından yarılan bir deniz geçse geceyi yaran, bu kendini vuran kara bulut kaplı kâbus suskular son bulsa diye aklından geçirir sızlar benliği.
Gecenin sessizliğini, bir köpeklerin havlamaları birde mor dağlarda keçi sekmesinde vızıldayan kurşunlar bozar, yankısı buraları da sarar. Ateşin düştüğü yer, bu paslı kör zamanda keskin bir bıçak gibi yüreği paralar, iç kanamadır vurur ha vurur kan akar nehirler, ağlar kan gülleri gözler, susmaz günleri kararan geleceği karartılıp çalınan çocuklar, öfke seli dolanır girdaplara.
Düşünceleri, düşleri, duyguları bir harman yeridir, akar saman sarısı ince sızıda, akmak ki deme gitsin asılır gecenin burgacına.
Yokluk bu, aklından bir bir ölür bir bir doğar geçer anılar, dayanılmaz saatlerdir ay türküsünde yıldızlar gökte başlar göz kırpmaya.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim