Severim Kahveyi...
Sana benzetirim, muhabbetini.
Kokusunu; varlığına mesela,
Sıcaklığını; dokunuşlarına,
Acısını; yokluğuna,
Uykuya küs olduğum gecelerin yorgun sabahlarından biri olmalıyken, Taksim'e gidecek olmanın heyecanıyla mıdır nedir, pek keyifli uyanıyorum bu sabah. Az uykuya kanaat getiren bedenimin tevekkülüne ve gücüne gülümsüyorum. Henüz 06.00’yı gösteriyor saat. Sabahın olabildiğince en erken saatlerini seçiyorum uzun uzun yürüyüşler için. Bir türlü uykusundan kendini sıyıramayıp bu muhteşem anı yakalayamayanlara, sükuneti bozmadıkları için, içten içe teşekkür ediyorum.
Baharatlı çiçeklerinin kokusunu içime doldurduğum ağaçlıklı parkur boyunca, kuşların cıvıltılarıyla tempo tutturuyorum. Hafif çiseliyen yağmur kokuyu daha güçlü hissettiriyor sanki. Nefes almak ne güzel… Şükrediyorum...
92T. Bulunduğum yerden beni alıp İstiklal Caddesi’yle buluşturan otobüs. Bu güzergahta çoğunlukla trafik yoğunluğu yaşanmasına rağmen okuduğum kitapla halvette olduğum sürece, ben bu yoğunluğu hiç umursamıyorum. Diğer yolcuların bezginliğine karşın, Ahmet Ümit’in satırları arasında kaybolmuş, kılıç kuşanmış asker gibi, hazırlıklıyım trafiğe…
Aralarından, cımbızla çekip çıkardığını sandığın,
En anlamlı gibi gelen kelime dizeleri bile;
Hatır, gönül, vefa'nın hiç sayıldığı bir durumda,
Çokluk etkisi yapamıyor...
İfade yetersizliği zannı;
Sorgu, yargı ya da savunmayı da,
Bu gün içtim biraz...
Bildiğim bütün kadın ağzı türkülere,
Can verdim yeniden, kendi canımdan
Boğazımdaki kurtulamadığım yumruyu,
Kalbime doğru itip, nefesime yol açtım...
Sözcüklere gereksinim duyulmayan bir dil gibi,
Noktası yok, virgülü yok.
Her fırça darbesi ünlem coşkusu…
Beyaz’ın masumiyeti,
Siyah’ın kuvveti,
Sessizliğe ritim tutuyor, gece kuşları…
Beynimde anafordu;
Pusulasını kaybetmiş, devrik cümlelerin yankısı…
Bir sis,
Bir pus,
Her şey sus pus, penceremin ardında,
terk edilmiş bir şehrin
iniltisiydi karışan,
göçmen kuşun sayıklamasına…
okyanusta kavrulup,
çölde boğulmaktı,
iki yolun ayrımı…
gece’nin kalemi zamansız kırılmış
gündüz’ün güneşi solgun
ne gece gece velhasılı,
ne gündüz gündüz
gün'e merhaba kahvesinin
sevdiğim acısı tatsız
Klişe söylemlerden biri haline geldi üç kelimelik bu cümle. “kalabalık içinde yalnızlık”...
Aslında derin anlamlar içeren, lakin teknolojinin kolaycılığıyla ayağa düşen manası büyük, söylemi küçük söz dizisi. ‘ağzı olan konuşuyor’ deyimi, yerini ‘klavyesi olan yazıyor’ a bıraktı…
Hüzün, isyan, eksiklik hissi, yılgınlık, umutsuzluk, yenilgi, çaresizlik ve daha bir dolu olumsuz duygular yaşamın her döneminde vardı, şimdi de var. İnsanların karakteristik özelliklerine göre yoğunluk derecesi artıyor ya da azalıyor sadece.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!