Kanla yıkanan yeryüzü…
Lahitte ceset, kalburüstü bir ölüm:
Nifak soktu sokalı şeytan masumiyete
Ve ucundan tutuşan
Çocuğun atlas yorganı.
Çiviler çakmalı gökyüzüne, çiviler…
İçerlediğim dik yokuşlarda saklı bir bohça gibi
İçine düştüğüm vesvesenin öbür yakası
Göğün şah damarı iken Rabbime yakınlığım
Sessizliğine ihanet ettiğim kadar.
Rüzgârın da her buklesinde saklı kader
Bir satır aralığından sesleniyorum…
Beyhude söylemlerin nazarında
Afakî güncemle nöbete durduğum şafağında,
Bunca hezeyan kaynarken
İçimdeki yarım adalarda çağlayan nakkaşlar…
Aslıma dönük yüzümde pejmürde bir gölge
Düşlerimin tarhında açmak üzere olan bir gelincik olsam ne ki?
Üzgünüm hancı
Her ne kadar erse de yaşım kemale
Ürkünç coğrafyalarda saklı
Kalan yarımla yarınlara meylettiğim
Sözcüklerin Reçber’inde
Askıda hüzündür aslıma dönük yüzüm
Zamanı kestiler ortasından
Ve iki yarım elmaya ayrıldı özlem.
Aşkın şahikası kan durağımda
Bir im’e takıldı gözlerim bir de aşk’a vasat bir imge
Arayan telaşına esrikli yüreğimin.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!